Gezimizi anlatmaya kaldigim yerden devam ediyorum (onceki bolumleri merak edenler icin, bolum 1 ve bolum 2). Kalan 5 gunu birden yazacagim kalbi olan okumasin :D
Hatirlarsaniz Bali’de kaldigimiz otelde her turlu yaratikla burun buruna gelip soka girmistik. Tatilin ucuncu gunu sabah erkenden kendimizi odadan disari attik, zaten saat 6.30 gibi de daha onceden ayarladigimiz, bizi hizli bota binecegimiz limana goturecek araba gelmisti bile.
Yaklasik 1 saatlik – canimiz cebimizde- araba yolculugu sonrasi Padang Bai limanina ulastik. Bu ulkede olmek icin o kadar cok firsat var ki! Hani diyoruz ya bizim ulkemizde insan caninin kiymeti yok diye, siz birde Endonezyayi gorun o zaman ulkemin topraklarini avucla yiyormusunuz yemiyormusunuz sevgiden :))) Neyse sapitmayayim yine, konuya doneyim :)
Padang Bai de yaklasik yarim saat bekledik, o sirada da kahvaltimizi ettik bir café de. Iyiki etmisiz kahvaltimizi, zira yol boyunca tekne oylesine salladi ki ac olsaydik kesin kusardik. Hizli bot falan denilince tabii aklimiza hemen bizdeki hizli feribotlar geliyor (Marmara denizindekiler) tabii ki bizde oyle dusunduk yanilmisiz. Oldukca kucuk normal gezi teknelerinden devsirme bir bottu. Tek farki arkasina 5-6 tane surat motoru takmalariydi. Hizli botun “hiz” kismi ordan geliyormus yani. Iki saat boyunca o hizda ve sallanarak giderken aklimizdan surekli “bu tekne cok guvensiz, bu hizda bir takla atsa hayatta kurtulamayiz” gibisinden psikopat seyler gecti durdu, tabii bir yandan da kocakisisi ile birbirimize belli etmemeye calisiyoruz endisemizi :) Ve hatta bilmiyoruz ki beterin beteri varmis…
Iki saat sonunda sag saglim ulastik Lombok adasina. Kisa bir cografi ozet geceyim: Endonezya kucuk kucuk adaciklardan olusan bir ulke. Hatta yanlis hatirlamiyorsam tur sirasinda sofor 17.000 civari ada oldugunu soylemisti. Biz Bali adasindan Lombok adasina gectik, oradan da daha kucuk ve pek bilinmeyen Gili adalarina gitmek maksadimiz.
Iste bu gordugunuz buyuk ada Lombok adasi, kucuk kirmizi karenin icindekiler de Gili adalari.
Gili adalari...Lombokta inecek yolculari biraktiktan sonra biz Gili adalarina devam ettik, zaten aradaki mesafe 5 dakika bot ile. Adalardan Gili Trawangan en buyugu (en soldaki) ve en kalabalik olani, ayrica en cok eglencenin ve gece hayatinin oldugu yer. Ortadaki Gili Meno en sessiz sakin ve dogal olani, hatta bu yuzden “balayi adasi” diye adlandiriliyor. Gili Air (en sagdaki) ise Lombok adasina en yakin olup genelde yerli halkin cogunlukta oldugu bir yer.
Giden botlarin hepsi Gili Trawangan’a gidiyor oradan da kucuk botlar adalar arasi tasimaciligi yapiyor gun boyu… diye yaziyordu cogu internet sitesinde, bizde inandik mal gibi! Oncelikle iner inmez cevremizi bir suru adali sardi “otel lazim mi? tasima lazim mi?” diyerekten, biz hayir dedikce yapistilar resmen ustumuze, ne laf anliyorlar ne soz! Inanilmaz sinir bozucu bir durum. Biz daha sessiz sakin ve dogal diye Gili Meno da kalmayi tercih etmistik, oraya nasil gideriz diye sordugumuzda bilet ofisine sorun dediler. Hizli botun bizi indirdigi yerin biraz ilerisinde bilet ofisi varmis, oraya yuruyelim dedik ama etraftaki insanlar oyle yapiskan ve israrcilar ki ne mumkun! Insanin inanilmaz derecede sinirleri geriliyor, nereye dustuk yahu biz boyle demeye basliyor insan ilk 5 dakikada :(
Bilet ofisine gittik, kocakisisi bavullarla ilgilenirken ben bilet sordum, umumi bot (yani public boat) saat 4’te demezmi! Daha saat ogle 12!! Yada ozel botlar var onlari kullanin dedi adam siritarak. Amaaaaa…. Devletin botu 20.000 rupiah iken ozeller 250.000 rupiah! Tabii benim beynim dondu onca seyin ustune bagirmaya basladim gisedeki adama; “dolandiricisiniz siz, 10 katindan bile fazla, bu nasil is boyle” diye bir suru sayidim doktum. Cehennemin dibindeki adaya gidip, birde adamlarin memleketinde onlarla kavga ediyorum bu nasil bir manyakliksa bendeki :D Tabii adamlara o kadar bagirdiktan sonra birde rest cekip “lanet olsun size de ozel botunuza da ben digerini beklerim” deyip ayrildim. Isin asli botlar hep ayni bot, sadece bu saat sinirini koyup turist kaziklamakmis maksat, hem Lombok’tan Gili Meno’ya daha cok bot varmis, bilsek orada inip giderdik. Veya bizle ayni hizli botta gelenlerde beklemis hep, bilsek toplasip bot kiralardik. Ayni sirada baska biri kocakisisini kistirip bot ayarlayayim demis, pahali oldugunu duyunca kocakisisi hayir demis, adamda bir hisim “saat 4’e kadar mi bekleyeceksin bekle o zaman” deyip soylenmis ona. Bu ne curet, bu ne terbiyesizlik!! Endonezya insani bes para etmezmis, hele hele turistleri yolmalik tavuk olarak goruyorlar otesi yok :(
Sonuc olarak tam 4 saat boyunca birkac yuz metre otedeki adaya bakip bakip yalandik, hani bavullar olmasa atla yuz, o kadar yakin.
Bu arada tam ben o sinirle kocakisisinin yanina gidiyorum bilet olayini anlatmaya, atli arabanin biri onumu kesmezmi, pis pis siritip “tasima lazim mi?” diye! O sinirle hayir diye bagirdim, zaten canim burnumda, birde sirf para kazanmak icin adamin yolunu kesiyorlar, hatta neredeyse zorla arabaya koyup gezdirecekler para yolmak icin! Bekliyorum ki cekilecek onumden, p.zevenk israrla tasima deyip duruyor! Ben sonunda bagirmaya basladim “cekil onumden sen benim yolumu nasil kesersin” diye, benim bagirislarima kocakisisi dondu, adamin beni zorladigini gorunce o cildirip bagirmaya basladi… Tam curcuna yani anlayacaginiz, g.t kadar adaya kendimizi tanittik varir varmaz :) Ben kendimi can havliyle yolun diger yanina kocakisisinin yanina attim ki pislik herifin arkamizdan kufrettigini duydum (ahmak niye ingilizce kufrediyorsun kendi dilinde etsen anlamam), o sinirle donup oyle bir kufretmisim ki adamin gozleri yuvalarindan oynadi :P Bir yapmadigim yabanci dilde ana avrat kufretmek vardi ya, onu da yaptim tebrikler!!
Bunca olaydan sonra bir yere oturup sakinlesmeye calistik, birseyler yedik ve saat 4 olunca botla Gili Meno’ya gectik. Cok sukur ki tam bekledigimiz gibi bu ada daha bir sakindi, kimse ustune atlamiyor insanin, sevindik :)
Tam yilbasi sezonu oldugu icin heryer daha onceden dolmustu, bizde internetten buldugumuz daha yeni yapilmis “Tunai Cottages” diye bir yerden ayarladik odamizi. Oda dedigim bildigin bungalov. Yeni yapilmis oldugu icin tertemiz tabii, birde ilk etapta cok sirin gorunuyor. Ama bu sahneden sonrasi su bildiginiz korku filmleri gibiydi, hani ev distan guzel gorunur ama lanetlidir, yeni kiracilar gelince baslarina binbir turlu is gelir…
Balideki feci otel maceralarindan sonra buranin temiz ve yeni olmasi cok hosumuza gitti tabii. Ama gel gor ki bu saadetimiz tam tamina 10 dakika surdu, odanin icinde cirit atan kertenleri gorene kadar… Megerse odanin duvarlarinin uzerine koyduklari catiyi oylesine koymuslar, hicbir izolasyon yok eh dogal olarak duvar ile catinin arasindaki bosluklardan kertenler giriyor, cikiyor, giriyor, cikiyor… Saka gibi tanrim! Kerteni birak o acikliklardan kedi olsa girer, dusunun kedi girebilirse neler girer daha!!
Tam dort gunluk korku filmine hosgeldiniz… Ve macera boyle basladi…
Birakip gitsen gidemezsin, zaten zor gelmisiz adaya, istesek gidemeyiz ulasim bile yok. Baska yer ayarlasak, o da yok her yer dolu, kaldi ki adanin geneli boyle. Dokunsalar aglayacagim o an, ama cesur olmak zorundayim cunku yapacak hicbir sey yok o anda, mecburuz orada kalmaya. Kocakisisi kerten oldurmekten yorgun bitkin, sinirleri bozulmus, bana mi uzulsun kendisine mi ne yapacagini sasirmis bana bakiyor o anda. Hani aglamaya baslasam cildiracak adam :) Kaldi ki hepsini oldurmesi mumkun degil, surekli bir trafik var odada biri girip digeri cikiyor elemanlarin, o kadar kotu yani. Birde yorgun bitkin uykusuzuz onceki gunlerden, ben hala deli gibi hastayim… Kocakisisi dedi uzulme hicbiri yaklasamaz sana gerekirse ben gece nobet tutarim sen uyursun (heyyyt be erkekim).
Baktik yapacak birsey yok elimizi yuzumuzu yikayip birseyler yiyelim dedik. Zira hava karariyor, daha adayi bilmiyoruz. Biz kendimize gelirken oyle bir yagmur basladi ki disarida, goz gozu gormuyor, ortalikta isik yok, bir allahin kulu yok, biz bungalovda kertenlerle basbasa, disarida firtina… bir hayaletimiz eksik yani. O korku ile yatagin ustunde sizip kalmisiz, birkac saat sonra gozlerimizi actik yagmur dinmemis ama yavaslamis, disaridan bir yerden de muzik sesi geliyor hafiften. Disari ciktik bir elimizde semsiye, digerinde fener. Yanimiza fener almak yaptigimiz en akillica davranismis, 4 gun boyunca hayatimizi kurtardi hep. Etraf karanlik, her yan su ve camur (al sana issiz ada). Muzigin geldigi yere yoneldik, derme catma café gibi biryer, megerse aksam yemegi servisi yokmus :) Kendimizi kiyiya attik, limanin oldugu yerde ilk buldugumuz restoran gorunumlu yere oturduk, sonraki gecelerde de hayatimizin en lezzetli baliklarini yiyecegimiz yer burasi; Mallilas Child.
O aksam orada yedigim sebze corbasi sayesinde iyilestim ancak :) Ilk gecemiz o sicakta kendimizi carsaflara sarip, sabaha kadar yari uykulu yari uyanik, her tikirtida feneri acarak ve kerten varmi yokmu ustumuzde diye kontrol ederek gecti. Odadan vazgectik bari bize yaklasamasinlar derdimiz o. Bu arada baska cok onemli bir sorun daha var adada; sivrisinek! Ada esittir sivrisinek kovani – sivrisinek kovani varmi yokmu bilmem ama aynen kovan gibi kalabalikti dusunun artik. Biz sabah aksam sivrisinek ilaci surdugumuz halde benim vucudumda toplamda 20-30 isirik vardi 4 gunun sonunda, bir o kadar da kocakisisinde. Onca ilaca maruz kalmak da cabasi.
Ertesi sabah erkenden kalktik, kahvalti benzeri birsey :) yaptiktan sonra kendimizi hemen kiyiya attik. Bu adalarda geceler ne kadar feciyse gunduzlerde o kadar guzel. 4 gun boyunca her gece cehennem her gun cennet gibiydi. Gun boyunca kendimizi kiyidaki sazdan cardaklara atip dinlendik, uyuduk, gunun tadini cikardik velhasil. Hele en harika kismi denizde snorkelle yuzme kismiydi, cunku bu adalar ozellikle el degmemis mercan kayaliklariyla unluler (her ne kadar ahmak yerliler kiymet bilmese ve mahvetsede). Gordugumuz mercanlari, bitkileri, rengarenk baliklari anlatmama imkan yok. Akvaryum gibi bir suda her yanimiz rengarenk baliklarla yuzduk hep :) Tam da gecen Pazar gunu izledigimiz bu belgeseli izlemek isterseniz, iste bunlarin cogunu gorduk diyebilirim :) Birde oraya gitmeden scuba dalisi yapma konusunda hevesliydik ancak kocakisisinin burnundaki deviasyon ve kulagindaki sorun, benimde burnumdaki deviasyon bu plani simdilik ertelememize sebep oldu. Belki baska bir zaman :)
Aksam ustu adanin guney ucuna dogru bir yuruyus yapip bol bol kirilmis mercanlari ve cesit cesit deniz kabuklarini topladik. Hepsi yeni yikanip temizlendi yakinda bir fanusun icine koyup resimlerim :) Adanin guney ucu daha bir sessiz ve sakin, ama yuzmeye hic elverisli degil cok dalgaliydi. Zaten adalar arasinda cok kuvvetli dip akintilari oldugu icin yuzerek gecmeye calismak tehlikeliymis. Bol bol fotograf cekip kabuk topladiktan sonra yorulduk ve geri donmeye karar verdik. Aslinda amacimiz adanin etrafini yuruyerek dolasmakti (yaklasik 1 saat) ama yoruldugumuz icin bu plani sonraya erteledik.
O sirada bu ilginc gorunumlu meyve gibi seyin ve mine ciceklerinin (Endonezyada’da mine cicegi varmis) resmini cekmeye calisirken yesilliklerin icinden cikip, bizi kovalayan ve her yanimizi isiran sivrisineklerde bu kararimizda etkili oldu tabii.
Aksam kendimizi odaya atip soguk! bir dus aldik. Soguk dus diyorum cunku sicak su bile yok burada. Tam havlumu elime almistim sarinmak icin yere pat diye birsey dustu havlumdan… Kirkayak!! Ne mi yaptim? Benim bile kendi kendime sasirdigim derece sogukkanlilikla havluma sarilip kurulandim, ne yapabilirim ki baska! Hem daha beteri var ya havludan dusmeseydi de beni isirsaydi! Kendimizi alel acele disari atip adanin tazecik izgara baliklariyla bir ziyafet cektik kendimize :) Sonrasi ayni, odaya git ve sabaha kadar izdirap icinde yari uykulu yari uyanik “allahim nolur bocek cucek gelip bizi isirmasin” dualari icinde uyumaya calis. Her sese uyan, fenerle bak, paranoyak ol… seklinde devam eden bir gece ve sabahi.
Sabah yine ayni rituel ile kahvaltiyi atistirip adanin diger sahillerine dogru vurduk kendimizi yola, baska bir sahil, baska mercanlar, bir suru rengarenk kucuk balik.
Ve aksam yine ayni rituel ta ki gece odaya donene kadar…
Kocakisisinin odaya girdigimizde perdeleri cekmesiyle agzindan “eyvah” sozcugunun cikmasi bir oldu. Perdenin uzerinde kocaman yumurta buyuklugunde bir bocek duruyor! Su simsiyah ve kalin kabuklu olanlarindan, hani su ucabilenlerinden! O anda kacsak kacamayiz cunku perde kapinin hemen onunde. Bocegi oldurmeye kalksak (ben degil tabii zavalli kocakisisi) oldurulecek gibi degil, gergedan gibi mubarek. Bir ucmaya baslasa odada kacip saklanacak yer yok. Bir 5 dakika boyunca korku icerisinde birbirimize bakip “ayyy napicaz simdi” diye titrestikten sonra kocakisisi havluyu kaptigi gibi bocegi yakaladi ve disari cikti. Binbir cabayla bocegi oldurup geri dondugunde zavallinin sinirden iyice eli kolu salinmisti :( Bende bu arada kapinin onunde elimde bos pet siseyle beklerken buldum kendimi, ne yapacaktim acaba bocek gelirse kafasina pet siseylemi vuracaktim!! Eh sonrasini siz tahmin edin, sinir bozukluguyla baslamis ve korkudan uyuyamadigimiz bir gece daha…
Ve ertesi gun yine ayni ada hayati, zira yapacak baska hicbirsey yok. Sadece ye, ic, yat ve yuz. Tam da bizim uzun suredir aradigimiz sakinlikti, birde gece kabuslari olmasaydi! Ve adadaki son gunumuzde yuzerken deniz kaplumbagasi gorduk :) Hem de tam iki tane! Nasil sirinlerdi anlatamam :) Ilkini baska bir bayan isaret etti bana, bakin asagida deniz kaplumbagasi var diye. Tam ben kocakisisine deniz kaplumbagasi varmis diyordum ki bayan “sizde Turk musunuz?” demezmi. Biz Turkler ne gezentiyiz kardesim, dunyanin bir ucundaki issiz adada bile Turk cikti ya karsimiza pes :)
Digerini de kocakisisi gordu yuzerken, hatta beni korkuttu “dikkat et altinda senin kadar buyuk bir deniz kaplumbagasi var” diye :D Eh tirstim tabii, her ne kadar etcil olmasada bu hayvanlar benim kadar ne demek! Ama benden kucukmus bisey yapmadi bize :)
O gece son gecemizdi, yine taze izgara balikla keyif yaparak tamamladik gunu. Odaya gittigimizde binbir itina ile bavullari kontrol edip, tum esyalari tek tek silkeleyip topladik, maksat araya bocek falan girmesin. Zira yanilmamisiz onca dikkat etmemize ragmen Singapur’a donuste camasirlarin arasindan kocaman bir bocek daha cikti :( Bir korku dolu, yari uykulu yari uyanik gece daha. Artik uykusuzluktan olmek uzereyiz ama, orada burada sizip kaliyoruz o derece. Bu arada geceleri cok garip ses cikaran bir yaratik var disarida. Sanki ustune basilmis plastik ordek gibi ses cikariyor, ust uste uc dort defa, sonra susuyor. Ne oldugunu halen daha bilmiyorum, bilmek de istemiyorum mumkunse :)
Neyse efendim, biz tam sabaha karsi sizmistik ki banyoya birsey girdi! Ne oldugunu bilmiyoruz, sadece sesini duyuyoruz, ucma sesi ve kendini o duvardan bu duvara vurma sesini! Cildirmak uzereyiz artik, acik havada uyumaktan farki yok bu odanin. Kaldi ki buradaki yaratiklarin hicbirini omrumuzde gormemisiz! Kocakisisi uyku sersemi, korku ve sinir bozuklugu karisimi bir sesle bana “A. banyoya birsey girdi” dedi (bu kismi hatirliyorum). Ben ne yapsam begenirsiniz!? “Haydi hayirlisi” deyip donup popomu uyumaya devam etmisim :) Ben ki en ufak bocek gorunce kafayi yiyen insan! Ondan sonrasi yari uyku yari uyaniklik anlayacaginiz, banyonun odaya bakan camdan kapisina vuran “sey” esliginde…
Sabah erkenden kalktik, gitme vakti, nasil mutluyuz bu yaratiklarla dolu ortamdan ayrildigimiza. Anladik ki oyle issiz ada falan bize gore degilmis. Ammavelakin odadan cikmadan banyoyu kullanmamiz lazim, ama o “sey” hala daha iceride ve bizim onun ne oldugu konusunda en ufak bir fikrimiz yok. Kocakisisi “ben hayatta girmem banyoya” deyince ben vizildamaya basladim “ama yuzumu yikamam lenslerimi takmam lazim, hem disimide fircalamaliyim” diyerekten. “Ben sana pet siseden su dokerim bahcede yika” demezmi! Iyi de be adam bahceye mi iseyeyim!!
Zavalli kocakisisi bir cesaret banyoya girip kontrol etti. “Ya gitmis yada bir kenarda saklaniyor hadi cabuk olalim” deyince alelacele elimizi yuzumuzu yikayip kendimizi disari atmaya bakiyorduk ki bir gece once giren yumurta buyuklugundeki bocege takildi gozumuz. Sirt ustu yere dusmus ve kalkmaya cabaliyor. Kendimizi nasil disari attik, nasil bavullari kapip odayi terkettik hatirlamiyorum :)
Bir an once limanin oldugu yere gidip donus icin botu beklemeye basladik. Yine istikamet ayni once Gili Trawangan oradan da hizli bot ile Bali. Gili Trawangan’a gidip bir saat kadar botu bekledik, bu sirada da birseyler ictik ve kalkarken paranin ustunu garson cocuga bahsis biraktik (alt tarafi 20.000 rupiah-3 lira falan ediyor), zavalli cocugun sevincini gormeliydiniz, o kadarcik para icin ikimizin de boynuna sarildi, dusunun fakirlik ve garibanlik ne boyutlarda :(
Bu da dayanamayip resmini cektigim Endonezya paralarindan biri, paranin ustunde elinde pala olan adam var ya!! Nasil bir ulkedir burasi!
Az sonra bizi buraya getiren hizli bot geldi ve bindik. Bu bot gunde iki sefer yapiyor hergun sabah Bali’den Gili’ye yolcu getiriyor, donustede doldurup Bali’ye geri goturuyor. Neyse efendim yola ciktik, once Lombok adasina ugrayip oradaki yolcularida aldiktan sonra tekrar acildik. Lomboktan ayrilmamizin uzerinden cok degil 5 dakika sonra deniz dalgalanmaya basladi. Ama ne dalga!! Ota b.ko herseye korkan biz, zaten bunca yasadigimiz sacmaligin ustune iyice gerildik korkudan. Botun ustunde kucuk bir kisim daha var guneslenmelik, kendini bir heves oraya atanlarin hepsi ilk 5-10 dakika icerisinde geri dondu, hemde sirilsiklam. Herkesin moralleri bozuldu, bir yanda surekli birileri kusuyor, ha simdi durdu ha simdi duracak diye bekliyoruz ama banamisin demiyor firtina, gittikce daha da kotulesiyor.
Dalgalarin boyu 8-10 metre (okyanustasin ne bekliyorsun ki!) ve bindigimiz tekne resmen findik kabugu kadar.Her gelen dalga geminin ustunden asiyor ve biz her seferinde hah iste bu dalgada batiyoruz gozuyle izliyoruz. Hepsinin ustune bottaki murettebatinda beti benzi atip, biz sordugumuzda adamin “sabah gelirken hicbirsey yoktu noldu boyle anlamadik, ben hic boyle birsey yasamadim hayatimda-ki adam cok rahat 60 yasinda vardi” demesi bizi iyice endiseye sardi. En kotu kabuslarimdan da kotuydu! Ben hayatimda boyle kotu bir tecrube yasamadim. Ucakla gelirken olmedik ama iste simdi burada olecegiz, hayatimiz bu okyanusta son bulacakmis iste dedim, gercekten inandim olecegimize. Tam tamina 1 saat 45 dakika suren kabustan sonra son 15 dakikada dalgalar duruldu. Zaten durmasaydi ben bagira bagira aglamaya baslayacaktim - aglamayisima kocakisisi cok sasmis sonradan ogrendigime gore :P
Bottan inip yere ayak bastigimizda hepimiz yeniden dogmus gibi olduk resmen. Sonrasi otele yolculuk, 5 yildizli otelde dahi odadaki kertenler :( stresten kaskati olmus bedenlerimizi ”Bali masaji” ile odullendirme, sakin bir yilbasi kutlamasi, tam gece yarisi biz bahcede havai fisek izlerken odanin kapisinin onune gelip tepe taklak asilan koskoca yarasa, korku icerisinde odaya kacisimiz...
Odanin boyle guzel gorundugune bakmayin icerisi kerten kayniyor yine :(
Velhasil bitti :)
Bunca seyden sonra nasil sapasaglamiz bilmiyoruz, Singapur’a dondukten sonra gunlerce uyuyamadik ve hep surungen ve bocek halusinasyonlariyla yasadik. Simdi iyiyiz cok sukur, ama bir daha Endonezya’ya gidermiyiz tovbe!!
A.