Tuesday, September 21, 2010

Saygon macerasi 2.gun

Ve iste Vietnam'da ikinci gun hikayemiz... sonunda yukleyebildim resimleri :)
Ikinci gun sabah erkenden attik kendimizi yollara ve gunduz gozuyle gorelim dedik sehri. Oncelikle hemen gece goremedigimiz nehir kiyisina attik kendimizi, neymis nasilmis nehir bir gorelim diye. Tabii bir onceki seferdeki gibi caddeyi guc bela gectik bisikletci amcalarin pesine takilarak. Gordugumuz manzara karsisinda hayal kirikligina ugradik, cunku nehir inanilmaz pis ve bulanikti. Cevrede de pek birsey yoktu gorulecek, asagidaki resimden de farkedeceginiz gibi. Neyse gece pek birsey kacirmamisiz diyerekten tekrar kendimizi o tehlikeli trafige attik ve guc bela gectik caddenin diger tarafina.


Caddelerde yuruyerek ve cevreye goz atarak gorulmesi elzem yerlere dogru yola ciktik. Iste bunlar da yol boyunca dikkatimi ceken ufak detaylarin bazilari...
Binalar, caddeler oldukca eski ve bakimsiz. Asagidaki fotograf buyuk ve merkezi bir caddede ki iyi gorunumlu bir binaya ait, ara mahalleleri siz dusunun. Birde diger tropik ulkeler gibi binalarin tepeleri bile yesilliklerle kaplanmaya baslamis.


Bu asagidaki manzara da bizi hayrete dusuren detaylardan biri :) Elektrik telleri resmen saka gibi, neredeyse dugum olmuslar ve caddeye inanilmaz yakinlar. Insanlar araclar vizir vizir geciyor altindan. Birden aklimiza Phuket'te gordugumuz manzara geldi, orada da teller boyleydi hatta trafolardan surekli cizirtilar geliyorve kucuk kivilcimlar ucusuyordu etrafa. Demek ki fakir asya ulkelerindeki durum hep bu...


Iste bir diger ayrinti... Bu binayi gorur gormez kocakisisinin yorumu; "Bu ne ya isci partisi genel merkezi gibi bu bina" oldu :) Ama dedigim gibi ne yazik ki tum mucadeleye ragmen yakayi kapitalizme kaptirmislar, ne komunizm ne sosyalizm kalmis geriye...



Yuruyerek sehrin onemli turistik mekanlarindan Notre Dame kilisesine ulastik. Kilisenin Paris'te ki gercek Notre Dame kilisesine olan benzerligi bizi sasirtsa da ertesi gun tur rehberinden ogrendigimiz bilgiyle tum taslar yerine oturdu. Meger Vietnam yuz yildan fazla bir sure Fransizlarin boyundurugu altindaymis. Eh dogal olarak sehrin dogal dokusunda da oldukca etkisi olmus fransizlarin. Onceki gece gordugumuz yolu da Sanzelize yoluna benzetmemize sasmamali...



Ve kilisenin hemen yaninda yer alan postahane... Distan oldukca guzel gorunen bu binanin ancak bu resmi var elimde tek basina, binanin tumunu aldigimiz fotograflarin hepsinin icinde biz variz :) Hatta o kadar cok fotograf cektik ki postahanenin onunde, bir ara poz vermeyi abartip kocakisisi beni postahanenin onundeki direge bile tirmandirmaya calisti :)


Icten gorunusu de oldukca guzel ve etkileyici. Isin ilginci postahane halen daha aktif olarak calisiyor, memurlarin onca turiste karsin rahatca calismasi beni sasirtti acikcasi :)


Duvarlardaki Vietnam ve Saygon daha dogrusu Ho Chi Minh haritalari da oldukca guzeldi.



Postahane'den cok cici hediyelikler aldik kendimize hatira olsun diye. Birde kendime yerlilerin taktigi bambu sapkadan aldim ve tum gun boyunca sapkamla dolastim ortaliklarda. Abajur gibi birsey :) Zannedersem o sapkayi sadece yerli koyluler taktigi icin olsa gerek gelen gecen garip garip bakti yuzume :)

Biz tam hediyeliklere bakarken arkamizdan bir bayan demez mi "sedeflimi onlar?" diye. Yahu biz Turkler ne gezentiyiz kardesim :D Bir kenara oturup adet oldugu uzere bir kart gonderdim kucuk kardesime. O arada da cevredeki detaylarin fotograflarini cektim biraz, insanlar, bina, detaylar falan...


Iste bu da Ho Chi Minh sehrine adini veren kuruculari, daha dogrusu kuzey ve guney cephenin birlesmesinde buyuk katkilari olmus, ve Saygon sehrine onun ismini vermisler.

Bir onceki yazimda bahsettigim bisikletliler. En son fil faciamizdan agzimizin payini almistik hatirlarsaniz, ayrica kendimizi bir baska insana tasitma fikri pek kotu geldigi icin biz binmedik. Ama bisiklet suruculeri inanilmaz inatci, takiliyorlar pesinize birakmiyorlar illaki binin diye. Pes etmedik yine de, sadece resmini cektim uzaktan :)


Baska bir motor surusu resmi :) Insan butun gun bir kenarda oturup izleyebilir motorlularin vizir vizir oradan oraya akisini...


Burasi da "Reunification Palace" yani saraylari. Ama distan pek bir sevimsiz durdugu icin, iceri giris ucretli oldugu ve biz degip degmeyeceginden emin olamadigimiz icin, ayrica savas kalintilari muzesine yollanmis oldugumuz icin girmedik iceri. Sadece disaridan resmini cektik.


Ve sonunda "War Remnants Museum" a yani Savas kalintilari muzesine vardik...

Muzenin bahcesi Amerikan savasindan kalma bir suru aracla dolu, tanklar, toplar, helikopterler, ve daha neler neler...




Bir diger yanda da savas sirasinda Amerikalilarin attigi bombalar var. Insanin baktikca ici urperiyor, inanilacak gibi degil. Bazi bombalar neredeyse su deposu buyuklugunde ve onlarin insanlarin yasadigi yerlesim yerlerine atildigi, yuzlerce binlerce insanin olmus oldugu fikri insani dehsete surukluyor...

Muze bahcesinin bir baska kismi ise hucre kismiydi. Savas suclularinin ne kosullarda tutuldugu, nasil iskence gordukleri anlatiliyor. Temsili hucreler ve maketler konulmus. Bazi yerlerdeki aciklama ve resimlere bakmaya dayanamadim resmen, bu insanlar inanilmaz zor gunler yasamislar :( Binlerce olunun yani sira binlerce de yarali kalmis geride, sakatlar, hasta dogan bebekler ve daha neler neler...



Daha sonra muzenin ic kismina gecip gorselleri ve dokumanlari incelemeye basladik. Insan fotograflari gordukce, yapilanlari okudukca isyan ediyor. Ve bir diger saskinligim da Amerikali turistlere! Bu halka bunca aciyi yasatip, bunca ulkelerini ve hayatlarini mahfedip birde ustune ustluk gelip atalari ne yapmislar diye geziyorlar, inanilir gibi degil. Muzeyi gezdikce savasin aslinda bizim televizyonlardan seyrettigimiz Irak savasi gibi seyredilebilen birsey olmadigini, gercek yuzunu goruyor insan. Isyan ediyorsunuz, iciniz aciyor ama yapacak birsey yok tabii ki.

Dunyanin gordugu en zorlu savaslardan biri oldugunu, insafsizca kimyasal silah kullanildigini gorduk rakamlarla. Fotograflar ise yetersiz de olsa yasananlari biraz olsun gozler onune sermek icin...


Bu fotografi gordugum anda gozlerime inanamadim. Tankerin icerisi zavalli savunmasiz Vietnamlilar uzerinde kullanilmak amacli kimyasal madde dolu. Tankerin uzerinde yazan ise "The purple people eater" yani "mor insan yiyici". Varin zalimligi ve yasananlari siz dusunun...


Amerikalilarin kamplarindan ve barakalarindan Viet Cong lar ile mucadelelerini yansitan bir diger goruntu...


Ve iste beni en derinden etkileyen, en cok icime isleyen fotograflardan biri. Sozun bittigi yer benim icin...



Ve ikinci gunu de boyle tamamladik. Yakinda en eglenceli ve ilginc deneyimleri yasadigimiz son gunu de yayinlayip bitirecegim umarim bu seriyi de :)

A.

9 comments:

  1. Bu Amerikanın bu dünyada yatacak yeri yok ama "onların da görevleri herhalde yakıp yıkmak ve öldürmek lider olmak dünyaya" diyor ve sesimizi hep kesiyoruz nasılsa.Güzel ve ibret verici paylaşımdı yine teşekkürler ve sevgilerimle.

    ReplyDelete
  2. sufi kesinlikle haklisin.
    Hani hep televizyonda filmlerde falan izledik bugune dek (o da Amerikan filimlerinde hep) ama oyle degilmis isin asli. Yapilan zulmun haddi hesabi yok. Kelimelerim yetmedi anlatmaya. Aslinda gorduklerimizin yaninda anlattiklarim, anlatabildiklerim ve resimleyebildiklerim yetersiz kaldi. Dedigin gibi ibretlikti bizim icin de.
    sevgiler

    ReplyDelete
  3. ben de olsam kesin o abajur şapkayı takar onunla dolaşırdım.

    inşallah savaş müzesini gezenler, amerikalılar da dahil , biraz etkilenir, savaşın acımasızlığını, insan dışılığını bir nebze olsun anlarlar. etkilenmemek mümkün değil.

    ReplyDelete
  4. büyük bir ilgi, merak ve keyifle başladım yazını okumaya ama sonlara gelince ve o hala izleri, acıları ve hatta başka coğrafyalarda bizzat kendisi devam eden gerçekle yüzyüze gelince ne diyeceğimi bilemedim...

    ReplyDelete
  5. Gözlerim doldu.
    İçim cız etti son fotoğrafla.
    Amerika'dan nefret ederim.
    Amerikalıların yüzsüzlüğünden de.
    Aynı şeyi burada Alman turistlerde yaşıyorum.
    Utanmadan Hitler'in yaptığı katliamı gülümseyen suratlarla seyretmelerine dayanamıyorum.
    Bağırmak, küfür etmek, ağzıma geleni söylemek ve utanmaz-arlanmaz olduklarını yüzlerine vurmak istiyorum ama elimden gelen birşey yok.
    Nasıl bir gamsızlıktır bu.
    Nasıl bir duygusuzluk, utanmazlık halidir.
    Tur düzenliyorlar Almanyadan buraya sırf bu pislikleri görebilmek için.
    İnsan taş olsa... çatlar.
    Bekliyorum son gün yazını canım.
    Elektrik tellerini görünce hangi millet olursak olalım hakikaten Allaha emanet yaşadığımızı anladım :)
    Gülsem bi' türlü, ağlasam bi'türlü.

    ReplyDelete
  6. Judy cok eglenceliyi o sapkayi takip ortalikta dolasmak :) Hatta simdi uzuluyorum Singapurda takip dolasamiyorum diye, daha hevesimi alamadan sapkamdan gezimiz bitti.

    beenmaya izler ve acilar silinecek gibi degil. Ayrica dunyanin bir ucunda, baska bir cografyada neler oldugunu takip etmeye yetmiyormus gazete ve televizyonlar, bu yolculukta ben bunu ogrendim.

    zey0zey umarim sende gonlunce gezip gorme firsati bulursun oralari :)

    Ella bende dakikalarca ayrilamadim o fotografin karsisindan, icime oyle bir dokundu ki... Benim de su anda bilgisayarimda masaustu olarak duruyor, en kisa surede gonderecegim sanada.
    Almanlar deme bana :) Onlar hakkinda konusmaya bir baslasam kimse susturamaz beni, uc blog falan dolar komple...
    Birde allaha emanet falan degil biz hakikaten cok cok iyi yasiyoruz emin ol, ben oyle dusunuyrum bu gorduklerimden sonra ;)

    ReplyDelete
  7. Okudum okudum..telleri düzeni gördüm şükrettim..sona geldim amerikalıların yaptıklarını gördüm bir kez daha nefret ettim.
    Güzel paylaşım için teşekkürler..

    ReplyDelete
  8. Mesut bey sukredecek birseyler bulmak ne guzel. Ben de ozellikle bu geziden sonra ayni durumdayim, bazen sadece kendi derdimize dalip gidiyoruz cogunlukla, baskalarinin neler yasadigini gormeden, bilmeden.
    Yapilanlari gorunce nefret etmemek ise elde degil :(

    ReplyDelete

Yorum birakan elleriniz dert gormesin ;)

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails