Geziye gitmek iyi de donuste is, guc, kosturmacasi bitmiyor. Eh haliyle de fotograflari duzenleyip gezi yazisi yazmak zaman aliyor. Neyse 5 gunluk gezinin 2 gununu toparlayabildim simdilik, buyrunuz bakalim biz gezentilerin dunyasina...
Bir onceki Vietnam ziyaretimizde vizeydi falan filan ugrasinca yok bir daha gitmeyelim Vietnam'a bu son demistik ama bizim sagimiz solumuz belli olmuyor iste :)) Saygon gezimizden cok memnun kalisimiz, Vietnam insaninin guzelligi ve Ha Long Bay'i (Ha Long korfezi) gorme fikri aklimizi yeniden celdi dustuk yine yollara. Gezinin ilk ve son gununu Vietnam'in baskenti Hanoi'de gecirdik, aradaki diger zaman diliminde ise Halong Bay'de idik. Ama ben once Hanoi kismini sonra da Halong Bay kismini topluca anlatmaya kara verdim sasirmayiniz :))
Singapur'dan 3 saati askin bir ucus ile Hanoi'ye ogleden sonra vardik. Bu arada ucus suresinin uzun olmasi bizi bir miktar sasirtti hani, o vesileyle haritayi daha bir detayli inceleyince Hanoi'nin Cin sinirina ne kadar yakin oldugunu ve tepeye tirmandigimizi gorduk. Sonrasinda da farkettik ki Cinlilerin ve Cin kulturunun etkisi oldukca baskin bu bolgede.
Ogleden sonra vardigimiz icin en kisa surede ve en yakin mesafede gorecegimiz yerleri gorelim istedik ilk gun. Otelimizin "Old Quarter" a (sehrin eski merkezi) yakin olmasi dolayisi ile ilk etapta gorulmesi gereken Old Quarter'da ki eski mahalleleri, pazarlari ve en onemlisi "Hoan Kiem" golunu gezebildik rahatca.
Hoan Kiem golu "Lake of Restored Sword" yani "Iade edilen kilic golu" anlamina geliyormus (o ne demekse! benim tercumem bu kadar oldu iste). Efsaneye gore kral bircok onemli savasi kazandigi buyulu kilicini goldeki altin kaplumbagaya iade etmis de gol ismini oradan almis. Kaplumbaganin hikmeti neymis, kilici kral neden ona iade etmis onceden ondan mi almis bilemiyorum. Su sebepten ki bu efsanenin anlatildigi yer gole gordugunuz kopru ile bagli tapinak-muze karisimi bir yer. Tapinagin orta yerinde yaklasik bir yemek masasi buyuklugunde bir kaplumbaga olusu mumyalanmis duruyor. Dolayisi ile kokuya fazlaca dayanamadigim icin iceride dolanip hikayenin detaylarini da okuyamadim :)))
Tapinagin ic kisimlarindan cok dis bahcesi ve cevredeki insanlar ilgi cekici geldi bana. Ozellikle tapinagin bahcesinde oturmus (oturduklari minicik taburelere dikkat!) Cin tavlasi oynayan yaslilar dikkat cekiciydi.
Bir sure onlari izleyip - fotograflayip ayrildik onlardan. Ama keske Cin tavlasi (ya da dama si) bilseydim de anlayarak izleyebilseydim diye gecirdim icimden. Hazir uzak doguya gelmis ve bunca yasamisken su tur seyleri ogrenmemis olmak uzuyor beni : ( Ancak herseye de vakit yetmiyor ne yazik ki.
Tapinak turunu bitirince golun cevresini turlamaya devam ettik. Zaten aksam ustu ve hava serin olunca tum Vietnamlilar kendilerini atmislar sokaga. Ozellikle golun etrafi park gibi bir alan oldugu icin kimi cocuklarini gezdiriyor, kimi oturmus guzel havanin tadini cikariyor, kimi de spor yapiyordu. Sunu da soylemeden gecmeyeyim, kosanlarin veya tempolu yuruyen erkeklerin cogunun nedense tisortleri yukari siyrilmis ve gobekleri acikti. Nedir nedendir hicbir fikrimiz yok, aliskanlik veya adet olsa gerek :))) Lakin ortalik 6 parca, 8 parcalardan gecilmiyordu zannetmeyin, goruntu hic hos degildi :))
Bu asagidaki agacin da ne agaci oldugunu cok merak ettim. Parkin bir kosesinde buyumus kendi halinde, dallarindan sarkan meyvalari oldukca ilgincti...
Dikkatimizi ceken bir diger sey daha... Sehrin cogu yerinde sokaklarda, dukkanlarin onunde bu eski usul kafeslerin icinde kuslar doluydu. Rengarenk, degisik degisik kuslar. Sebep nedir cozemedik, umarim yemek icin degildir.
Ve golun bir diger ucundaki Tortoise tower yani kaplumbaga kulesi. Bizdeki kiz kulesinin cakmasi sanirim :)) Ama ulasim yoktu, karsidan baktik sadece.
Bir Vietnam klasigi; arabadan cok motorsiklet dolu trafik...
Ve bir diger Vietnam klasigi daha; "Street Food" yani sokak yemegi ve saticilari.
Hani bu blogu ve bizim uzak dogu maceralarimizi biraz okuyan cogu kisi bilir buraya geldigimizden beri ne kadar degistigimizi, yiyecek konusundaki toleransimizin ne kadar arttigini ve yeme-icme, hijyen konusunda eskisi kadar herseyi vidilamayip ne bulursak yedigimizi :))) Ancak bizim de sinirlarimiz var tabii :)
Bu sokak yemekleri ve sokak saticilari tam anlamiyla bir felaket!
Yemeklerin hazirlanis tarzi, temizlik unsurlari, yenilen yemekler ve yemegin yenilis tarzi... Hepsi tam anlamiyla bir felaket.
Soyle ki yemekler adinin hakkini tamamiyla veriyor, bildigin sokak yemegi - ya da bilmedigin cunku bizdeki sokak saticilari ve yemekleri bunlara kiyasla luks lokanta. Neredeyse her sokagin kaldiriminda dizi diziler. Bir cogunda oturmak icin dogru duzgun yer yok bile, en fazla o tapinakta amcalarin oturdugu kucuk taburelerden var. Insanlar yiyeceklerini, tabaklarini yerlere koyup comelerek yiyorlar. Bizde boyle birseyi ancak gariban evsizler, kimsesizler, dilenciler falan yapar burada ise gelenek bu. Yerlere koyuyorlar derken yemegi yapan kadinlar da herseyi yere koyuyor. Bizde yere yiyecek koymak gunahtir ya hani, yere dusmus en ufacik parcayi bile yerden yuksege birseyin ustune koyariz, en azinda yiyecekler bel hizasindan yukarida olur. Iste Vietnamlilarda boyle bir kaygi yok, hersey yerlerde, yerler pislik icinde...Kaplar kacaklar, tencereler icler acisi.
En son yemek yapan teyzelerden birini sokakta yere koydugu suzgecin icinde yemek yenilen cubuklari yikarken gorunce insaf dedik, hani yikamak dedigime bakmayin sadece soguk sudan geciriyordu!! Yiyecekler ise isin bambaska yonu, etlerin cogu acikta oylece duruyor mesela. Hani buzdolabindan vazgectim ozerlerinde ucan ve konan sinek bocek sayisiz. Makarnalar veya uzakdogu ismiyle "noodle" lar ortalikta, yerlerde torbalarin icinde falan.
Asagida gordugunuz deniz urunleri yapan sokak restorani en iyi durumda hatta luks sayilabilecek olanlarindan biri!
Zaten mutfak falan yok ortalikta, bir tane kucuk gaz ocagini kapan
gelmis yemek yapip satiyor. Hatta cogunlukla apartman araliklarinda bu
sokak yemekcileri. Apartmanin icinden bir yerlerden hazirlayip
hazirlayip getiriyorlar, buyuk ihtimalle kendi evlerinden falan.
Apartman ici ve apartman araligi dedigim de asagida gordugunuz
manzara...
Tamam insanlarin aliskanliklarina ve kulturune saygim sonsuz ama bunca pislik beni asar yani :)
Bir diger korkunc manzarayi da Halong yolculugumuz esnasinda gordum.
Arabanin icinde oldugum icin cekemedim, zaten o sokla yanina gidip
cekemezdim o ayri, ceksem de buraya koyamazdim. Koylu kadinlarin yol
uzerinde actiklari tezgahlarda, ustu acik et satmalarina alisigiz hadi,
buralarda o normal. Ama tezgahin uzerine kopegi oldugu gibi koymalari,
derisi yuzulmemis, hicbir yeri ayrilmamis, oldugu gibi sokakta oldurup
etini butunu kesip tezgaha koyup satmalari korkunctu! hatta korkunc
otesi. Gordugum manzara sonrasi bir sure kendime gelemedim resmen, hani
Vietnamlilarin kopek eti yediklerini biliyordum ama boylesine asikar ve
igrenc bir sekilde satiliyor olmasi beni dehsete dusurdu.
Bu olay uzerine ilerleyen gunlerde kocakisisi ne zaman birinin elinde veya evin, dukkanin onunde kopek gorse havladiginda "sus ogle yemegi" demekten kendini alamadi :)
Bu gezi sirasinda ciddi ciddi vejetaryan olmak uzereydik yani :))) Ama olmadik o ayri :)
Restoranlarin bu durumu uzerine gidip oralarda yeme gibi bir ihtimalimiz yoktu tabii. Ancak dogru duzgun yemek yenilecek restoran da cok fazla yok ne yazik ki Hanoi de. Saygon da hic zorlanmamistik bu konuda, cogu yerde adam gibi restoranlar vardi, nedense bu sehirde cok fazla zorlandik adam gibi bir yer bulmak icin. Neyse aksamina turistik bir restoran bulup ozledigimiz Vietnam tadlarini denemeye koyulduk.
Ben ilk kez Saygon da tattigim ve tadi damagimda kalan "Pho" (fö diye okunuyor) corbasindan siparis ettim hemen. Ben ki corba sevmezdim kucukken... Ben ki suyun icinde yuzen makarnalari yiyecegim... Ben ki ilk zamanlar tadi cife benziyor diye dalga gectigimiz "corriander" (kisnis mis yeni ogrendim bunu da) a bayilacagim... Iste insan oglunun sagi solu belli olmuyor, zamanla herseye alisiyor :))
Neyse efendim aksam
yemegimizi gol manzarasiyla yiyerekten gunu tamamladik. Sonrasinda da
eski sokaklari, aksam pazarini gezerekten otelin yolunu tuttuk.
Ertesi gun sabah erkenden de Halong korfezine dogru yola koyulduk ama kopukluk olmasin diye ben bu kismi son gun yine Hanoi de gezdigimiz yerlerle birlestirip onu baska bir yaziya birakiyorum.
Son gun yaklasik yarim gunumuz kaldigi icin alel acele gezilmesi gereken, ilk gun gezemedigimiz yerleri gezelim istedik. Ilk istikamet Ho Chi Minh mozalesiydi. Mozaleyi karsidan goruverince insanin aklina hemen Anitkabir geliyor tabii, anitkabirden oldukca kucuk yalniz.
Iceri girmek icin bin dereden su getiriyor Vietnamlilar sagolsun. Birde ustune milli bayrammiydi neydi ortalik bir suru ogrenci ve yasli kayniyordu - zaten bize denk gelmese sasardim ya. Bir suru kuyruk ve cevredeki gorevlilerin hot-zot etmesi sonucunda mozaleye girip Ho Chi Minh'in mumyasini gormeyi basardik. Oyle mezar falan degil bildigin cesedi mumyalayip koymuslar camekanin icine. Cok fazla birsey yoktu gorulecek, birde herkesi ip gibi dizmeleri, iceride kocakisisi ile fisildastik diye bizi susturmalari, fotograf makinasina el koymalari (sanki cok cekilecek birsey var da!) beni gicik etti acikcasi. Ama yine de gormemis olmadik iste :)
Sonrasinda mozalenin bahcesiyle baglantili olan baskanlik konutunu, Ho Chi Minh'in savas yillarinda kaldigi evini ve bahcesini gezdik biraz.
En cok bu eski usul ev hosuma gitti benim.
Oradan cikista ayni komplekse baglantili olan "One Pillar Pagoda" yi yani tek bacakli pagodayi (tapinagimsi birsey) gezdik hizlica. Burayi eski zamanlarin krallarindan biri yeni dogacak bebegini ruyasinda gorunce (sanirim mujdeyi budha vermis) yaptirmis.
Kompleksin son yapisi Ho Chi Minh muzesiydi. Muzenin bir kismini Vietnam'in tarihi ve Ho Chi Minh e ayirirken bir kismini da komunizme ayirmislardi.
Eski usul bir cek-cek, aslinda yenileri de pek farkli degil sadece onde bir bisiklet var.
Bu oturma grubu Ho Chi Minh ve digerlerinin savas yillarinda bol bol kullandigi ve toplanti yaptigi oturma grubuymus.
Mozale ve diger binalari gezdikten sonra cok fazla zamanimiz kalmadigini (ucaga yetismek icin) farkedip en yakindaki bir yeri daha gezip donmeye karar verdik.
Yol uzerinde su elektrik diregini gorunce fotografini cekmeden edemedim :))
Hemen "Temple of Literature" e yani edebiyat tapinagina dogru yola koyulduk. Aslinda bu tapinagi Vietnamlilar "Konficyusun Evi" diye adlandiriyorlar.
Konficyusun evine varinca kalabaligin giderek arttigini, ortalikta cogu ogrenci olmak uzere insanlarin ozel Vietnam kiyafetleri giyerek birseyin kutlamasini yaptiklarini farkedince kesin bir bayrama denk geldigimize kanaat getirdik. Ya genclik ve cocuk bayramina, ya toplu mezuniyete ya da okuma senligine falan denk geldigimizi dusunuyoruz :)) Zira sonradan sorduk bayram da degilmis, ne vardi cozemedik yani.
Bu cocuk neyin nesiydi de kizlar boyle atladi, unlumuydu bilemedik :))
En cok hosuma giden her yere yerlestirilmis cicek suslemeleriydi...
Tapinagin en ic kismindaki odada Konficyus amcayi da gordukten sonra gezimizi noktalayip ayrildik oradan.
Acikcasi Hanoi bekledigimizden daha siradan bir sehir cikti. Hanoi ile kiyaslandiginda kesinlikle Saygon cok cok daha iyiydi. Sanirim butun baskentler o ulkenin diger buyuk sehrinin golgesinde kaliyor (bkz: Ankara-Istanbul). Ayrica Saygon gezisi sirasinda tur rehberimiz de demisti her yonden Hanoi ile Saygon cok farkli diye. Belki yillarca ulkenin bolunmus olmasindan, belki Hanoi'nin Cin'e yakin olup kulturel olarak onlardan etkilenmesinden veya baska sebeplerden Saygon halki cok daha sicak kanli idi. Sonuc olarak diyecegim sudur ki Saygon da 3-4 gun gecirdik tadi damagimizda kaldi, Hanoi icin 2 gun yetti de artti bile. Tabii buna Halong Bay dahil degil :)
dipnot: Blogger'in bu yeni hali cok daha iyi olmamismi? en azindan fotograflarin boyutlarini daha rahat ayarlayabiliyorum simdi :)