Friday, October 28, 2011

Oglen yemegim bir saka!

Yemegin sokunu hala daha uzerimden atamadan yazayim dedim, oglen yemegi niyetine "saka" yedim! Evet evet bildiginiz saka, yani oyle olmali... yoksa yemege benzemez o seyi aciklamanin baska hicbir yolu yok.


Daha once de bircok kez bahsetmistim buranin feci yemeklerinden, oglen yemeklerinde cektgim eziyetlerden, ama bu seferki hakikaten dumura ugratti beni. Hem gec kaldim hemde canim pek birsey istemiyor diye hafif birseyler yiyeyim dedim. Kafeteryaya gittigimde Vietnam restoraninda salatalar oldugunu gordum, tamam dedim iste bu aradigim sey. Ama yanilmisim ki ne yanilmak, zira aldigim tabaktaki sey salatadan baska herbirseycige benziyordu!


"Mango'lu ve karidesli salata" alma hatasinda bulundum ki mango dedikleri sey herhalde mangonun en olmamis ham haliydi. Tabagimdaki mango adi altindaki parcalar resmen agac kabugundan halliceydi! Uzerine konmus iki!! yanlis duymadiniz birde sayi ile yazayim 2 adet bit kadar ahi gitmis vahi kalmis karides acaba hakikaten kamera sakasi falan mi diye ciddi ciddi dusunmeme neden oldu. Lakin ustune tuy dikilmis hali satici kadinin salatanin uzerine sorrr! diye bol acili ve chili icerikli yagli suyu dokmesi ile oldu :D

Ilk kez bugun elimde tam donanimli, fotograf cekmeme musait bir telefonum olmadigi icin uzuldum, salata adi altindaki ucubeyi fotograflamali ve ibreti alem icin buraya koymaliydim.


Once yagmurun altinda taaa kafeteryaya kadar yurudugume mi yanayim, verdigim paraya mi yanayim, ac kaldigima mi yanayim yoksa belki "yenilebilir" birseydir diyerekten agzima attigim ilk bir iki catal sonrasinda agzimda kalan ve iki fincan cay ictigim halde gitmemis olan garip tada mi yanayim... bilemedim :)


Bu arada gunlerdir elim varmiyor bir turlu birseyler yazmaya, hayatin kosturmacasi, memlekette olanlar... pek yazasim yok yani. Yazacak cok birsey de yok aslinda. Gectigimiz haftasonu yine ufak bir haftasonu kacamagi yaptik, belki onu yazarim en kisa zamanda. O zamana kadar iyi davranin kendinize.

Guzel bir haftasonu dilerim herkese :)

Friday, October 21, 2011

Aile ile beraber - Son Part (Agustos 2011)

Aile ile beraber gezme serimizin sonuna geldim bu yazi ile birlikte. Oncekileri kaciranlar icin; PartI ve Part II burada. Agustos ayinin tumunu burada gecirmemis olsalar da yine bol gezmeli ve yemeli bir surec oldu :) Kalan son gunleri de gormedikleri, denemedikleri seylere ayiralim dedik ve hizlandirilmis bir program uyguladik :))

- Oncelikle haftasonlari hep birlikte genis genis kahvalti yapmanin tadini cikardik :) Ve bu kahvaltilarin olmazsa olmazlari; meyvalar... Annemin hazirladigi su tabaga bakarmisiniz sanat eseri gibi resmen, dragonfruit ler mangolarla ve yildiz meyvalari ile dans ediyor sanki :)


- Daha biz buraya yerlesmeden internette gordukleri ve mutlaka gormek istedikleri ve hatta tepesinden yuvarlanmayi dusundukleri binayi gormeye gittik. NTU kampusundeki mimarlik bolumunun binasi :) Hakikaten oldukca ilginc bir dizayni var ve insanda tepesinden yuvarlanma istegi uyandiriyor :)) Ama yakikina gidince gorduk ki yuvarlanilamayacak kadar dik.


-Agustos ayinin ilk haftasinda anne kisisinin dogumgununu firsat bilerekten, bizimkilere tattirmaliyiz mutlaka diye dusundugumuz "Teppenyaki" usulu Japon restoranina gittik. Teppenyaki oldukca yaygin burada, yiyecekleri gozunuzun onunde buyukce bir izgarada aninda pisirip servis ediyorlar. Yani bir cesit Japon ocakbasi desem yanlis olmaz herhalde :))

-Bu asagida gordugunuz "Chawanmushi" yani icinde cesitli sebze veya denizurunleri olan bircesit yunurtali karisim. Bunu genelde buharda yavas yavas pisiriyorlar ve puding gibi bir kivami oluyor.



- Bu da benim en sevdiklerimden biri "Miso Soup" yani Miso corbasi. Oldukca basit ve geleneksel bir Japon corbasi. Icinde genellikle tofu ve yosun bulunuyor, tabii birde kendine ozgu bir tadi var suyunun, sanirim deniz urunlerinden olusma bir karisimdan hazirlaniyor.


- Ve esas yemegimiz izgarada gozumuzun onunde pisiyor :))



- Ve bir baska haftasonu kahvaltisindan bir kesit daha; Papaya.
Bu meyvayi her ne kadar cok sevmesem de (cunku buyuklerinin tadi domatesi andiriyor, domates tadinda meyva mi olurmus hic!) gorunumu oldukca cekici :) Renkler sekiller buyuleyici :)
Bu arada bizimkiler gittikten sonra papayalarin Malezya versiyonlari gelmeye basladi buraya, daha kucuk ve daha lezzetliler. Resmen cicek kokuyor meyvayi kestiginiz zaman :)


-Ve ayni kahvaltidan bir baska kesit :) Anne tarafindan yapilan tazecik, sicacik simitler! Memleketten onbinlerce kilometre uzakta bu keyfi yasamak ne demek bilemezsiniz :)))


- Ayni gun evimizin yakinindaki semt pazarina gidelim dedik. Megerse geleneksel "Hungry Ghost" yani ac hayalet festivali imis. Ne demek olduguna gelince taksici amcadan ogrendigimize gore Cin takviminin 6. ayini mi ne kutluyorlarmis.


- Yol boyu her yer tutsuler ve bir takim kagitlar yakan insanlarla doluydu. Ve hatta yolun kenarina tanrilar ve de ac hayaletler yesin diye bir suru yemek birakan insanlar... Ancak birakilan yiyeceklerin tek talihlisi cevredeki kuslar boceklerdi gordugumuz kadariyla :)



- Ve iste pazar yerine asil gidis amacimiz; Durian yemek. Her ne kadar dunyanin en kotu kokulu meyvasi ise de bizimkiler oldukca sevdi. Hele babam bayildi, gorenlerin agzi acik kaldi sanki adam dogdugu gunden beri Durian yiyor :)



- Ve bir gecemizi de yine Japon yemeklerine, ozellikle de Sushi ye ayirdik. Bizimkiler tadmadan gitmesinler istedik ama olurda hic yiyemezlerse diye de yanina tempura ve Japon usulu soba makarnasi ile takviye yaptik :))


- Mmmhhhh bak yine agzim sulandi bu resimleri gorunce :) Ben eskiden hic sushi yiyemezdim simdi gorunce canim cekiyor, iyice uzakdogulu oldum mu ne :)))


- Bu da benim hazirladigim, ozellikle soguk servis edilen "Soba Noodle" yani soba makarnasi. Uzerinde kurutulmus yosun ile birlikte...


- Kucuk kardese soz verdigim seylerden biri de birlikte cupcake yapip suslemekti :) Makaron seanslarinin ustune birde cupcake pisirip dekore etmeyi ekledik. Birlikte seker hamurlari ile oynamak, pasta hazirlamak inanilmaz eglenceli idi, gecenin bir yarisina kadar ugrastik ama degdi :))


- Son gunlerde bir turlu firsat bulamadigimiz Hint mahallesine de gidelim dedik. Her yerde bol bol bulunan, bizim ilk baslarda aa ne guzel cicekleri cok seviyorlar diye yorumladigimiz ama aslinda tanrilarina ibadet icin satilan cicek tezgahlarindan bir gorunum bu da...


- Ve kucuk kardes gitmeden cok istedigi hint kinasini yaptirdi :) Asagida desenin yapilisini goruyorsunuz. Adamin bu deseni yapmasi ise yaklasik 10-15 dakika surdu.



- Bu da kinanin bitmis hali...
Ne yazik ki umdugumuzdan kisa surede cikti kina, sadece 1-2 hafta dayandi :( Halbulki kucuk kardes dondugunde en azindan bayrama kadar dayanir diye umuyordu. Ama gitmeden her gun burnumuza sokup "kinami koklamak istermisin?" diyerekten bize kokusu ile eziyet etmeyi ihmal etmedi :D


- Ve gitmeden bunu da deneyin icinizde kalmasin diye zorla yedirdigim bir diger ilginclik daha :)
Aslinda bu bildiginiz kizarmis patates :)) Ama sekli farkli olunca tadi da farkli olacakmis gibi geliyor insana :D Halbuki tuzu da yoktu pek bir tatsiz tuzsuz biseydi :))


- Tam zamanina denk geldiler, gitmeden bunun da tadina baksinlar diyerekten aldigimiz bir diger ilginclik daha; Mooncake yani ay keki.
Gectigimiz yil surada bahsetmistim, bu kekler cinlilere ozel sanirim biraz da dini bir sembolu olan kekler, zira yilin sadece bu zamaninda cikmaya basliyor ve "Mid-Autumn Festival" e kadar devam ediyor. Gecen yil disi yumusak kaplamalilari denemistik, hatta kucuk kardese yine onlardan aldik cok merak ettigi icin. Bu sefer de geleneksel olanlari yani disi kek gibi hamur kapli, firinda pisirilmisleri deneyelim ve bizimkilere de denetelim dedik.
Demez olaydik!! O ne feci bir tattir oyle, halbuki meyvali-findikli almistim. Ama sadece meyva ve findikla kalmayip birde icine binbir cesit baharat ve otu sokusturmuslar. En iyisi corek otu varin siz gerisini hesap edin! Hele bazilari var ici yumurta sarili! Yumurta sarisini oldugu gibi koyup yusyuvarlak pisiriyorlar, oylesi makbulmus. Yenilecek birsey diil o ben diyeyim size :))

Once kekleri servis ettim, ben caylari koyup oturup benim kekin tadina bakana kadar bizimkiler yemis bile. Tadina bakmamla "ayy bu ne, yenilecek gibi degil" demem bir oldu. Ama birde ne goreyim bizimkiler yemis yutmus bile. Ben "nasil yediniz yahu o seyi yenilir gibi degil" derken annem demezmi "Evet cok kotuydu tadi ama yedik iste, yoksa begenmeyince sen kiziyorsun uzuluyorsun" demezmi :)) Ne diyecegimi sasirdim, hatir icin cig tavuk yemek bu olsa gerek :)


Velhasil aile ile iki aylik bir yaz macerasini da boyle tamamlamis olduk :))
Ayrilmak cok zor oldu tabii ki. Ancak onca aglasmanin arasinda havaalaninda su otomatik fotograf makinelerinden birine kucuk kardes, kocakisisi ve ben girip hatira fotografi cektirdik gitmeden (bizim adetimizdir kocakisisi ile) :D
Inanilmaz eglenceli ve guzel bir fotograf oldu paylasmayi isterdim sizinle :)
Herkese guzel bir haftasonu dileyerekten bu postu da burada sonlandiriyorum :)

Bu arada anneannem beklenmedik bir sekilde rahatsizlandi aniden ve bu sabah bypass ameliyati olacak. Endise ve merakla oradan gelecek haberlerde kulagimiz. Dualarinizi esirgemeyin olur mu ;)

Sunday, October 16, 2011

Sanatsal bir haftasonu

Gectigimiz haftasonu bir tasla iki kus vurduk ve uzun zamandir istedigimiz Van Gogh ve Salvador Dali sergisine gittik. Iyi ki de gitmisiz cunku Van Gogh sergisinin son gunuymus, kacirmadigimiz iyi oldu. Aslinda ozellikle Dali sergisi icin gittik, cunku Dali benim idollerimden biridir ancak oradaki bayanin da israrlari ile Van Gogh sergisine de girdik iyi ki es gecmemisiz :)

Her zamanki sergilerden farkli olarak Van Gogh sergisi tablolarin bulundugu bir sergi degildi de, tablolarin duvarlara yansitilan goruntulerinden olusan dia sov seklindeydi. Muzikle birlesince daha bir bambaska olmustu. Hatta sergi yerine sov demek daha dogru olur acikcasi. Karanlik kocaman bir salonda Van Gogh'un tum eserlerini muzik esliginde izlemek oldukca etkileyiciydi. Bilmedigim, kacirdigim cogu tablosunu gorme sansi yakaladim. Ve hatta hayati ile ilgili bircok detayi da ogrenme sansimiz oldu :)



Van Gogh'tan sonra Dali'ye geldi sira. Ve girer girmez bizi o meshur "Melting clock" heykellerinden biri karsiladi kapida...




Dali'nin cilgin imzalarindan biri... Tablolarinin otesinde imzalari bile birer sanat eseri.















Bu fotograf Dali'nin esi Gala ile birlikte cekilmis, ilk kez gormus olduk esini de :)
Sergi cogunlukla heykel ve kaligrafik cizimlerle doluydu. Yagliboya tablolari ise hic yoktu :( Tabii hicbir yagliboya tablosunun sergilenmemis olmasi buyuk hayal kirikligi yaratti bizde ne yazik ki. Lakin yine de gorduklerimiz inanilmaz guzeldi. Dali'nin dahiligine ve cilginligina birkez daha boylesine elle tutulur gozle gorulur halde tanik olmak buyuk ayricalikti bizim icin :)


Bu haftasonu da evde oturmak zorunda kaldik ne yazik ki :( Zira 35 derece sicaklikta nasil becerdiysem feci hasta oldum :( Yorgan dosek yatiyorum.
Herkese saglikli ve guzel bir pazar gunu diliyorum ;)
Ben gidip bir ihlamur iceyim de kendime geleyim :))

Friday, October 14, 2011

Ah bu Kore dizileri!!

Kore dizileri yuzunden depresyona girmem yakindir :) Ben ki aman insanlar su dizilerden ne anliyor, hic mi adam gibi birsey bulamiyorlar izleyecek diyen insan (millete b.k atar burun kivirirmisin al sana boyle ceza). Elinde cekirdek canagi ile dizi bekleyen yasli teyzelerden beter olduk yahu :) Eski yesilcam filmleri tadinda Kore dramalari ve asklariyla kavruluyoruz.

Onceden de bahsetmistim, Kore dizilerine girisimizi 49 Gun ile yaptik, ama ne giris!! Bir girdik pir girdik cikamiyoruz :) 49 gun’un son birkac bolumu ile hurdaya ciktim zaten aglamaktan, goz pinarlarim sisti icim kurudu vallahi :D Eger sizde benim gibi kendine eziyet etmekten zevk duyan bir manyaksaniz izleyin aman kacirmayin derim :))) Saka bir yana izleyin yahu, kacirilmaz boyle bagimlilik yapan bir dizi :)

Eh dolayisi ile 49 gun bitince boslukta kaldik kocakisisi ile. Yeni arayislara girdik ama oyle dizinin yerini dolduracak birsey bulmak zor tabii! Once bir iki tanesine baktik pek sarmadi, derken “Full House” a denk geldik aman sabahlar olmasin :) Gunlerdir yine isten gelip deliler gibi dizi izlemekteyiz, neyse dun gece bitirdik te rahatladik yoksa gunde 3-4 bolum izlemekten iyice zombie modunda geziyoruz ortalikta :))) Butun gun iste deli gibi calistigimiz yetmezmis gibi aksamda eve gidince gece yarisina kadar dizi izliyoruz, hadi bir bolum daha, aman sununda basina biraz bakalim diye diye…


Full House 49 gun kadar harika olmasa onun yerini tutmasa da bagladi bizi kendine. Ilk bolumde "aman bunlar ne bicim tip!", "ay cocuk ne sevimsiz ve sorunlu" falan demis olsak da, ikinci bolum itibariyle "heycanliymis be, yazik cocuga", "eyvahh ne olacak simdi bu yapilirmi bu kiza" falan demeye basladik :)) Klasik ask hikayesi ama bu Koreliler oyle bir yaziyorlar ki senaryolari ister istemez takilip kaliyorsunuz :)

Bu arada farkettigimiz birsey var ki Koreli yonetmenler ve yazarlar dizilerin sonunu hic baglayamiyorlar! Ozellikle 49 gun’u izlerken en son bolumde yok artik bu kadar da abartmasalarmis keske demistik. Ayni sonucsuz durumu Full House da da hissettik, sonu olmamis i-ih! Ama yine de izlerken eglendik hakkini yemeyelim adamlarin.

Full House da bitti rahatladik :D Lakin birkac gune boslukta hissederiz kendimizi ve yuksek dozda Kore dizisine ihtiyac duyabiliriz heran :D Iste o yuzden ben simdiden arastirmalara baslayayim :)))

Yani siz siz olun bu dizilere hic bulasmayin ;) Ya da bulasin yahu zirva seyler izleyin eglenin biraz, kaptirin kendinizi, sulugoz olun benim gibi bol bol aglayin rahatlayin ;)

Herkese guzel bir haftasonu dilerim...

Friday, October 7, 2011

Bir haftasonu kacamagi: Malezya / Tioman Adasi

Gectigimiz haftasonu baliklarla bir randevumuz vardi yine, bekletmek olmaz dedik kostura kostura gittik yine :))) Cumadan baslayan kisa bir haftasonu kacamagi yapmakti maksat, lakin haftasonu kacamagi bile olsa yolculuk oldumu macera ve turlu sacmaliklar pesimizi birakacak mi sandik? Tabii ki hayir! Biz demek macera demek, aksilik demek, olmayacak isler silsilesi demek :))) Sanirim siz bile alistiniz bizim bu hallerimize ;) O halde alin cayinizi kahvenizi basliyorum anlatmaya.

Snorkel ile yuzmeye kafayi taktigimizdan beri cevrede gidilebilecek neresi var, ne yapsak nasil yapsak da mercanlik bir adaya atsak kendimizi diye bakiyoruz artik :) Iste bu sebepten arkadaslardan duydugumuz, snorkelle yuzmek icin harika dedikleri Malezya’nin Tioman adasina takmistik kafayi. Hatta bizimkiler buradayken birlikte gidelim demistikte istememisti bizimkiler bocek mocek cikar diye! Zira babamin Pariste otel odasinda butun bir gece bocek sulayip bizi uyutmamisligi vardir!! Aman dediler ayni vakayi tekrarlamayalim :D


Neyse efendim biz kocakisisi ile aradik arastirdik, Singapur’dan Tioman’a kadar paket turlar oldugunu gorduk. Yol, otel hersey dahil olunca aa iyiymis, ayrintilarla ugrasmayiz dedik ayarladik. Cuma gunu de sabahin kor karanliginda yola ciktik. Ciktik cikmasina da once deli bir firtina patladi heryeri su aldi. Bu arada ilk kez kara yolu ile sinir disina ciktigimiz icin giris-cikis prosedurunun ne kadar ugrastirici oldugunu da gormus olduk. Ama gelelim isin en civcivli kismina :))) Turizm sirketinin otobusu tam bir kulustur cikmasin mi! Ustune ustluk soforde manyak cikmasin mi! Ben ki bunca yil memleketimin otobus soforlerine soylenmisimdir, vallahi onlari mumla aratti bu herif. Elin Cinlisi, Cin de ne kural var ne bisey tabii nasil cilgin gibi kullaniyor otobusu anlatamam. Otobus de kulustur olunca iceride bos sarap siseleri gibi bir o yana bir bu yana sallandik durduk yol boyu. Tabii bos sarap siseleri benim kadar hatim indirmezler korkudan o ayri konu :))))))

Yol boyunda gorebildigimiz kadari ile Malezya hala daha oldukca el degmemis bir ulke (en azindan bizim gordugumuz kismi). Her taraf inanilmaz sekilde yemyesildi, eh onca yagmura az bile. Yol kenarlarinda neredeyse her yerde bol bol palmiyeler ekilmisti, sonradan ogrendik ki “Palm Oil” yani palmiye yagi oldukca onemli gecim kaynaklarindanmis. Dedigim gibi oylesine bozulmamis ve el degmemis ki yol kiyisinda “dikkat fil cikabilir” tabelasi vardi :D Birde soforun yavas gittigi yegane zamanlarda (onu sonra anlatacagim) yol kenarinda basibos dolasan maymunlarin oldugunu farkettik, hemde o kadar coklar ki!


Yaklasik 5 saat sonra feribot iskelesine ulasip oradan feribotla adaya gectik. En son Bali’de yasadigimiz bot faciasindan sonra ilk baslarda tirsmis olsak da, gayet duzgun bir yolculuk gecirdik adaya dogru. Adaya ilk ulastigimizda el degmemis bir doga, icinde yuzen rengarenk baliklari kolayca gorebildigimiz piril piril sular bizi bekliyordu :)

Otelimiz yine buralarda alistigimiz usullere gore kucuk kucuk bungalowlar seklindeydi ve oldukca temizdi :) Halbuki ben arkadaslarin tavsiyelerine gore beklentilerimi cok daha dusuk tutup her turlusune kendimi hazirlamistim daha onceki feci tecrubelerimizden sonra. Hatta odamiza sadece bir kere kerten girdi, o da kendiliginden cikti hemen, oldurmeye ve mucadeleye gerek kalmadan :)))

Odaya girer girmez ustumuzu basimizi degisip kendimizi disari atalim diye bavulu actim hemen. Bavulu acmamla birlikte talihsiz seruvenlerimizin basladigini hatta bizi hic birakmamis oldugunu farketmem bir oldu! Bavulun alt kismi ve icindeki esyalarin alt tarafta duranlari tamamen islak. Ve bilin bakalim alt taraftaki kiyafetler kime ait? Tabii ki bana!! Kuru tek bir parca esyam dahi kalmamisti mayolarim dahil :( Peki bu bavul ve esyalar neden islanmis? Embesil turizm sirketinin kulustur otobusunun alti delikmis!! Ve o yagmurda deli gibi kullanan embesil bir soforumuz oldugu icin butun bavullar sirilsiklam olmus esyalarla birlikte!

Benim renkten renge girdigimi goren zavalli kocakisisi bile “yuh yahu neden hep seni buluyor boyle seyler benim tek esyam bile islanmamis” diyerekten – halime aciyarak kollari sivadi ve en gerekli parcalari yikamaya basladi zavallim. Zira ben dokunsaniz aglayacak durumdayim hani kendimi balkondan aticam ama bungalowdayiz :))) Korku dolu yolculugun ustune birde camasir yikadik anlayacaginiz otel odasinda.


Sabah beri birsey yemedigimiz icin once bir karnimizi doyuralim dedik once. Ama hem camasir yikarken hemde yemek icin oldukca vakit kaybetmis olsak gerek deniz kiyisina yuzmeye indigimizde birde ne gorelim deniz gitmis :D Birkac saat once orada olan deniz gel-git etkisi ile oldukca cekilmis ortaya bu manzara cikmisti :)

Hatta karsida gorunen adacik bile sahille birlesmisti, yuruyerek ulasilabiliyordu yani.

Bunlarda denizin cekilirken sahilde biraktigi izler…

Sahilin diger ucunda, adanin obur ucunda yuzduk bizde. Hakikaten de arkadaslarin dedigi gibi Tioman snorkelle yuzmek icin en ideal yerlerden biri. Mercanlar ve baliklar oylesine guzel oylesine rengarenkti ki saatlerce cikamadik sudan :) En sonunda sular iyice cekildiginde mercan kayaliklarinin arasinda kisilip kalmamak icin cikmak zorunda kaldik :))
Ilerleyen saatlerde sularin cekilmesini firsat bilerek bol bol deniz altinda cekemedigim (cunku kamerama uygun koruyucu kilif alamadim bi turlu) mercanlarin fotograflarini cektim bol bol :))) Her ne kadar cevrelerinde dolanan baliklarla bambaska oluyorsa da mercanlar, denizaltindaki bu harika dunyayi ucundan da olsa paylasayim sizlerle bu sekilde…










Bu arada ikinci gun yakindaki adalara bot turuna katildik, maksat daha guzel mercanlar varsa onlari gormek :) Botla 15-20 dakika mesafedeki bir adaya gittik ilk once. Bottakilerin cogu can yeleklerine sarilmis teknenin dibinden ayrilmiyordu, kalabaliklasinca oradan uzaklasalim istedik. Birde kaptan adanin cevresini dolanabilirsiniz 1 saat burdayiz deyince basladik yuzmeye, ada zaten ufacik biseydi. Adanin diger ucuna ulasmisken, biz kendimizi denizaltinin o buyulu dunyasina kaptirmis hulyali hulyali baliklari seyreylerken birde ne goreyim… birkac metre ilerimde bir kopekbaligi!! Hemen kocakisisini aradi gozlerim, adam kopekbaliginin tam ustunde yuzuyor!!! Allahim yok boyle bir korku ve panik :( Her ne kadar okudugum kitaplardan onlarin mercan kayaliklarinda olan zararsiz kopekbaliklari oldugunu bilsem de insan o yuzgecleri gorunce normal dusunemiyor. Can havli ile ben oldugum yerde kocakisisinin ardindan deliler gibi bagiriyorum, o da kulaklarina su kacmasin diye taktigi tikaclar yuzunden beni duymuyor ve kopekbaliginin ustune ustune yuzuyor!! Sonunda bagirislarimi duydugunda artik iyice takatim kesilmisti hem korkudan hemde bagirmaktan. “Kopekbaligi var altinda!” dememle yarim saata yuzdugumuz mesafeyi gerisin geriye 5 dakikada yuzduk sanirim :) Neyse ki kocakisisi kopekbaligini gormemis, yoksa burun buruna gelse cok daha kotu olabilirdi. Kendimizi bir kopekbaligina yem etmedigimiz vardi o da olacakti neredeyse :) Ucuz kurtardik cok sukur, bu macerayi da kazasiz belasiz kapattik ve otele donuste yol boyu millet gordugumu kopekbaligini anlatip hava attik :D

Gittigim yerlerde en sevdigim seylerden biri yerli cocuklarin fotograflarini cekmektir benim :) Ama o kadar da kolay degil onlarin en dogal hallerini yakalayip cekmek. Iste bu sebepten sanirim benim gezide favori fotografim bu :)

Bu da yerel halkin yasadigi klubelerden biri. Garibanlik inanilmaz bir sekilde goze carpsa da, dunyanin bu ucunda bu cennet adanin boyle bir sahilinde yasamak aslinda en buyuk zenginlik mi? diye dusunmeden de edemiyor insan.

Iki gunluk ruya gibi kacamagi bol bol yuzerek, sahilde yuruyusler yaparak bitiriverdik hemen. Ucuncu gun ogleden sonra yolaciktigimizda feribottan cektim bu fotografi. Bir diger koyda kayaliklarin uzerine yapilmis bir baska oteldi bu. Koca kisisi ile bir sonraki sefere de burada mi kalsak diye sormadan edemedik. Sevdik biz bu adayi denizinde kopekbaligi olsa da, yine gelmeliyiz :)

Feribottan indikten sonra birde ne gorelim, yine ayni otobus ve ayni sofor bekliyor bizi!! Butun bavulumuzu ve esyalarimizi islatmissin deyince piskin piskin gulmezmi birde! Baktik olmayacak (baska caremiz yok bu otobusle donmek zorundayiz) otobuste bulunan turizm acentasinin gorevlisine soyledik durumu “ya bu sofor cok hizli ve tehlikeli kullaniyor siz uyarabilirmisiniz” diye. Adam demez mi “o hep oyle herkes sikayet ediyor ama hep boyle kullaniyor” diye. Biz yine okunaraktan bindik dort tekerli tabuta tabii el mecbur :( Birkac saat sonra kocakisisi dayanamadi ben uyaricam bu soforu yoksa harbi gidecegiz obur tarafa diyerekten, kalkti soforun yanina gitti. Kocakisisinin “lutfen biraz daha yavas ve dikkatli kullanirmisiniz” demesinin ustune (valla bizdekiler de doverler adami boyle durumda) sinirlenen sofor utanmadan demezmi 30-40 la mi gideyim diye! Kocakisisi “tabii ki o kadar degil ama 100 un uzerinde hizla suruyorsunuz en azindan 60-70 ile surun” dedi, ama zivanadan cikti bir kere sofor. Hem suclu hem guclu misali sirf pislik olsun diye hizini 10 a, abartmiyorum saatte 10km ye dusurdu once! Iste bizde o arada gorebildik yol kiyilarindaki maymunlari :))) Tabii soforun sirf pislik olsun diye yaptigi bu hareketi anlayamayan bazi sig! beyinli yolcular bu seferde bize sardirmazmi neden sofore yavas git dediniz diye. Inanamiyorum dunyanin bu kadar cok malla dolu olduguna! Birakacaksin bunlari o otobusun icinde bocek gibi gebersinler ama ayni otobusteyiz. Sonunda istedigini elde eden pislik sofor milletinde soylenmeleri ile eskisi gibi canavar gibi kullanmaya basladi bir sure sonra yeniden. Ama Allahin sopasi yok az ileride trafik tikandi ve adim adim geldik Singapura kadar :D

Sonrasinda ne mi oldu? Biz bir daha arastirip sorusturmadan olmadik otobuslere binmemeye karar verdik oncelikle. Bir de ustune o pislik sofor icin turizm sirketine upuzun bir mail dosendim geregini yapin yoksa size butun gezi sitelerinde rezil ederim diye :D

Deliyim yaparim, hic belli olmaz sagim solum!

Bu arada yol boyunca yuzumuzu guldurebilen detaylardan birini paylasmadan edemiyorum affiniza siginarak :D Anladigimiz kadari ile bu banka Malezyanin buyuk bankalarindan biri olsa gerek zira bircok subesini gorduk, nasil bir yatirim yapiliyor iceride diye dusunmeden edemiyor insan :))) resimlemeden edemedim :D


Velhasil bir geziyi daha olaysiz diyemeyecegim, bol olayli tamamladiktan sonra bir haftadir kendimize gelmeye calisiyoruz yine :)

Hepinize cok guzel bir haftasonu diliyorum :)

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails