Birkaç gün önce mesaj atmış, notunda diyordu ki:"Rüyamda işe girmişim..."
Thursday, September 30, 2010
İşsiz
Birkaç gün önce mesaj atmış, notunda diyordu ki:"Rüyamda işe girmişim..."
Wednesday, September 29, 2010
Vietnam Gezisi - Ho Chi Minh City - son gun
Bu resimde gordugunuz kucuk hanim babasinin teknesinde ona eslik ediyor, ya da babasi calisirken saskin saskin etrafa bakiniyordu ne oldugunu anlamaya calisarak. En cok rehberin, "ailesinin parasi olursa ileride okuyacak" sozu icime isledi...
Adaya dogru kucuk teknemizle yol aliyoruz... Ve nehrin sulari goruldugu gibi oldukca bulanik.
Uzaktan iki sehri birlestiren kopru goruluyor, arada gidip gelen sandallar ve tekneler, bir de kum tasiyan tankerler...
Adaya yaklasiyoruz, kenarlarda derme catma kulubeler. Bu arada surekli suyu uzerinde gordugumuz yesillikler aklimiza takiliyor, onlarin adalardaki topragin suya karismasini engellemek ve adalarin toprak yuzeyini genisletmek icin ekilen bitkiler oldugunu ogreniyoruz. Zamanla yagmur, ruzgar ile suya karisiyorlarmis.
Derme catma kucuk bir iskelede iniyoruz, kucuk tekne bizi beklemek uzere adanin diger tarafindaki baska bir iskeleye yoneliyor. Bu sirada rehberimiz bize kiyida camurun ustunde ziplamakla yurumek arasi bir harekette bulunan bir havyan gorteriyor; balikmis! Inanasimiz gelmiyor, pis sumsuk bir hayvan, balik desen balik degil, surungen desen surungen degil.
Indigimiz yerde ilk ziyaret edecegimiz yer coconut candy fabrikasi yani hindistan cevizi sekeri fabrikasi, ama ne fabrika gorseniz :) Bildiginiz kucuk uretici, aile isletmesi hatta.
Koyulasan hamuru yerli bayanlar metal kaliplara yerlestirip sekil veriyor ve sogumasi icin birakiyorlar.
Bunlar da sekerlerin kaliptan cikmis halleri.
Sonrasinda da o sekerleri kesip paketliyorlar. En ilginc gelen sey paketlerken seker kagida yapismasin diye, tamamen pirincten elde ettikleri (bunu da anlatacagim ayrica) pirinc kagidina sariyorlar sekerleri oncelikle. Bildigimiz yagli kagit gibi bir gorunumu var, ama en onemli farki bunu da sekerle birlikte yiyorsunuz.
Sonra yolumuza devam ediyoruz. Bir sonraki ilginclik Vietnamlilarin yerel ickisi! Bunu gitmeden once de okumustum ama sonradan gorunce icim yine bir fena oluyor. Yuksek miktarda alkolun icine kobra, akrep, kertenkele ve daha ne bulurlarsa koyarak yaptiklari bir icki bu. Cesit cesit siselerin icinden alkolden sismis hayvanlar bakiyor bize, icim kalkiyor. Ogreniyoruz ki Vietnamlilar her aksam yemek masasinda mutlaka bir kadeh icermis bundan. Rehber bize de denettirmeye calisiyor, aman aman biz muslumaniz diyerek kurtariyoruz kendimizi. Ama bize uzulen gozlerle bakmaya devam ediyor, cok sey kaciriyorsunuz der gibisinden.
Bir sonraki duragimiz "Rice paper" yani pirinc kagidi ya da pirinc yufkasi uretimi. Bu yufkalar bize Singapurdan pek yabanci gelmiyor, ne de olsa bulabildigim yegane borek yufkasi bunlar.
Atesin uzerine yerlestirdikleri bir duzenek ile buharda pisiriyorlar bu yufkalari. Gerili olan tulbent gibi bezin uzerine istedikleri kalinlikta -ister yufka kalinliginda isterse kagit gibi- yayip birkac dakika buharda pisiriyorlar.
Pisen yufkalari sazlardan hazirladiklari tepsilerin uzerine alip kurumaya birakiyorlar. Kalinligina gore birkac saat ile bir gun arasinda degisiyormus bekleme suresi. Mesela resimde gordugunuz oldukca kalin bir yufkaydi ama kagit gibi olanlari da var.
Sonra turumuza hediyelik esya satan yerlilerin arasinda dolasarak devam ediyoruz. Ozellikle rengarenk hamaklar dikkatimizi cekiyor. Burada hamak cok yaygin, hem dogru duzgun kapali mekanlari olmadigi icin, hemde anladigim kadariyla yerden yuksek olmasi tercih edilen birsey, tum surungenlerden uzak olacagi icin.
Bir sonraki duraga gitmek icin at arabasina binecegiz dedi rehber. At atabalarini gorunce kocakisisi ile birbirimize baktik korku dolu gozlerle, bu manzara bize birden manda maceramizi hatirlatti. Neyse ki bu bindigimiz manda olayindakinden bin kat daha saglamdi, dusunun artik oburu neydi...
At arabasiyla 5 dakika icerisinde koyun ic kismina giriyoruz. Bu arada rehberimizden burada kadinlarin hic hakki olmadigini, erkeklerin isterse birkac kadinla daha evlenebildiklerini, kadinlarin bahcede bagda calisip adamlarin da paralari kumarda kaybettigini, kaybedince de eve gelip kadinlari dovdugunu ogreniyoruz... Nedense hic yabanci gelmiyor bu hikayeler bize, demekki bu dunyanin duzeni din, dil, irk, inanis ne olursa olsun pek degismiyor.
Bunca gerekli ve gereksiz bilgiden sonra :) turumuza devam ettik. Bir sonraki ve son duragimiz kanallar arasinda sallarla gezintiydi. Kanallari ve sallari gorunce biran tereddut ettik, tabii tereddutumuze ellerinizi salin icinde tutun ufak da olsa timsahlar var cevrede demeleri de etkili oldu hani yani. Ama yine de bindik tabii ki sala :)
Iste bunlar da kanallardan kareler...
Ve donus yolunda guzel bir taze hindistan cevizi suyu ile serinledik :)
Yerlilerin evlerinden bir ornek...
Iste bu da bahsettigim su hindistan cevizinin meyvasi, oldukca ilginc bir sekli var, tadini denemedik.
Ho Chi Minh sehrine donus yolunda da dinlenme tesisi gibi bir restoranda oturup yerel yemeklerden tatma firsati bulduk. Oldukca guzel bir tesiste mola verdik.
Iste bu pirinc topu, rice ball diye geciyor ve yaklasik bir elma buyuklugunde. Anladigimiz kadariyla kizartilmisti, biz boyle yiyecegiz zannederken garson gelip makasla kart kurt kesip mahfetti bu sirin seyi :)
Monday, September 27, 2010
Monday Blues
Thursday, September 23, 2010
Boynuma kadar viruse battim :(
Dipnot: Tum embesilleri, aptallari, gerizekalilari, mallari paratoner gibi cekme yetenegim var benim! Az once bir meslektasim (meslektas diyorum saygimdan ama yeminle yer bezi olmaz bundan) oyle seyler sordu ki bana is ile ilgili, kafayi bilgisayar ekranina geciresim geldi yahu. Acsan baksan beyin yerine saman bile cikmaz bundan, kaldi ki ortalamanin ustunde bir zekaya sahip olmasi gerekiyor bu kisinin yaptigi is dolayisiyla. Birde universitede iki bolum bitirmis!! Cildirmamak kolay degil yahu, hep mi beni bulur…
Simdi soyleyin bakim bana ne olacak benim su virus isi??
A.
Tuesday, September 21, 2010
Saygon macerasi 2.gun
Caddelerde yuruyerek ve cevreye goz atarak gorulmesi elzem yerlere dogru yola ciktik. Iste bunlar da yol boyunca dikkatimi ceken ufak detaylarin bazilari...
Iste bir diger ayrinti... Bu binayi gorur gormez kocakisisinin yorumu; "Bu ne ya isci partisi genel merkezi gibi bu bina" oldu :) Ama dedigim gibi ne yazik ki tum mucadeleye ragmen yakayi kapitalizme kaptirmislar, ne komunizm ne sosyalizm kalmis geriye...
Ve kilisenin hemen yaninda yer alan postahane... Distan oldukca guzel gorunen bu binanin ancak bu resmi var elimde tek basina, binanin tumunu aldigimiz fotograflarin hepsinin icinde biz variz :) Hatta o kadar cok fotograf cektik ki postahanenin onunde, bir ara poz vermeyi abartip kocakisisi beni postahanenin onundeki direge bile tirmandirmaya calisti :)
Icten gorunusu de oldukca guzel ve etkileyici. Isin ilginci postahane halen daha aktif olarak calisiyor, memurlarin onca turiste karsin rahatca calismasi beni sasirtti acikcasi :)
Duvarlardaki Vietnam ve Saygon daha dogrusu Ho Chi Minh haritalari da oldukca guzeldi.
Postahane'den cok cici hediyelikler aldik kendimize hatira olsun diye. Birde kendime yerlilerin taktigi bambu sapkadan aldim ve tum gun boyunca sapkamla dolastim ortaliklarda. Abajur gibi birsey :) Zannedersem o sapkayi sadece yerli koyluler taktigi icin olsa gerek gelen gecen garip garip bakti yuzume :)
Biz tam hediyeliklere bakarken arkamizdan bir bayan demez mi "sedeflimi onlar?" diye. Yahu biz Turkler ne gezentiyiz kardesim :D Bir kenara oturup adet oldugu uzere bir kart gonderdim kucuk kardesime. O arada da cevredeki detaylarin fotograflarini cektim biraz, insanlar, bina, detaylar falan...
Iste bu da Ho Chi Minh sehrine adini veren kuruculari, daha dogrusu kuzey ve guney cephenin birlesmesinde buyuk katkilari olmus, ve Saygon sehrine onun ismini vermisler.
Bir onceki yazimda bahsettigim bisikletliler. En son fil faciamizdan agzimizin payini almistik hatirlarsaniz, ayrica kendimizi bir baska insana tasitma fikri pek kotu geldigi icin biz binmedik. Ama bisiklet suruculeri inanilmaz inatci, takiliyorlar pesinize birakmiyorlar illaki binin diye. Pes etmedik yine de, sadece resmini cektim uzaktan :)
Baska bir motor surusu resmi :) Insan butun gun bir kenarda oturup izleyebilir motorlularin vizir vizir oradan oraya akisini...
Burasi da "Reunification Palace" yani saraylari. Ama distan pek bir sevimsiz durdugu icin, iceri giris ucretli oldugu ve biz degip degmeyeceginden emin olamadigimiz icin, ayrica savas kalintilari muzesine yollanmis oldugumuz icin girmedik iceri. Sadece disaridan resmini cektik.
Ve sonunda "War Remnants Museum" a yani Savas kalintilari muzesine vardik...
Muzenin bahcesi Amerikan savasindan kalma bir suru aracla dolu, tanklar, toplar, helikopterler, ve daha neler neler...
Bir diger yanda da savas sirasinda Amerikalilarin attigi bombalar var. Insanin baktikca ici urperiyor, inanilacak gibi degil. Bazi bombalar neredeyse su deposu buyuklugunde ve onlarin insanlarin yasadigi yerlesim yerlerine atildigi, yuzlerce binlerce insanin olmus oldugu fikri insani dehsete surukluyor...
Muze bahcesinin bir baska kismi ise hucre kismiydi. Savas suclularinin ne kosullarda tutuldugu, nasil iskence gordukleri anlatiliyor. Temsili hucreler ve maketler konulmus. Bazi yerlerdeki aciklama ve resimlere bakmaya dayanamadim resmen, bu insanlar inanilmaz zor gunler yasamislar :( Binlerce olunun yani sira binlerce de yarali kalmis geride, sakatlar, hasta dogan bebekler ve daha neler neler...
Daha sonra muzenin ic kismina gecip gorselleri ve dokumanlari incelemeye basladik. Insan fotograflari gordukce, yapilanlari okudukca isyan ediyor. Ve bir diger saskinligim da Amerikali turistlere! Bu halka bunca aciyi yasatip, bunca ulkelerini ve hayatlarini mahfedip birde ustune ustluk gelip atalari ne yapmislar diye geziyorlar, inanilir gibi degil. Muzeyi gezdikce savasin aslinda bizim televizyonlardan seyrettigimiz Irak savasi gibi seyredilebilen birsey olmadigini, gercek yuzunu goruyor insan. Isyan ediyorsunuz, iciniz aciyor ama yapacak birsey yok tabii ki.
Dunyanin gordugu en zorlu savaslardan biri oldugunu, insafsizca kimyasal silah kullanildigini gorduk rakamlarla. Fotograflar ise yetersiz de olsa yasananlari biraz olsun gozler onune sermek icin...
Bu fotografi gordugum anda gozlerime inanamadim. Tankerin icerisi zavalli savunmasiz Vietnamlilar uzerinde kullanilmak amacli kimyasal madde dolu. Tankerin uzerinde yazan ise "The purple people eater" yani "mor insan yiyici". Varin zalimligi ve yasananlari siz dusunun...
Amerikalilarin kamplarindan ve barakalarindan Viet Cong lar ile mucadelelerini yansitan bir diger goruntu...
Ve iste beni en derinden etkileyen, en cok icime isleyen fotograflardan biri. Sozun bittigi yer benim icin...
Ve ikinci gunu de boyle tamamladik. Yakinda en eglenceli ve ilginc deneyimleri yasadigimiz son gunu de yayinlayip bitirecegim umarim bu seriyi de :)
A.