Wednesday, November 28, 2012

Sessiz Carsambalar




Gecenlerde baska bir blogda gordum "Wordless Wednesdays" diye, hosuma gitti... 
Sozcuklerin olmadigi sadece fotograflarin konustugu bir gun ve bir yazi serisi olsun bu da...
Kendi cektiklerim veya keske ceken ben olsaydim dediklerim bir araya gelsinler "Sessiz Carsambalar" da...
Umarim sizde seversiniz...

Tuesday, November 27, 2012

Bir Singapur dugunu: deniz anasi, kopek baligi corbasi, vesaire...

Bir muddettir bekledigimiz dugun haftasonu gerceklesti sonunda. 
Haydi bakalim birde Singapur dugunu gorelim, nasil oluyormus neler yapiyorlarmis kutlamak icin diye hevesle bekledik onca zamandir, ama ne yalan soyleyeyim hevesimiz kursagimizda kaldi!
Biz milletce dugunun, eglencenin en alasina alismisiz, eglenmek deyince dibine vurmusuz onun icin beklentimizde o yonde oluyor hep.

Haftasonu gittigimiz dugun dugun gibi degildi ne yazik ki, luks bir otelde yenen yemek kapsamindan oteye gecemedi. Hani olur ya bayi toplantilari falan :))) Gerci onlarda bile muzik olur dans olur ya neyse... 
Ortalikta gelinle damadi gormeseydik dugun oldugunu anlayamayacaktik yani. Bende pek bir heveslenmis, hazirlanmistim dugun var diye. Dugun bahanesiyle kendime yeni elbise almayi da ihmal etmedim yani. Bakiniz fotograflardaki elbise (guzel ama degil mi?) Tabii elbisenin icindekinin ben olmadigim asikar :) 
Neyse elbisem yanima kar kaldi. Uzun zamandir istedigim pileli etek cilginliginin daimi tutkum sifonla birlesimi bu elbiseyi bulunca almamazlik olmazdi zaten! Tek eksik soyle eteklerimi savura savura ortalikta dolasacagim bir davet, bol bol oynanacak bir dugundu ama dedigim gibi bu dugun pek dugun gibi degildi!



Dugun adini verdikleri sey herkesin oturup topluca yemek yemesi ve sonrasinda evine gitmesiymis!
Gelinle damat salona girer girmez ilk dansi yapar ya hani bizde, burada oyle birsey yok! Gelinle damat salona girdi ve pastayi kesti :)) Pasta maket olmayaydi iyiydi ya :))) Anlayacaginiz pasta yemek yerine yemegin sonunda vicik (asurenin yandan yemisi) bir tatli yedik anca :) Gelinle damat maket pastayi kesti sonrasinda da ailelerinin masasina oturdu ve yemek yemeye koyuldu! Oyle gelin-damat masasi falan yok, dans eglence de hak getire, varsa yoksa yemek. Ben dugunum sirasinda ne masada oturabilmis nede bir yudum yemek yeme firsati bulabilmistim bunlarda ise tam tersiydi :)

Aslinda yemek kismina iyice ozenmeli ve detayli anlatmaliydim fotograflarla. Lakin salon pek bir karanlikti iyi fotograf almak neredeyse imkansizdi. Ayrica yemekler Cin usulu ortada donen bir tablanin oldugu duzenekle servis ediliyor ve herkes yemegini tabagina aliyordu. Eh o esnada "aman durun bir ellemeyin, yemeden fotografini cekeyim" falan diyemedim tabii ki :) O yuzden yemekler hakkindaki betimlemelerime inanmak zorundasiniz, fotograf yok bu sefer :)

Yedigimiz yemeklerin hepsi Cin usuluydu. Ilk gelen serviste artik iyice alistigimiz Cin ve Vietnam usulu pirinc yufkalariyla yapilan sigara boregi tarzi "spring roll", bol miktarda karides ve deniz anasi vardi. Evet yanlis duymadiniz bir yemedigimiz deniz anasi kalmisti onu da yedik tam oldu :)) Megerse deniz anasi Singapurdaki Cinli ailelerin dugunlerinin vazgecilmezlerindenmis. Nasil birseydi derseniz... Pek tadi tuzu yoktu aslinda, icine bol bol cili biberi koymuslar agzima cogunlukla onun tadi geldi. Dokusu ise kitir kitir, kikirdak gibi birseydi. Bugune kadar yemedigimiz icin pek birsey kaybetmedigimiz bir yiyecekti diyebilirim :)

Devaminda toplamda alti tabak ayri cesit ana yemek geldi. 
Ana yemeklerden biri kocaman bir servis tabaginda uzanmis yatan balikti. Halbuki buguda baligi hic sevmem ama oldukca lezzetli idi. En ilginci de masaya servis yapan garson kizin koskoca baligi bir cirpida on parcaya ayirmasi ve hic sorunsuzca kilciklarin hepsini temizleyivermesiydi.

Bir diger ana yemek bol miktarda oyster sosa (istiridye sosu) bulanmis yesillikler, mantar ve istiridye (abalone) idi. Oyster sos oldukca yogun kivamli ama mantar ve yesilliklerle gayet iyi giden bir sos. Lakin yemegin icindeki istiridyeler konservemiydi neydi lastik gibiydiler. Bu arada istiridye burada cok muhim bir yemek, ozel gunlerin bayramlarin olmazsa olmazlarindan ve oldukca pahali. Ancak dedigim gibi yemekte yedigimiz lastik gibi birseydi, isirsan isirilmaz cignesen cignenmez, yutsan yutulmaz! Bu benim istiridye ile ikinci karsilasmamdi, sevmedim sevemedim...

Bir diger tabakta ise bol miktarda brokoli, kocaman kocaman karidesler (tiger prawn) ve deniz taragi (scallop) servis edildi. Daha once defalarca yazmisimdir zaten buyuk boy jumbo karidesler bizim favorimiz :) Ama su deniz taragi denen mereti bir turlu sevemedim nedense. Nedense bana hep dil peynirini animsatiyor, onun gibi pek tadi tuzu yok ve lif lif ayriliyor insanin agzinda...

Sonrasinda corba geldi...
Bizde corba ilk basta gelir bunlarin akli basina sonradan geliyor :)) Isin asli su ki buradaki yemek yeme aliskanligi bizimkilere oranla oldukca farkli. Birkere gunun her saati herseyi yiyebiliyorlar. Bir diger seyde beyaz et, kirmizi et, deniz urunu, allah ne verdiyse karistirip yiyebiliyorlar! Ilk baslarda oldukca garipsemis olsak da simdi bizde ayirt etmeden yemekteyiz goruldugu gibi :)
Nerde kalmistim? corba diyordum degil mi...
Corba da gunun en ilginclerinden biriydi: Kopekbaligi yuzgeci (shark fin) corbasi! 
Aslinda kopekbaligi yuzgeci ile ilgili yemekleri uzun zamandir goruyor ama nedense pek denemeye yanasmiyor/yanasamiyorduk. Sebep su ki kopekbaliklari uzakdogu da sirf yuzgecleri icin avlanip yuzgeci kesildikten sonra tekrar okyanusa atiliyor. Ve tahmin edersiniz ki sonu olumle bitiyor bu vahsetin. Iste bu sebeptendir ki icimiz el vermemisti bir restorana gidip kopekbaligi yuzgecini denemeye. Icine bol bol yengec de ekledikleri icin corbanin kivami oldukca yogundu, jel gibiydi neredeyse. Cok yogun miktarda balik kokuyordu, birde jole gibiydi, eh duygusal sebeplerde eklenince hepten icim almadi ilk kasiktan sonra biraktim. Icinden ne kopekbaligi yuzgecini ayirtedebildim ne de tadini anlayabildim. Kocakisisinin vahsetine saglik "mhhhh" diye diye yuttu butun corbayi :)

Ardindan nar gibi kizartilmis ordek geldi, sanirim en zevkle yedigim yemek bu oldu :))

Ve sonrasinda da vicik soslara bulanmis Cin makarnasi ile yemekler son buldu...

Kapanisi ilk basta bahsettigim asure kivaminda, kirmizi fasulyelerden yapilma bir tatli ile yaptik. oyle dugun pastasi falan yoktu yani. Tatlinin icinde bol bol kirmizi fasulye, ne oldugunu masadaki Cinlilerin bile bilmedigi agac kabuguna benzer (!) birseyler, lotus tohumlari ve onceden surada bahsettigim susam toplarindan vardi.

Bu arada yemek yerken gelinle damada ait birkac video ve slayt sov izledik. Dugunun ortasinda gelinle damat gozden kayboldu ve kiyafet degistirip geldi! Evet yanlis duymadiniz kiyafet degistirdiler :) Hani oyle tradisyonel birsey giyseler anlayacagim ama gelinin ikinci tur icin bembeyaz gelinligi cikarip kirmizi gece elbisesi giymesi bana oldukca garip geldi :)) Ikinci kez salona girdiler, biz ikinci kez alkisladik :)) Sonrasinda maket pasta olayi gibi bir sampanya fasli yaptilar ve aile bireyleri ile sahneden sampanya icip kadeh tokusturdular. Biz ne mi yaptik? Ayaga kalkip ne oldugunu dahi anlamadigimiz Cince kelimeleri bagirarak onlara sans, mutluluk ve saglik diledik.

Dugun ile ilgili en ilginc notlardan birini daha eklemeden gecmeyeyim, o da dugun hediyesi! Zaten alismistik yurtdisinda bizdeki gibi altin takma adeti yok :)) Buralarda ya hediye alinir yada bir miktar para toplanir genelde. Ancak dugun oncesinde ogrendik ki burada dugun hediyesinin miktari belliymis, yani dugun yapilan yere gore belli miktarda para vermek sartmis! Hani hediye miktarlari da hic az degil, kisi basi 100 dolardan basliyor sagolsun, duyunca agzimiz acik kaldi! Nasil adettir, dugun masrafi bu kadar asikar misafirlerden mi cikarilir diye dusunmeden edemedik tabii.

Sonuc olarak bizim icin ilginc bir deneyim oldu, eglenip oynamadan sadece tikinarak bir dugun kutladik... Ayrica bizdeki dugunlere her ne kadar burun kivirsakta eglenmeyi bildigimize karar verdik ;)

Thursday, November 22, 2012

Tatli muhabbetler


Cocuklugumda anneannemlerde kuzenlerimle gecirirdim vaktimin cogunu. 
O gunlerden hatira...


Bize cikolata alindiginda (nadir olurdu ya) elindeki cikolatayi ilk bitiren ben olurdum. Teyzemin kizi cikolatayi ucundan biraz kemirir sonrasinda da ay cok tatli geldi diyerekten buzdolabina kaldirirdi. Aklim onun yenmeyen cikolatasinda kalir, gelir gider buzdolabinda cikolatayi seyreder ama yemeye cesaret edemezdim :))
Yillar ilerleyince ogrendim ki bu hikaye annem ile teyzemden miras kalmis aslinda bize. Bizimkiler kucukken benzer davranisi teyzem de yapiyormus tatlilar icin, annemin akli kaliyormus sonra. Ama tabii bizimkinin eli rahat durmuyormus gidip once teyzemin tatlisini, cikolatasini (her ne varsa)yiyor sonra da dayagi yiyormus tabii :))

O zaman bu zamandir tatli, cikolata falan sevmeyen insanlari anlayamam.Benim kafamda hep soru isareti olusur tatli sevilmezmi? Cikolata sevmeyen insan mi olur yahu?
Eh bu anlayista biri olarak da evden tatli eksik olmaz bizde. Ya tatli, ya pasta, en kotu kurabiye falan olur evde. Hatta kocakisisi buzdolabinin onunde kendi uydurdugu sarki ve figurlerle "pasta da var pasta" diyerekten dans eder memnuniyetini belirtmeye :)

Genelde sutlu veya cikolatali tatlilar favorim olsa, serbetli agdali klasik Turk tatlilarini pek hazetmesem de gurbette olunca is baskalasiyormus. Memlekette suratina bakmayacagim dandik kemalpasalar burada bastaci oluyormus :)
Ayrica yapmaya kiyamadigim icin sekerpareler de bozuluyormus!!

Gecenlerde kutsal bir emanet saklarcasina dolapta sakladigim sekerpareleri pisirmeye niyet ettim, hatta serbetini bile hazirladim ama birde ne goreyim sekerpareler bozulmus bile :( Serbet bana ben serbete bakakaldik. Serbeti hazirladigimami yanayim, agzimin sulari akaraktan sekerpareleri hayal ettigime mi yanayim bilemedim. Hem serbetin de boynu bukuk kalmasina gonlum razi olmadi hemen buldum bir sekerpare tarifi, sivadim kollari. Boyle ilk denemede birebir tutan tariflere bayiliyorum. Oyle guzel oldu ki sekerparelerin bir kismi firindan cikar cikmaz kuru kuru kurabiye niyetine gitti hatta :) 

Tarifi de yazayim da tam olsun, hem birsonraki sefere hazir olsun hem de isteyen denesin...


Sekerpare Tarifi

Malzemeler:
- 4 su bardagi un
- 1 su bardagi pudra sekeri
- 1 paket margarin (yaklasik 250 gr)
- 2 yumurta
- 4 yemek kasigi irmik
- 3 yemek kasigi hindistan cevizi rendesi
- 1 paket kabartma tozu
- 1 pkt vanilya
Serbeti icin:
- 3 su bardagi seker
- 4 su bardagi su
- yarim limon suyu

Yapilisi:
- Tum malzemeleri yogurup hamurdan kucuk kucuk kurabiyeler yapin, firin tepsisine dizin.
- Onceden isitilmis 170 derecelik firinda 15 dakika pisirin.
- Kurabiyeler piserken serbeti kaynatip sogumaya birakin.
- Sekerpareler firindan cikar cikmaz serbeti uzerlerinde gezdirip dinlenmeye birakin. Serbeti dokerken sekerpareler sicak serbet ise ilik olmali.


Sekerpare tarifi verdin bu ne simdi derseniz... Sekerpareleri soluksuz bitirdigimizden fotograf cekmek aklima bile gelmemis :) 
Bu bu haftanin tatlisi, bizim cok severek yedigimiz "Kirazli - Visneli Sutlu Irmik Helvasi".


Dedigim gibi serbetli tatlilari pek sevmem, hele hele helvalari hic sevmem ama bu tarifi buldugumuzdan beri irmik helvasi yer oldum :) Hem sutlu olusu sebebiyle oldukca hafif.
Aslinda visneli versiyonu en guzeli, visnenin o buruk tadi helvanin sekerini dengeliyor. Ama gel gor ki yurtdisinda visne diye bir meyva bilinmiyor! Varsa yoksa kiraz, o da genelde konservesi. Bende bu seferlik kirazla yaptim el mecbur, memlekete donunce taze visneyle yaparim umarim.
Tarif icin buyrunuz...


Kirazli veya Visneli Sutlu Irmik Helvasi

Malzemeler:
- 2 su bardagi irmik
- 1.5 su bardagi seker
- 1.5 su bardagi sut
- 2 su bardagi su
- 125 gram tereyagi (ben yaklasik 50 gr kullandim az yagli olsun diye)
- bir avuc cam fistigi (dolmalik fistik)
- bir kucuk kutu konserve kiraz veya visne (konserve yerine 1 su bardagi taze meyva da kullanilabilir)

Yapilisi:
- Tereyagini tavada eritip fistiklari kavurun. Fistiklar kavrulunca irmik ve sekeri ekleyip kavurmaya devam edin.
- Irmik ve seker hafif kahverengi bir renk alinca yavas yavas once suyu sonra da sutu ekleyin.
- Sut ve suyu ekledikten 5 dakika sonra suyu suzulmus visne veya kirazi da tavaya ekleyip yavas yavas karistirmaya devam edin.
- Irmik tum suyu cekinceye kadar hafif ateste pisirip servis kaplarina alip sogumaya birakin.

Afiyet olsun...

Monday, November 19, 2012

Kore Gezi Notlari: Seul - Bolum 3

Ucuncu ve son bolumle bu gezi dizisini de tamamlayalim artik :)
Birinci ve ikinci bolumleri kaciranlari buraya alalim: 1.Bolum  2.Bolum

Saray gezmekten yorgun dustugumuz ve artik goruntuler birbirini tekrarlamaya basladigindan bir sonraki gun kalan son sarayi da gezme fikrinden vazgecip DMZ turuna katilmaya karar verdik. DMZ "Demilitarized Zone" yani askerden arindirilmis bolge sozcuklerinin kisaltilmisi. 

DMZ alani Kuzey Kore ile Guney Kore arasindaki ayrimin ve gerginligin gozle gorulebilecegi ve sivillerin girebilecegi yegane alan. Tabii ki ulkelerin bolunmesi iyi birsey degil ama boyle birseye kac kez sahit olunur diyerekten kendi gozumuzle gormek istedik.
DMZ turlari gunluk veya yarim gunluk olarak Seul'den kolayca ayarlaniyor. Bizde internet uzerinden rezervasyon yapip ertesi sabah kendimizi tura katilirken bulduk :) Seul'den yaklasik olarak 1-1.5 saatlik bir otobus yolculugu sonrasinda sinirdaki DMZ alanina giris yaptik. Zaten riskli bolgeye girdigimiz cevredeki dikenli tellerden ve agir askeri kontrollerden belli oluyordu hemen. Unutmadan soyleyeyim, bu tura katilmak icin pasaport gerekiyor, ayni ulke sinirlarinda oldugumuz halde. Pasaportunuz onaylanirsa girebiliyorsunuz alana.

DMZ alaninda uc yeri gezdik toplamda. Oncelikle mechul asker aniti adli olen askerlerin anisina dikilmis bir anitin ve Kuzey Kore topraklarini karsidan gorebildigimiz, bir zamanlar isleyen tren istasyonunun oldugu alan ilk duragimizdi.

Mechul asker aniti ve sehitlerin isimleri...
Daha bir suru isim vardi tabii, bu kadarcikla kalmamis ne yazik ki. Militarist ulkelere ozgu birsey olsa gerek bu her yerde bir mechul asker aniti, tepedekiler tepisirken olan gariban askerlere oluyor, adlari bile boyle mechul kaliyor iste.



Iste sinirin karsisi, arada dikenli teller olmasa insana inanmasi zor geliyor bu iki ulke arasinda (veya ayni ulkede mi demeliyim) kiyasiya bir savas olduguna.




Son catismada hala daha isler durumda olan bir lokomotifin atilan bombalardan geldigi en son durum bu...
Kuzey Kore'den Guney Kore topraklarina kacis sirasinda bu hale gelmis, en son kaldigi yerde oylece birakip insanlarin ziyaretine acmislar. Sanirim lokomotif durumun vehametini yeterince acik anlatiyor, sozcuklere gerek yok...



Bir sonraki duragimiz DMZ alaninin en onemli duraklarindan biri, tunellerdi!
Tuneller hakkinda okuyunca once biraz tirstim acikcasi, yok kalbi olan girmesin, yok klostrofobik olan uzak dursun falan filan... Ama sonrasinda bir daha nerden gorucem ya, yok bisey olmaz bana diyerekten girdim bende :)

Bu tuneller Kuzey Kore'nin Guney Kore topraklarina casuslarini ve gerekli durumda askeri birliklerini sokmalari icin kazilmis Kuzey Koreliler tarafindan. Toplamda 3 tane bilinen tunel varmis su anda. Ucu de oldukca genis ve uzun. Ve bu tuneller sayesinde Guney Kore'nin baskenti Seul'un orta yerine oldukca yuksek miktarda askeri birlik cikarmalari da mumkunmus aslinda, ta ki tuneller bulunmasaymis. Tuneller bulundugunda Kuzey Koreliler inkar etmis once, biz maden ariyorduk falan diye uydurmuslar :) Ama tunele girince goruluyor ki bariz dinamit delikleri bile orta yerde.

Tunele girerken kafamiza insaatcilarin taktigi kasklardan taktik mecburi, iyi ki de takmisiz bazi yerlerde tunel oyle alcaliyor ki insan kafasini kayalara geciriyor :) Icerisi oldukca basik ve havasizdi, birde islak tabii. Asagi insite iyiydi, hatta kostur kostur indik ama yukari cikista resmen yasli teyzeler gibi kaldim yahu, kalp krizi geciricem zannettim bir an. Soluk soluga ciktim yukari carpintilar icinde. Oldukca ilginc bir deneyimdi aslinda ama savasin gercek ve soguk yuzuyle boyle zararsiz bir bicimde karsi karsiya gelmek bile kotu.

Gezinin son duragi Dorasan Tren istasyonuydu. Guney Koreliler birgun Kuzey Kore ile yeniden birlesecekleri gunu umitle bekliyorlar. Simdiden ilk birlesme istasyonunu yapmislar bile, hemen trenlerin calismasi icin gerekli hersey var. Tek gereken sey baris!


DMZ gezisi oyle cok eglenceye boguldugumuz bir gezi oldu desem yalan olur. Her metre karesinde insanlarin cektigi acilara sahit olup, gunumuzde bile Korelilerin hergun bu gercegi nasil kabullenerek yasadigini gorduk. Dilerim yoneticilerin hirslari birgun biter de bu insanlar yeniden huzura ve uzaklardaki akrabalarina kavusur.

Tur sonrasinda otobusten Itaewon'da atladik. Itaewon Seul'un turistik bolgelerinden biri daha. Ozellikle alisveris icin mutlaka gidilmeli listelerinde yer aliyordu, bizde hazir burda indiriyorlar gelmisken burayi gezelim bari dedik. Oncelikle acliktan midemiz kazindigi icin kendimizi gozumuze kestirdigimiz ilk restorana attik.
Bibimbap mutlaka yenilecek listemizde yer alan bir diger yemekti, baktik menude var hemen ismarladik tabii ki :)


Bu yemegin adi cok eglenceli geliyor kulaga :))
Bibimbap haslanmis pirinclerin uzerine sirayla dizilmis sebze ve etlerden olusan bir yemek. Gorunusu ayri bir guzeldi tadi ayri bir guzel. Acikcasi bu kadar lezzetli olacagini dusunmemistim ben. Kore mutfagi kesinlikle bizden tam not aldi, "ayy bu neymis igrenc" dedigimiz tek birsey yemedik, yedigimiz hersey cok lezzetliydi bu alti gunluk gezi boyunca.


Yemegi yedikten sonra turlayalim dedim Itaewon caddesinde. Cok fazla gezilecek turistik yer kalmadigi icin kalan son gunumuzu de genel olarak alisverise ayirmistik zaten. Ama ne yalan soyleyeyim bu cadde konusunda kesinlikle hayal kirikligi yasadik. Oncelikle yakinlarda bir Amerikan ussu bulundugu icin Kore'nin geleneksel havasindan cok Amerikan vari bir ortam mevcuttu ki bize hitap etmedi acikcasi. Alisveris icin cok da elverisli degildi, cogu marka magzalar ve yuksek fiyatlardan ibaretti. Birde her kose basinda bir kebapci ve donerci vardi evlerden irak! Kore gibi yemekleri guzel bir memlekete insan turist olarak gidip her kose basinda donerci gorunce nasil kacacagini sasiriyor :)))

Bu arada yollara cesitli ulkelerin bayraklarini ve selamlasmalarini koymuslar metal plakalarla. Bizde hemen bizimkini cektik, Turklugumuzu gostermemiz lazim tabii :P



Sunu da eklemeden gecmeyeyim, hani bizde yaygin bir gorus var ya "Koreliler Turkleri cok seviyor, bize gonul borclari var dedelerini kurtarmisiz" falan diye. Aslinda yok oyle birsey! Yani dedelerini kurtarmis bizimkiler o dogru :) ama Koreliler Turkleri cok seviyor falan uydurma. Diger milletleri ne kadar seviyorlarsa bizi de o kadar seviyorlar. Genc neslin boyle bir olaydan haberi bile yok zaten. Hatta tur rehberimiz bile bu konudan bahsedince "aa oyle birsey varmis sanirim bende duymustum biryerlerden" demisti...

Aksam uzeri biraz dinlenip kendimizi lokal balik marketine (Noryangjin Fish Market) attik. O nasil buyuk bir markettir, ne kadar cok ve cesitli deniz urunudur anlatamam! Hani bizim ulkemizin uc yani denislerle cevrili guya deniz ulkesiyiz, hani "denizden babam ciksa yerim" diye bir deyisimiz bile vardir ama ben bu kadar cok cesitli ve ilginc deniz urununu daha once hicbir yerde gormedim.


Kabuklu deniz urunlerinin her cesidi var ve her turlusunu yiyorlar. Mesela bizim ulkemizde deniz minaresinin yendigine ben hic sahit olmadim, ya siz?




Bunlarda daha once Turkiyede hic gormedigim bambu midyeleri, hatta Singapurda bunlarin 30-40 santim uzunlugunda olanlarini da gormustum.


Ve bu midyeler inanilmaz buyuktu, arkadaki bicagin boyutundan anlayabilirsiniz. Her biri cok rahat 1 kilo falan geliyordur sanirim...


Benim bildigim denizkestanesi pis birseydir, ayaga batar falan :) Uzakdogu da denizkestanesini canli canli yiyorlar. Bir arkadas anlatmisti, Japon restoraninda onlerine canli getirip masada gozlerinin onunde kesmisler, onlarda oyle agizlarina atmis jel gibi birseymis erimis gitmis falan...
Pek bana gore degil, gerci burada yasaya yasaya yiyeceklere karsi toleransim oldukca artti ama hala daha bana gore degil :)


En cok sok oldugum seylerden biri de cesit cesit boy boy ahtapotlardi sanirim. Korede bu kadar cok ahtapot yendigini bilmiyordum acikcasi. 
Birde satici teyzelerin canli ahtapotlari tutup sudan cikarmasi ve oylece torbaya tepip musterinin eline tutusturmasini izlemek de oldukca ilginc tabii :) O musteri nasil torbada oynayan ahtapotla eve gidiyor, o havyanla nasil basa cikiyor, nasil pisiriyor diye bayagi dusundum yani :))



Ayni sey yengecler icinde gecerliydi. Haydi ufak yengeclere buradan da alistik artik ama o kocaman kocaman (bir bacagi benim kolum uzunlugunda olanlari var) yengecleri yine satici teyzeler kolundan tutup oyle bir cikariveriyorlar ki suyun icinden! Yengeclerde uysalmi ne teyzeleri kistirmiyorlar hic :))



En mide bulandirici olanlar deniz hiyarlari ve deniz kurtlari idi.


Bakiniz deniz kurtlari (sea worm diye geciyor) asagida mavi legenin icinde. Ayiptir soylemesi b.ka benziyor resmen. Tovbe tovbe o ne sacma sapan bir sekildir ve mide bulandirici bir goruntudur oyle, ustune para verseler yemem yahu!


Uzunca bir market turundan sonra yorgun ve argin gunu tamamladik boylece. Aslinda balik marketinin en onemli etkinliklerinden biri bu deniz urunlerini taze taze alip ust katta bulunan balik restoranlarinda pisirttirip yemekmis. Bizde oyle yapmayi planlamistik ama aksam uzeri yedigimiz bibimbap hala daha midemizdeki yerini korudugu icin baliklara yer yoktu ne yazik ki :))

Seulde ki son gunumuzde sabah erkenden kalkip "Gyeongdong Market"e yani lokal en buyuk baharat pazarina dogru yola ciktik. Pek turistik bir etkinlik degilmis oraya varinca anladik, neredeyse tek Koreli olmayan bizdik :) Ama carsi pazar gezmeye bayilan bizi Seul etkinlikleri icinde en cok memnun edenlerden biri bu pazari gezmek oldu :))


Gyeongdong Market bekledigimizden de buyuktu. Inanilmaz cok cesitli baharatlar, sebzeler, meyvalar, otlar kokler, ne ararsaniz... Hatta aramayacaginiz bir suru sey bile vardi :) Aslinda yanimizda bir Koreli olmadan gezdigimiz icin hayiflandigim tek mekan burasi oldu sanirim. Cunku oyle degisik ve adini bilmedigimiz, daha once hic gormedigimiz sey vardi ki hepsini sorup detaylari ile ogrenmek isterdim.


Her cesitten ve renkten fasulyeler...


Olcum kaplari cok guzeldi. Hatta sirf bu kaplarin hatirina ta gittik Kore'den karabiber aldik evde karabiberimiz bitmisti diye :))


Kore mutfaginin en geleneksel tatlari fermente urunler olsa gerek. Kimchi nin yani sira bir suru ezmeleri, salcalari ve tursulari var. Gozlerimize inanamadik oyle cok cesit vardi ki! Hatta birtane mercimekli bir ezmenin tadina bakti kocakisisi, tasiyamayiz Singapur'a kadar diye alamadik, aklimiz kaldi icimiz gitti!
Sirf Kore mutfagini tecrube etmek ve ogrenmek adina gidip Korede birkac ay yasayasim var simdi :)



Bircok tezgahta gordugumuz jolemsi seyler, tam olarak ne icin kullaniliyor, neden yapiliyor bilemedik. Dedim ya bir Koreli olsa sorsaydik diye. Kocakisisi gitti gitti parmakladi bunlari aa ne yumusaklar diye, iyi hicbir tezgahtardan dayak yemeden ciktik :))


Ilk bakista ne oldugunu anlamadigim pirinc kekleri (rice cake)...
Bu da Kore mutfaginin vazgecilmezlerinden, "Dukbokki" adli yemekte kullaniliyor. Biz ilk etapta ne oldugunu anlayamadik, makarnami acaba dedik. Zaten dukbokki de salcali makarnaya benziyor cokca.


Pazarda en cok gordugumuz seylerden biri de bu kokler oldu. Bu koklu bitkilerin hepsi mi "Ginseng" idi yoksa ayni familyadan farkli bitkilermiydi bilemedik, oldukca cok cesitliydi...




Krizantem...
Bildigimiz kasimpati :) Bizde vazoda curur sonra cope atariz, uzakdoguda bu cicegin cayina bayiliyorlar...


Bu yesillikleri yosuna benzetsem de gercekte ne olduklari halen mechul :)



Tezgahlardan birinde deniz borulcesi gorunce sanki kirk yillik dostumuzu bulmus gibi sevindik. Hatta aldik bir kilo Singapur'a gelince pisirip yedik :) Cok ozlemisiz coook! Ama pek bir kilcikliymis temizlerken canimiz cikti yahu.



Misirlar rengarenkti. Bizde bu renkli misirlar ancak patlatmalik olur hic haslamalik olanina denk gelmemistim. Eh denememezlik olmazdi, otelin oldugu sokagin kosesinde her gece bir misirci misir kaynatiyordu, eksik kalirmiyiz bizde denedik tabii :) Renkli olanlarin tadi normal misira gore oldukca yavandi. Nisasta orani cok daha fazlaydi, dislerim yapis yapis oldu ben pek sevmedim acikcasi. En iyisi patlatmakmis :)



Bu kucuk kavunlarin da tursusunu yapmislardi ama denemek kismet olmadi. Pek bir sirin durmuyorlarmi?


En cok sevdigimiz seylerden biri bu yapraklar oldu. Ilk gun gittigimiz restoranda getirmislerdi bu yapraklardan, oldukca lezzetli ve tazeydiler ama ne yapragi oldugunu ogrenememistik. Hatta bu fotografi dur bi anneme sorayim belki biliyordur diye cekmistim :))
Megerse susam yapragiymis bunlar, birgun bir bahcem olursa ilk is bu yapraklarin bitkisini ekip dikicem :)
 

 Dedim ya aradigimiz aramadigimiz herse vardi pazarda diye, onlardan biri iste garip bir cesit kurutulmus kurtcuklar. Daha once de gormustum biryerde ama tam olarak neydi ne degildi hatirlamiyorum, belki birseylere iyi geliyordur kiloyla satiyorlar bunlari.
 

Bir diger gariplik daha canli tirtillar...
Satici adam resmen eliyle dut yapragi besliyordu, ne ise yariyor neden satiyorlar anlamadik. Ipekbocegi ve koza icin desem pazarda isi ne...


Ve Seul gezisinden aklimizda kalan, bol bol guldugumuz bir diger sey daha. Baliklari boyle tek tek ipe dizmis satiyorlardi pazardaki tezgahlarda. Ama bizim guldugumuz ayri tabii. Butun gun sokaklarda cilginlar gibi gezip yorulduktan sonra gece otel odasinda sizmadan once televizyona goz atiyorduk hep. Bu arada Korelilerin super eglenceli televizyon programlari var, anlamadigimiz halde cok gulduk coguna birde anlasak ne olacakti :)))

Bu baliklarda ilk televizyon reklaminda gordugumuz urunlerden biri. Hani olurya cesitli satis kanallari, ev urunleri satar, spor aletleri satar falan, iste oyle bir kanal. Ama sattiklari sey balik! tam da asagida gorduklerinizden. Baliginda adi mi yoksa markasimi ne "gulbi" yani en azindan seslendirilisi oyle, yazimi nasildir bilemem :)
Inanilmaz ilginc ve komik bir reklamdi, gulbi asagi gulbi yukari :) Sonunda ne balikmis kardesim dedik. Reklamda insanlar kendilerine, es dost akrabalarina kutu kutu gulbi! aliyor :D Kutuyu acip bu baliklari goren kadinlarin gozleri parliyor, hemen pisirip yemeye koyuluyorlar, arka fondan da surekli soyle bir ses "Mmmh gulbi, oh gulbi" :))))

Bizde tezgahta baliklari goruverince "aa gulbilere bak" diye atladik hemen :)) Neymis bu gulbi yahu! 

 

Bu arada bir diger Kore klasigi ise orta yas ustu bayanlarin sac modeli! Hepsi saclari kulak hizasinda kestirip perma yaptiriyor mutlaka, arkadan bak kadinlarin hepsi ayni model :) Dunyaya yayilmis "Korean Perm" (Kore permasi) modasinin hakkini sonuna kadar veriyorlar yani :))) Birde o yarim sapkalar var bircogunun kafasinda, o da bir Koreli teyze klasigi!

 

Pazar turundan sonra biraz dinlenmek ve aldiklarimizi birakmak icin otele donduk. Biraz soluklandiktan sonra da alisveris cilginligina devam etmek icin kendimizi Namdaemun market e attik. Burasi bizim sali pazarlari modunda, ucuz ama guzel kiyafetleri, ayakkabilari, cantalari ve hatta daha bir suru ev esyasini falan bulabileceginiz bir yer. Tahmin edersiniz ki kendimizi kaybettik tabii ama alisveriy detaylarini baska bir postta yayinlarim artik ;)

Seulden ayrilmadan onceki son aksam yemegimizi de yine yerel bir Kore restoraninda yedik. Tek kelimeyle muhtesemdi! Daha once hicbir ulkenin mutfagindan boylesine memnun kaldigimizi hatirlamiyorum.
 

Izgara ahtapot oylesine lezzetliydi ki hala daha tadi damagimdan gitmiyor.

 

Ve yine Bulgogi...
 

Ve yemege doyamadigimiz Bean Paste Stew / Soup (Fasulye ezmesi corbasi- ceviri igrenc oldu haliyle daha duzgununu bulan varsa soylesin).
Bu corbaya veya haslamaya bayildik, ilk firsatta tarifi bulup bu yemegi denemeliyim

 



Bu gezi ve yazi da burada bitmistir sevgili okuyucu ;)
Sabredip buraya kadar gelebildinizse tebrikler size, umarim okurken bizim gezdigimiz kadar eglenmissinizdir :)

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails