Friday, September 17, 2010

Bir Vietnam macerasi Saygon... 1. gun

Iste yine yeni bir gezi yazisi yazmaya oturdum, bakalim ne cikacak sonucta cunku her seferinde kafamdakilerin disinda herseyi yaziyorum :)

Bildiginiz gibi gectigimiz hafta Vietnamdaydik. Nerden cikti diyecek olursaniz? Birincisi (yeni farkina vardim bunun) biz iflah olmaz gezenti bir ciftiz. Seyyah falan olmaliymisiz bundan onceki yasamimizda (hani varsa oyle bisey). Zira daha yolda giderken bir sonraki tatile nereye gitsek diye planliyorduk, varin gerisini siz dusunun. Bir diger sebep ise gectigimiz Cuma gununun ramazan bayrami dolayisiyla resmi tatil olmasiydi burada. Bizde bu firsati degerlendirelim istedik hemen.

Vietnam’a gitme fikrini Ayse Arman’dan kaptigimi soylemeliyim. Yazdigi Vietnam ve Saygon yazisini okuyunca, iste dedim yeni hedef burasi ne yapip ne edip gitmeliyiz :) Hemen Saygon icin biletlerimizi ayirttik jetstar denilen dandik havayolundan. Neden mi dandik derseniz, bes para etmezler yemin ediyorum. Bir kere kalkis ve inisleri oldukca kotu, hem Vietnam’a iniste hemde Singapur’a iniste tamam dedim bu sefer gidiyoruz biz. Hatta Singapur’a iniste oyle paldir kuldur indi ki oncelikle yerden sekti tekerlekler ilk degdigi anda, sonrasinda da uzun sure hiz kesemedi. Yani gittik geldik ama hakikaten emaneten. Buna ilave internetten tek kisilik odedigimiz bagaj parasini sistemde gorunmuyor diyerek ikinci kez bizden kesmeleri de cabasi (haram zikkim olsun jetstar). Yani benden tavsiye binmeyin anacim, biraz daha pahalisina binin ama buna binmeyin. AirAsia bin kat iyiydi bunlardan.

Oyle boyle indik Vietnam’a, uzunca bir sure kimlik ve vize kontrolunden gectik. Bu arada Vietnam Turk vatandaslarina vize uyguluyor, gideceklerin dikkatine – burada bizim elcilikteki gorevlinin sozlerini animsadim birden “Bize kim vize uygulamiyor ki kardesim!!” Hemde ne vize inanilir gibi degil, resmen avrupa birligi ulkelerine gider gibi ugrastik buradan gitmeden vize almaya. Arti vizeleride inanilmaz pahali, kisi basi 135 SGD (singapur dolari) verdik. Hani ucusumuzu ve otelimizi ayarlamamis olsaydik vazgececektik yani.

Iyi ki vazgecmemisiz ama :) Ogleden sonra indik eski adiyla Saygon yeni adiyla Ho Chi Minh City ye. Iki gun sonra katildigimiz turda rehberimizden ogreniyoruz ki “Saigon” ismi eskiden gelen ve esasen Kambocya dilinde bir isimmis. Cunku onceden bu sehir Kambocya’nin yonetimindeymis. Amerikan savasi sonrasi ve ulkenin yeniden birlesmesi ile kuruculari olan Ho Chi Minh’in adini almis sehir. Gecen seferki tecrubemizden yola cikarak bu ulkelerde toplu tasimacilik felaket dedik ve onceden otelle anlasip bizi havaalanindan almalarini sagladik. Ama daha sonra farkettigimiz uzere bu sehirde havaalani sehir merkezine cok yakin ve taksiler inanilmaz derecede ucuz. Yani demem o ki, taksi en akillica davranis nitekim oteller normalin bes kati ucret aliyorlar. Bunlari neden anlatiyorsun diyen sayin okur, para gozlugumden falan degil, paylasiyoruz iste deneyimlerimizi, hani olur da giden olursa bizim gibi keselenmesin diye anlatiyorum :)

Yol boyunca sehri ve insanlari gozlemleme sansimiz oldu bir miktar, en cok gozumuze carpan cevrenin cok pis ve duzensiz olusu ve insanlarin fakirliginin asikar olusuydu. Birde en cok trafikteki yuzlerce motorsiklet cekti dikkatimi. Inanilmaz cilgin bir trafik var, heryerden motorlu insan cikiyor, sanki ari kovanindan cikan arilar gibiler. Izlemesi oldukca eglenceli trafikteki bu karmasayi. Bizde saskinlik icerisinde onlari izledik yol boyunca.

Otelimiz sehir merkezinde, eski ve guzel bir oteldi. Bu sefer balayi cifti numarasi cekmedim :D Sehir merkezinde olmasi cok cok iyi oldu, zira sehrin en onemli ve gezilesi yerlerini hep yuruyerek gezdik uc gun boyunca. Huyumuzdur, yuruyerek kesfederiz biz sehirleri…

Isin en komik tarafi, geziye gidecegiz diye gunlerdir islerimizi yoluna koymak icin kosturdugumuzdan inanilmaz yorgunduk. Elimizi yuzumuzu yikayip bir kendimize gelelim dedik. Ilk isimiz odadaki bir tabak dolusu meyvaya gomulmekti :) Bildiklerimiz arasinda guava, rambutan ve bizim osuruk hurmasi diye adlandirdigimiz o meyva vardi, hani su domatese benzeyen, ne ki onun gercek ismi… Birde distan biraz avokadoyu andiran ama yusyuvarlak bir meyva vardi. Ici neredeyse sirf cekirdekti, azicik yemelik kismi vardi. Tadi yine avokadoya benzedigi icin ben hic sevmedim ama avokado hastasi koca kisisi bayildi ve bir cirpida yuttu. Birde dikkatimizi cekti ki, ne bulursak sorgusuz sualsiz yer icer olduk, eskiden olsa bir allahin kulu agzima sokamaz o garip meyvalari (anammm yikamadik bile simdi aklima geldi yazarken), elimi bile surmem o eski pusku tabaga bicaga :) Insanoglu herseye alisiyormus yani.

Yorgunlugun ustune meyvalarida yutunca serildik kaldik, oyle bir uyumusuz ki aksam olmus hahahaha :) Bizimkisi nasil bir geziyse… Hatta koca kisisi arada gozunu acip beni kontrol ediyormus ve “aman cok hareket etmeyeyim A. uyanmasin da biraz daha fazla uyuyalim” diyormus kendi kendine, inanilir gibi degil. Nitekim aksam ustu 5.30-6.00 gibi uyku sersemi ayaga firlayip “aaa ne uyuyoruz hadi yahu kalk gezelim” diyen yine ben oldum :)

Aldik elimize haritayi dedik bakalim soyle aksamdan ortalik nasil, yarin gunduz gozuyle bir cila atariz. Oncelikle baktim nehir cok yakin, haydi dedim nehre bir goz atalim once. Zaten bu sehir bildiginiz bataklik – yani sehir merkezi degilde civar koyler :) Mekong nehri dokuz kola ayriliyormus ve sehirde nehir yatagina kurulmus. Onun icin zaten cevrede hep pirinc tarlalari var. Otelden cikar cikmaz karsidan taksiciler atladi zaten ustumuze “yok istemiyoruz bir gidin basimizdan” dedik ve yurumeye koyulduk. Buradaki taksicilerden tut, bisikletcilere (o ne demekse, bisiklet gibi birseyle gezdiriyorlar insanlari iste onlar), tum saticilar inanilmaz israrci ve yapisip kaliyorlar turistlerin ustune.

Bir iki cadde otesi nehirmis, hemen bulduk ama gel gor ki oyle bir trafik var ki gecmek ne mumkun! Ne trafik isigi var ne kural, trafik surekli akiyor dur durak yok. Biz oyle sap gibi kaldik gecemiyoruz karsiya. O arada bir yasli amca geldi takildik onun pesine gectik zor bela, ama yuregimiz agzimiza geldi nitekim heryer vizir vizir motor, insanin saci basi ucusuyor ruzgarlarindan o derece dibinden geciyorlar. Nehir boyunca biraz yuruyelim dedik ama hic ilgi cekici birsey yoktu, oyle kucuk sahil kasabalarinda deniz kiyisinda kucuk bir park, cay bahcesi, banklar falan olur ya aynen oyle bir yer. Zaten cok karanlik oldugu icin nehride goremeyince biraz ilerideki buyuk ve kalabalik caddelere goz atip yiyecek birsey bulmaya karar verik kendimize.

Bu arada farkina varmadan caddenin daha da genis oldugu tarafa yurumusuz ve karsiya gecmemizin imkani yok. Hani adim atsan vinnnnn diye birsey geciyor burnunun ucundan. Kalakaldik oylece ortada. Ne isik var ne yaya gecidi, zaten olsa da takan yok, durmayi birak yavaslamiyorlar bile. O arada baktim iki tane avrupali kilikli sisko teyze geciyor yolu, atladik yanlarina bizde sizinle gecelim diye. O sirada kadinlardan biri dedi ki “burada trafik asla durmaz” ve anladik ki Turkiyede’ki yetilerimizi geri kazanmanin, isiklara ve kurallara degil hayvani reflekslerimize guvenmenin tam zamani :) Yoksa baska yolu yok cadde gecmenin, biraksalar bizi o kosede hala daha bekliyor olurduk :)))) Karsiya gectikten sonra bir iki tane daha ufak capli caddede bu yetimizi pekistirdik ve ortalikta dolasmaya basladik rahatlikla.

Iste bu da o yogun trafikten ve cilgin motorsurucusu kalabaligindan bir kare...

Buyuk bir caddenin sonunda belediye binasina(People’s Committee Hall) ulastik.

Isiklandirma ve gece gorunumu oldukca guzeldi ancak gunduz o kadar hos gorunmuyor goze. Hatta caddenin gece kalabalik hali ve cevredeki isiklandirmalar bize bir an icin “champs elysées” yi (Şanzelize bulvarini) hatirlatti. Tabi kisa bir an icin :) Bol bol fotograf cektik ve etrafta dolasmaya devam ettik.

Az ilerideki opera binasinada bir goz attik disaridan.

Dikkatimizi cekenlere gelince;

-Oldukca canli bir sehir, insanlarin cogu sokaklarda, ortalik gec saatlere kadar insan dolu. Ve oldukca da guvenli bir sehir, ne bir satasan oldu ne yan gozle bakan… Tabi benim bahsettigim sehir merkezi gerisini bilemem.

-Komunist rejimin etkileri ve kalintilari hemen goze carpiyor, resimler, bayraklar, uniformalar… Ama cogu gelismekte olan ulke gibi onlarda kapitalizmin pencesine takilmislar. Ancak resimdeki gibi ilanlarda ve fotograflarda kalmis. Para, turizm, isiltili ve pariltili magazalar onlari da ele gecirmeye baslamis bile. Neredeyse her yerdefiyatlar Amerikan dolari ile, kendi paralarinin degeri ne yazik ki cok dusuk.

-Bu arada Vietnam’in para birimi Vietnam Dong’u :) VND yani… komik geliyor kulaga. Birde bizim sifirlari atmadan onceki halimiz gibi, bir suru sifirlari var paralarinda. Hemen milyoner oluyor insan ama ne yazik ki birseye yaramiyor.

-Heryer oldukca pis, anacaddeler falan cop dolu, hatta ara sokaklar ve kose baslari oldukca kesif cis kokuyordu bazen. Hani arkadaslardan tembihliydik zaten asyadaki en temiz ulke Singapur, digerleri inanilmaz pis dikkatli olun diye ama yine de gozle gorunce anliyor insan ancak.

-Ozellikle sokak saticilarindan birsey yiyip icmeyin diye tembihlemislerdi, siseli sularda bile bildiginiz markalari tercih edin yerel olanlari icmeyin diye. Gerci biz yerel olanlari da icmek zorunda kaldik birsey olmadi cok sukur - gitmeden Hepatit sayimi yaptirmistik kendimize onunda psikolojik bir etkisi oldu sanirim :)

-Dedigim gibi herkes sokaklarda. Hatta oyle abartmislar ki kaldirimlara yayilmis insanlar, kenardan koseden insan cikiyor. Bir bakiyorsunuz bir kaldirimin kenarinda uc bes kisi oturmus ellerindeki kaplardan yemek yiyorlar ya da birseyler iciyorlar. Hatta sirf kaldirimi kaplamis insanlar yuz
unden yoldan yurumek zorunda bile kaldik bazen :)

-Insanlar inanilmaz fakirler, ustlerinden akiyor fakirlik dedigim gibi, ama yinede yuzleri goruyor. Oyle seyler yasamislar ki bu gunler hayatlarindaki en iyi gunleri sonucta, onun icin de mutlular…

Yemegimizide otelde yedikten sonra – disarida yemeye cesaret edemedik acikcasi- ilk gunu boylece tamamlamis olduk.

Ilk gun yarim oldugu halde ne cok yazmisim, devami yakinda…

A.

8 comments:

  1. ne diyeyim bir Evliya çelebi bir de siz yani :)))

    bir yere gidemediği gibi her gün istanbul trafiğini çekmek zorunda kalan bana da seni okumak düşüyor anca böyle teselli oluyorum işte :))

    ReplyDelete
  2. bu arada biz bir konuda iyi dileklerimizi, dualarımızı yolluyorduk hani sana. çrş. idi cuma olmuştu sanırım bekleme süresi sahi ne oldu o durum :)))

    ReplyDelete
  3. beenmaya inan bende sasiriyorum bize :)
    bu arada nazar degdi sanirim fotograflar yuklenmiyor,fontlar kafasina gore degisiyor... blogspota kufretmekle mesgulum :)

    sagolasin iyi dileklerin icin :) bu haftayi atlattim ya bana birsey olmaz bundan sonra ;)

    operim cok

    ReplyDelete
  4. Yorgun argın geldim eve, attım kendimi PC başına :)
    Bakalım Vietnam yazısı gelmiş mi? dedim.
    Bunu saymam, 3-5 motorsikletliyle kandıramazsın beni :)
    Devamını bekliyorum.
    Enişteme geçmiş olsun dileklerimizi iletmişsindir umarım.
    Davşan yimek istiyorum ben ya, Moon Cake davşannarından :) Bana ne bana ne.
    Çok bekletme e mi?
    Öptüm.

    ReplyDelete
  5. hahahaha :))) Ella enisteye ilgi ve bakimla gecti hafta sonu, yazi resim hayal oldu :) ama 3-5 motorluyla kandirmayacagim soz, koyacagim yeni resimleri ;)
    Davsan isini de ne yapsak yahu... hani gonderilse gonderecegim ama curumus gelir senin tavsanlar :)

    ReplyDelete
  6. Yok kuzum, yollama.
    Gelip tazesini yeriz bakarsın bi'gün.
    Beraber :)
    Bakmak lazım Singapur biletleri kaça :D
    Haha, bi' orası kaldıydı el atmadığımız.
    Birisi şu ışınlanma işini çözsün artık ya :)
    Ölmeden ışınlanamazsam gözüm açık gidicem ahahaha :)
    Işınla beni! Negzel nan :)
    Her kapının önünde ışınlanma bölümü :D Adrese teslimç
    Eğer öyle bi'şey olsun, sana aşure göndermeyen Ella'yı öpsünner :) hahahaha
    Elin değdiğinde bekliyorum fotoğrafları kuzum.
    Kocaman öperim.

    ReplyDelete
  7. DÜNYANIN EN PİS 25 ÜLKESİ İNGİLİZ MERCER KURULUŞU HER SENE YAYINLAR,

    http://hassam.hubpages.com/hub/25-Most-Dirtiest-Cities-In-The-World

    A NE TESADÜF BAKIN VİETNAM YOK :) RUSYA VAR MEKSİKA VAR AZERBEYCAN VS. VAR AMA VİETNAM YOK..

    İNANMAYIN BU YAZILANLARA VİETNAM VİETNAM BU BLOĞU YAZAN ARKADAŞLARA PİS GELMİŞ OLABİLİR, FAKAT İŞİN GERÇEĞİ VİETNAM UZUN ZAMAN FRANSIZ VE AMERİKAN CUNTA'SI ALTINDA YAŞADIĞI İÇİN UZAKDOĞUNUN EN AVRUPAYA YAKIN ÜLKELERİNDEN PİRİDİR VE PİS DEĞİLDİR..

    PİSLİK.. GÖRECELİDİR SİZE PİS GELEN BİRŞEY BAŞKA BİR İNSANDA SİZE UYANDIRDIĞI DUYGULARI UYANDIRMAYABİLİR.

    TEŞEKKÜRLER

    ReplyDelete
  8. Abdi İbrahim oncelikle ufak bir iki noktanin altini cizmek isterim, sanal alemde buyuk harflerle yazmak karsidakine bagirmak ve hakaret anlamlidir! umarim bilerek yapmamissinizdir.

    Bir digeri ise siteme gelip yazdiklarimi okumussunuz, yorum birakma zahmetinde bulunmussunuz sagolun. Turk adetidir misafire kotu davranilmaz lakin misafir de ev sahibine hakaret etmez degil mi?

    Ne demektir "inanmayin bu arkadasa"?? Yalan mi soyluyorum ben burada? Yasadigimi, gordugumu yaziyorum. Pisligi temizligi gectim once digerlerine davranis ve saygi sinirlari zorlamamayi ogrenseniz? Biraz fazla ayip kacmis beni yalancilikla suclamaniz!

    Pislik kismina gelince...
    Ben gordugumu paylastim, haklisiniz pislik gorecelidir onun icin size pis gelmemis olabilir yapabilecegim birsey yok. Eh dolayisi ile dunyanin en pis ulkeleri sitesinin de hukmu kalmiyor one surdugunuz bu argumanla degil mi? Hem dunyanin "en" leri sitelerinin hepsine gozu kapali inansaydik biz halimiz harapti.

    Halong Bay yazima yorum birakan adsiz da siz olabilirsiniz diye ilaveten yaziyorum bunu; size pis gelmeye bilir ama bana gore bir korfezde suyun uzerinde yuzen bok pistir! yolun kiyisinda derisi ve tuyleri yuzulmeden satilan kopek ve kopek eti pistir!

    Vietnam iyi niyet veya turizm elcisi misiniz, yoksa turizm sirketiniz var satislarinizi benim yazdiklarim mi engelledi (o kadar etkili bir izleyici kitlem yok ama) bilemiyorum, ama buyrun birde siz yazin Vietnam tecrubelerinizi, paylasin fotograflarinizi biz sizden okuyup ogrenelim "dogrusu"!! neymis diye...

    ReplyDelete

Yorum birakan elleriniz dert gormesin ;)

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails