Friday, January 27, 2012

Hayat kediyle guzel :)

Izlemeye doyamadigim videolar bunlar :))
Benimde olsun, hadi olsun, evet olsun...






Izledikce farkettim ki kedilerle kadinlar birbirlerine ne kadar benziyorlar, tek derdimiz ilgi :)






















Eh bir kedinin hakindan ancak digeri gelir :)))


Wednesday, January 25, 2012

Sizce bu ne?







Hepiniz super tahminlerde bulundunuz, hatta bazilarinin yaraticiligina hakikaten hayran kaldim.
Ve gercekte ne olduklarini acikliyorum: aycekirdekli drajeler :))

 
Daha onceki yazimda bahsettigim gibi Cin yeni yili geldi ve kutlamalar sebebiyle bir suru Cin isi kurabiyeler, sekerler piyasaya cikti. Markette bunu gorunce atladik tabii aaa ne guzel renkli birseymis diye :) Sonrasinda bir baktik ki aycekirdegi var icinde. Ilk anda "Iyyy drajenin icine aycekirdegi olurmu hic, tatliyla tuzlu kotu olur" falan desek de merakimiza yenik dusup aldik tadina bakmak icin :))
Ve sonuc olarak su karara vardik ki hic de kotu olmuyormus!! Hatta oldukca sevdik bile :) Aycekirdeginin tuzlu aromasi cikolatanin icinde kaybolup gidiyor, ayrica cekirdegin o citir citir yapisi guzel bir lezzet katiyor drajeye. Biz yemeye doyamadik :)
Yine acayip biseyler yedik, paylasmadan duramadim :))

Tuesday, January 24, 2012

Ejderha yilina da girdik bakalim

Normal yilbasi kutlamalari yetmezmis gibi iki yildir burada ayriyetten Cin yeni yilini kutlar olduk :) Resmi olarak tavsan yilini bitirip ejderha yilina girmis bulunuyoruz, hani ne ise yarar, normal yildan nasil bir farkliligi olur bilemem ama hepimizin ejderha yili kutlu olsun :)))


Tabii ejderha yili falan anlamayan bizim icin bu yilbasi kutlamasi ekstradan iki tatil gunu ve bol bol dinlenmek demekti. Bahanesi ile uc haftadir sure gelen kuflenme ve temizlenme sorunsalimizi sonlandirdik. Kuftu mantardi derken tum isleri tamamlayip huzura ulastik :))

Uzun haftasonunun en guzel degerlendirilmis anlarindan biri de bir suredir planladigimiz ama firsat bulup gidemedigimiz Turk restoranina gidip simit ile kahvalti etmekti :)



Gectigimiz hafta memleketten soguk hava ve kar yagisi haberlerini alirken ayni zamanda burada ki uzun soluklu muson sezonu son buldu cok sukur.

Birden bire sicakligin 25 dereceden 35 dereceye yukselisi bizi soluksuz biraksa da tum camasirlari kurutabildigim icin ve kuflerden kurtulacagim icin sonsuz sevincliydim, sicak havaya gik bile demedim onun icin.

Cin yili, ejderha yili derken bu haftasonu da havuz sezonunu acmis bulunduk boylece :)
Hayat normale donuyormu ne :))










Birde "Totoro" (My neighbour Totoro) izledik kendimizden gectik, hala daha cocuguz hic buyumeyecegiz sanirim :) Nasil guzel nasil eglenceli bir Japon animasyonu. Adamlarin 88 yilinda yaptigi animasyonun boylesi guzel olusu sasirtiyor. Cocuklarin enerjisine bayildim :)))











Uzunca bir tatil olurda ben mutfakta is cevirmezmiyim ;)

Dolapta beni bekleyen kayisilar mis gibi bir kayisili tart haline donusup midemizi senlendirdiler :)))









Bitmek bilmeyen haftasonunu boylece ozetleyerek sonlandirdiktan sonra saate gozum kaydi ki gece yarisi olmus bile, yarin sabah isler beni beklemekte :(

Haydi bakalim saglik sihhat, mutluluk ve sans dolu bir ejderha yili diliyorum herkese.
Ejderhaniz bol olsun :)))

Thursday, January 19, 2012

Yeni tutkum: Prada Candy

Oyle marka duskunu bir insan degilimdir hic, olmadim olamadim, allah kimseyi de oyle etmesin zaten :)))
Bu blogda sunu giydim bunu cikardim, bilmemne markasina dunyanin parasini dokup (aslinda keselenip!) ala ala bunu aldim, aman birde oyle kombin yaptim boyle giydim cikardim blogu hic degil :))

Sevmem sirf marka icin ayni kalite kumasa dunyanin parasini dokmeyi! Yapay gelir, ozenti gelir, gormedik gelir bana... En cok sevdigim yerler pazarlardir alisveris icin. Sali pazari candir mesela :)) Nasil ozledim, memlekete gelince ilk is pazara gidip karistiracagim butun tezgahlari :))


Ammavelakin bir kadin olarak lukse hic yatirim yapmiyorum dersem yalan olur, konu parfum olunca akan sular durur. Iste onun kalitelisini severim. Insanin tenine SIKTIGI seyin en kalitelisinden olmasi gerektigini dusundugumden - ukalaligimdan degil yani :)

Parfum sevdamin bir sonucu olarak, su siralar yeni bir tad aramaktaydim ki uzun suren arayislarim yeniyilda sona erdi. Cunku "Prada Candy" ile karsilasmis bulundum. Kendisi benim ilk ve tek "Prada" m olmakta ( neymis markaya duskun degilim diye atip tutmayacakmissin, bir tane bile olsa aldin mi aldin!).

Adindan da anlasilacagi gibi ilk andan itibaren ortaligi inanilmaz bir seker kokusu sariyor, ki benim en sevdigim parfum aromasidir karamel :)
Tek kelimeyle bas dondurucu...
Ilk gordugum andan itibaren asik oldum ve buyuk bir ask yasiyoruz su anda, her sabah birbirimizi kucaklamayi dort gozle bekliyoruz :)

Sisesi ve kutusu ise tek kelimeyle harika :) Hani deseydim ki Prada bana ozel bir dizayn yapsin ancak bu kadar hedefi 12'den vurabilirlerdi. Pembe!! Hemde inanilmaz goz alici bir pembe :)
Tek eksigi kutunun uzerindeki kizin sarisin olmasi, cik cik cik bak bu olmadi soyleyeyim yetkililere kizin esmer olmasi lazimdi :D

Birde tanitim filmi yapmislar ki nasil anlatsam bilemedim, ama izler izlemez "iste budur tam ben!" dedim :)) Eminim yay kadinlari anlar ne demek istedigimi cunku delilikte ustumuze yoktur hic :) Iste tam da bu sebepten reklam tam benlik; disaridan kontrollu ve hanim hanimcik gorunse de deli dolu, ne yapacagi belli olmayan, aklina gelenlerin siniri olmayan bir kiz reklamdaki :)))

Izleyin eminim seveceksiniz, sevmezseniz de yay burcu olmayisiniza veriyorum caniniz sagolsun ;)





Meraklisina dipnot: Filmdeki dans 20. yuzyil basinda Paris sokaklarinda oldukca yaygin olan "Apache" dansindan alintiymis. Aman efendim kizin donu gorundu falan diyecek zihniyet bi zahmet izlemesin :))

Sunday, January 15, 2012

Tomatillo, physallis ve altin cilek

Son birkac gundur kendimizi Masterchef Amerika izlemeye kaptirdik. Turk versiyonu ile arasinda daglar kadar fark var ama o ayri bir yazinin konusu :) Bugun yazacaklarim yine yeme icme ile ilgili :)))

Boyle programlari sevme sebebim seyrederken bir suru yeni bilgi edinmem, bir suru degisik sebze meyva ve teknik ogrenme firsati. Eh yeme icme, dunya mutfaklari ve farkli mutfak kulturleri en buyuk ilgi alanlarimdan biri oldugu icin de bu programlar tam benlik :)
Hatta sirf bu merakim yuzunden programi seyrederken birden bire durdurup aa o ne meyvasiymis diye internete daldigim oluyor :)

Iste pysallis, tomatillo, cape gooseberry cozumlememizi de boyle yapmis olduk :)

Daha dogrusu Pysallis yani Turkceye son bir iki yilda kazandirilmis ismi ile "altin cilek", Almanya'da yasadigimiz yillarda bol bol yedigimiz bir meyvaydi. Turkiye'de hic yoktu ve bilinmiyordu o zamanlar, onun icin de altin cilek lafini duydugumda bu ismi hic konduramadim ona, zira benim icin sadece ve sadece "fisilis" (pyhsallis) dir kendisi :)))
Hatta gazete ve televizyonlardaki "kilo verdiriyor, super zayiflatiyor" reklamlarinin hepsi yalan diye altina imzami atabilirim. Cunku uzun yillarca yedik ama hic kilo falan vermedik!

Neyse efendim, uzun zamandir gormedigimiz ve hatta oldukca ozledigimiz! bu guzel meyvaya masterchef ekraninda rastlayinca "aa bizim fisilis bu" diyerekten atladik tabii :) Ama bu sefer de bizim fisilis olmus "cape gooseberry" :) Bu vesileyle Ingilizce ismini de ogrenmis olduk, zira pysallis demek oldukca zor gelmis de bu ismi uydurmuslar anladigim kadariyla :)

Dedigim gibi biz bu meyvayi oldukca severek yemis ve bol bol tuketmistik Alamanci yillarimizda :)) Hatta ta 2007 yilina ait tatli calismalarimi fotograflamisim, o zamandan blog yazma dusuncesi vardi ama hayata birkac yil sonra gecirebildim :))

Sanirim bu meyvayi yapraklari acilinca cicek gibi gorundugu icin cok sevdim ben :) Iste bunlarda 2007 yilindan kalma cikolata kaplama calismalarimiz. Hatirliyorum da kocakisisi ile fisilisleri glazur kaplarken oldukca eglenmistik, sonrasinda da afiyetle yutmustuk :)



Ve cikolata kaplanan fisilisler brownilerin uzerine sus oldular...


Bu fotografi inernette pysallis ararken bulup bayildim, nasil guzel kurumus yapraklari, oya gibi...


Ve masterchef izlerken ogrendigimiz bir diger sey de tomatillo oldu. Ilk bakista yesil renkli pysallis e benzetmis olsak da sonradan adinin tomatillo oldugunu ogrendik. Sonradan arastirinca tomatillo'nun pyhsallis familyasindan geliyor oldugunu anlayinca neden bu kadar birbirlerine bezediklerini anladik tabii :)
Tomatillo lar pyhsallislere sekil olarak benzese de daha buyuk ve yesiller. Isminden anladigim kadari ile de daha cok domatesi andiriyorlar. Simdi tadina bakmak icin can atiyorum ama nerede ve ne zaman olur allah bilir. Genelde guney amerika da yetisiyorlarmis, oraya bir gezi mi planlasak ne :))

Pazar gunu ne de ansiklopedik bilgi gibi bu yaziyi SIKISTIRDIKTAN sonra kacayim, herkese keyifli bir pazar dilerim :)

Friday, January 13, 2012

Geldimi hersey ust uste gelir


Her yerde obek obek kiyafetler, herbiri katlanmis ust uste dizilmis, gitmeye hazir gibiler...

Onlari gorunce sanki toparlaniyormusuz hissi veriyor birden.

Hele bosalan oda...

Heyecan doluveriyor icim, gitmeleri ozledim mi ne?

Hem zaten ben hep demiyormuyum bir sehri, bir ulkeyi iyice ogrenince, alisinca gitme zamanidir diye...

Bir zamandir da diyorum aslinda, sanirim vakti geldi diye...

Bir yere gittigimiz yok aslinda... henuz(!)

Sebep sadece kuflenen kiyafetler ve utulenmeyi bekliyor oluslari :)

Tabii bir de kapiyi unutmamak lazim, hani dili SIKISTIGI icin kirilan oda kapisini.

Sanki yillar gecmis gibi ustunden...

Halbuki topu topu 6 ay onceydi bizimkilerin odada kapali kaldigi ve siz erkeklerin benim lafimi dinlemeyip kapiyi kirdigi gece.

Iste o kapidan bahsediyorum.

Kuflenmenin daginikligi yetmiyormus gibi birde kapinin tamiri bu zaman denk geldi!

Olsun dedik, tamir olsun da hersey ust uste olsun madem...

Ust uste olsun dedik ama bu kadarini da hesap etmemistik hic :(

Biz camasir makinasi yamuk yapar diye beklerken terk edip giden bulasik makinasi oldu...

Iyi ama ona ne oldu ki simdi?

Halbuki nasil da iyi davraniyorduk, gozunun icine bakiyorduk...

Uzulsek de yapacak birsey yok simdilik,

Geldimi ust uste geliyor iste boyle...

Sorumluluklardan ve duzenden yorulmus olmaliyiz ki bunca karmasaya soylenmedik/soylenemedik bile...

Ve hatta ben en cok gece yatakta kikirdesmeye bayildim :)

Benim sacma cocukluk anilarima kikirdedik durduk ya hani uykusuz kalip...

Ve iste o kikirdemeler ugurlu geldi sanirim,

Ertesi sabah uykusuz ve sis gozlerle ise gittigimde o haberi aldim!

Son bes yilin emegi, iki yilin zorlu mucadelesi ve beklemesi son bulmustu...

Omzumdan kalkan yuk, omuzlarimizdan kalkti aslinda...

Hele birde ustune "kapak" olsa...

Kimbilir belki de olur,

Acaba bu gece kikirdessek yine ise yararmi...

Wednesday, January 11, 2012

Yilbasi raporu: Malezya - Penang

Hastalikti, kuftu mantardi derken yilin ilk on gununu harcadik gitti bile ben bisey anlayamadim. Dun gece ruyamda surekli blog yazip durunca blogumu ihmal ettigime karar verdim ve kahve molasi bahanesi ile oturdum yazmaya :))

2011'in son 2012'nin ilk yazisi ile gezi sezonunu kapamadan acmis bulunuyorum hayirli olsun :D
Lafi fazlaca uzatmadan yilbasi tatilini bahane edip gittigimiz Penang gezisini anlatmaya baslayayim ben en iyisi.

Penang Malezya'ya bagli, yaklasik olarak Singapur'un yarisi buyuklugunde ama onda biri gelismisliginde bir ada. Nereden cikti oraya gitmek derseniz, zaten daha onceden gidilip gorulebilir yerler listemizde yer almisti, birde yilbasi oncesi cogu tatil yeri icin ucus ve oteller tamamen dolu oldugundan rahatlikla yer buldugumuz, kafamizi dinleyecegimiz yegane yer burasiydi. Birde Penang icin "Pearl of the Orient" yani dogu'nun incisi denmesi ve Unesco'nun dunya mirasi (Unesco World Heritage List) listesinde yer aliyor olmasi da etkili oldu bu kararimizda. Bizde her zamanki gibi toplayip bavullari koyulduk yola :)

Ogle saatlerine dogru adaya indigimizde dogruca otellerin bol oldugu ve bizim otelimizin de bulundugu, turist yoresi Batu Ferringhi ye dogru yola ciktik. Otele varinca sacma sapan prosedurlerle, kaba otel calisanlariyla ve bir turlu odamizi bulamayan bir otel elemani ile canimiz SIKILSA da odaya cikinca manzara karsisinda herseyi unuttuk. Singapur'da haftalardir hukum suren Ingiltere havasi, gri bulutlarla kapli gokyuzu ve yagis bizi oylesine yormus ki bu piril piril gunes, mis gibi deniz kokan esinti ve manzara ilac gibi geldi.


Balkonu ve balkonda oturmayi da oyle ozlemisiz ki, buralarda balkon gibi bir anlayis yok ve cogunlukla evlerde balkon da yok, onun icin bir sure oturup balkonda keyif yaptik :)


Sonrasinda yuruyus yapmak ve etrafi gozlemlemek icin sahile indik. Aslinda bu geziyi ilk ayarlarken dusuncemiz "bol bol dinlenir, gunes deniz egleniriz" olmustu ama sonradan uzulerek farkettik ki denize girilmiyor :( Denizin rengi her ne kadar guzel gorunse de aslinda pek oyle degil, oldukca bulanik sulari var ve herseyden onemlisi su cok kirli. Hatta suyun kirliligi yuzunden ciddi anlamda denizanasi sorunu varmis. Bizde bu sebepten dolayi tatil boyunca sadece sahilde yuruduk, yattik yuvarlandik :)


Ertesi gun buranin dunya mirasi listesine girmesinin en onemli sebebi olan "George Town" i gezmeye karar verdik. Buranin ozelligi Cinli gocmenlerin gelip ilk yerlestigi, Malay ve Cin kulturunun iyice karisip ic ice oldugu en onemli yerlerden biri olmasi. Biz bu anlamda Singapur'a cok benzettik bu adayi, ozellikle Cinlilerle Malezyalilarin karismis olmasi, yemek kulturu ve aliskanliklari cok benziyordu. Penang sadece Singapur'un yaklasik 15-20 yil onceki pek gelismemis hali olsa gerek. Zaten bu civardaki yerlilerin de soyledigi sey eger Singapur bu kadar gelismeseymis onun yerini Penang alirmis.

George Town'in bir diger ozelligi ise kolonistlerden kalma bol miktarda "colonial" yapilarin bulunmasi. Burada inanilmaz bir tarihi doku vardi, hele hele pek restorasyon calismasi da yapilmamis oldugundan neredeyse cogu sokak ve bina o en eski ve hatta dokulen halleriyle duruyordu. Fotograf cekimi icin harika bir fon oldugunu ve sokaklarda fotograf cekerken kendimi kaybettigimi soylememe gerek yok herhalde :)



Sokaklar, binalar inanilmaz tarih kokuyordu. Tabii bu arada binalarda oturanlar, isyeri sahipleri falan da oyle. Cogu dukkanda eski antikalar, yillar oncesinden unuttugumuz markalar, urunler satiliyordu. Bu sokaklarda gezmek tam bir nostalji yani...


Son birkac gezimizden sonra artik tapinak gezmekten ve Budha gormekten oldukca bayilmis olsak da sokak arasinda karsimiza cikan bu tapinaga girmekten kendimizi alikoyamadik. Zaten gormeye alistigimiz diger tapinaklarin aksine oldukca sade ve eski bir yapiydi. Tapinagin kendisindense eskiligi ilgimizi cekti sanirim :)




Tapinagin ici neredeyse dokuluyordu ama o eskimis duvarlar, sutunlar ve hatta fenerler inanilmaz guzel ve orjinaldi...





Tapinagi kose bucak inceledikten sonra kendimizi tekrar sokaklara attik.



George Town'in olmazsa olmazlarindan biri de bu "Trishaw" lar. Hani daha once Kambocya ve Tayland gezilerinde bahsettigim tuk-tuk gibi birsey. Tek farki bu artik daha da ilkel hali, motorlu tasima yok tamamen insan gucune dayaniyor. Surucu bisikletle gezdiriyor bu kucuk arabada oturanlari.



Ve yine sokak aralarinda kaybolmak, beni kendine asik eden eski ama bir o kadar albenili, renklerin ve kontrastin inanilmaz oldugu binalar, detaylar...






Burasi da yolda karsimiza cikan kuyumcu dukkanlarindan biri. Buralarda kuyumcular boyle :))


Ve yolda denk geldigimiz yerel kutlamalardan biri, ne yazik ki biz gosteriyi kacirdik :( Kizlarin kafalarindaki fesler ne kadar tanidik degil mi?


George Town da en guzel seylerden biri - aslinda bu Cinli ve Malay karisik yasayan tum yerlerde boyle - bir sokakta karsiniza hem tapinak hemde cami cikmasi ve herkesin sorunsuz bir arada yasayisi.
Tabii bize sorunsuz gorunse de onlarin aslinda iclerinde bir suru sorunlari oldugunu daha once karsilastigimiz Malezya'li Cinlilerden ogrenmistik. Bildiginiz gibi Malezya'da dini agirlikli bir yonetim hukum suruyor, eh bunun getirisi olarak da bazi topluluklar sorun yasiyor. Mesela benim en sasirip aklimin almadiklarindan biri Malezya'da yasayip musluman olmayanlarin islam dinine ait terimleri kullanmalarinin yasak olusuydu, baska dine mensup ise Allah'in adini agzina almasi yasakmis! bu nasil istir anlayamadim.


Camilerin minareleri ilgincti bahcenin bir diger ucunda, cami den uzakta...


George Town'da beni en cok etkileyen seylerden biri de sokaklara, evlerin onune asilmis fenerler oldu. Bilemiyorum yilin her ayi mi boyle yoksa yaklasan Cin yeni yili dolayisi ile mi her taraf fenerlerle bezenmisti, bayildim! Onlarca da fotograf cektim dolayisiyla :))





Ve yine bir sokak arasi tapinagi...


Duvarlardaki ve sutunlardaki islemeler, oymalar, ejderha motifleri inanilmaz guzeldi.


Ortama ve binalarin eskiligine inat isil isil kirmizi fenerler...




Ve sokaklarda kayboldugumuzda denk geldigimiz bir diger tapinak, bu kacinci bilmiyorum :)


En cok ilgimizi ceken kisim ise tapinagin girisindeki insan boyundaki tutsuler oldu! Hic bu kadar buyugunu hic gormemistim :)))



Tapinagin kapisina islenmis Cinlilerin atalari, neden tum uzakdogulu kizlarin yaptigi hello-kitty hareketini (bkz:elin isaret ve orta parmagiyla V isareti yapip, sacma sapan poz vermek) yapmis iste onu cozemedik :)))


Ve bu sefer de tapinagin fenerleri...



Sokaklarda kaybola kaybola, gordugumuz her tapinaga veya eski binalara gire cika iyice yorgun dusup aksami ettik. Son olarak gelmisken gormeden gitmeyelim dedigimiz "Clan Jetty" leri de gezip gunu sonlandirdik.


Burasi daha once bahsettigim ilk gocmenlerin topluca yasadigi eski yerlesim birimlerinden biri.



Buranin ozelligi sokaklarin eski pusku ve dokuluyor olmasi degil, asil ilginc sey evlerin ve sokaklarin tamaminin kaziklar uzerine oturtulmus ve iskeleler seklinde olmasi.



Jetty lerin sokak aralarinda da bir sure kaybolduk. Burada her sokak arasi birinin evinin avlusuna cikiyor zaten.



Eski bir kraker kutusundan yapilmis posta kutusu :))


Ve mahallenin en kalabalik sokagi :))



Burada en cok dikkatimizi ceken sey Jetty sakinlerinin cogunlugunun Cinli ve cok yasli olmasi oldu. Bir kismi sanki neredeyse yillar oncesinde buraya birakilmis ve orada unutulmus gibiydi. Boylesine terkedilmis, curumeye birakilmis havasi oldukca huzunlendiriciydi, ve tabii gordugumuz pislik ve sefillik de cabasi...


Bunlarda mahallenin gencleri! sokaklardan birinde curumus bir tahtayi pardon yolu tamir ediyorlar :))





Sokak tabelalari bile el yapimi ve orjinal :)
Tapinak sag tarafta, kuafor ise biraz ileride ki 45A'da. Oyle tam tekmil kuafor degil tabii, adamin oturma odasinda fon cekip sac kestigini dusunun :D
52A'da ne varmis onu cozemedim, Cincem yetmedi haliyle :)))


Bu arada Penang'a gelmeden yaptigim arastirmalardan Penang'in yemek cenneti oldugunu ve cogu Cinli ve Singapur'lu turistin sirf yemek yemek amacli burayi gezmeye gittigini ogrendim. Ama oraya gidince farkettik ki bu yemek merkezlerinin hepsi Singapurdan da alisik oldugumuz "hawker center" lardan - yerel yemek yerleri, sokak yiyecegi - ibaretmis. Hatta Singapurdakilerden bes beter pismis :( Dolayisiyla uzun zamandir denemek istedigim "Laksa" her ne kadar Penang'in en unlu yemeklerinden biri de olsa, denemek yine Singapur'a kaldi :(

Penang'in en meshur yemeklerinden biri de "lok lok" adi verilen, bilimum mahlukatin (et, sebze ve hatta bizim bayildigimiz! ve ayilamadigimiz balik kofteleri) bir cop sise diziliyor sonra kaynayan suyun icinde birkac dakika bekletiliyor. Birkac dakika dedigime bakmayin cogunlukla yari cig yari pismis yiyor zaten bu adamlar, sanirim maksat mikrobu olsun! tabii mikrop bile olmez ya o sureye :D Bu arada bu yiyecek asagida gordugunuz gibi sokagin ortasindaki bir arabaci tarafindan hazirlaniyor ve aksam saati cevresi oldukca kalabalikti. Musteriler herseyi kendileri yapiyor, ellerindeki sisleri once ayni sicak suya sonra da ayni sos kazanina batirip sapur supur istahla yutan insanlari gozlemlemeye daha fazla midemizin dayanmayacagini anlayinca uzaklastik oradan kocakisisi ile :)))




Ve lokal yemek mekanlarina dair baska bir kare. Paylasmadan edemedim mekanin, tabura ve masalarin pisligine dikkat! Aslinda iceri girip birseyler ismarlayip fotograflamak isterdim herseyi detaylica ama bana da yazik degil mi :D
Ozellikle heryerdeki plastik kovalara dikkat! Onlar temizlik amacli degil, iclerine malzemeleri, sebzeleri ve hatta yemege katilacak soslari koyma amacli!!


Ertesi gun pek birsey yapmadik bol bol dinlenmekten, yatip yuvarlanmaktan baska :))
Aksamina da yilbasi oldugu icin otelimize yakin bir restoranda, deniz kiyisinda sazdan bir cardagin altinda basbasa kutladik yeni yili.

Restoranin yemekleri bizim artik iyice alistigimiz uzakdogu usuluydu ama hem oldukca temizdi hemde cok lezzetliydi :)

Masaya atistirmalik getirilen fistiklar oldukca ilgincti. Sanirim cayli ve baharatli bir suda kaynatilarak bu hale gelmisler. Normalde oldukca sert olan yer fistigi iyice yumusamis haslanmis kestane tadinda ve kivamindaydi.

Link
Kaylan veya "Kailan" en sevdigimiz yesil sebzelerden biri, brokoli turevi ama sirf yapraktan ibaret bir yesil sebze, sanirim gidince ozleyecegiz :)
Harika pisirilmisti, cok kalin kokleri olmasina ragmen kokleri bile iyice pismis ve isin ilginci yesil rengini hic kaybetmemisti. Ben evde pisirince benimkinin yapraklari hemen sonuyor, hic boyle canli kalmiyor :(


Ve hic sevmedigim halde midye bile yedim yilbasi hatirina. Iyi ki de yemisim cunku harikaydilar, ozellikle zencefilli ve soganli pisirildigi icin cok guzel bir aromaya sahipti. Ve oldukca tazeydiler de, eh adadayiz olsun o kadar ;)


Bu da uzun suredir tadina bakmak istedigim ama bir turlu firsat bulamadigim bir diger sey, deve kusu eti!
Kirmizi ete hic duskun degilimdir aslinda, ama o nasil bir lezzettir o nasil bir nefasettir! Hakikaten bayildim :)


Ve gecenin tek fiyaskosu yesil mango salatasi. Gorunusu ne kadar guzel ve albenili ise tadi da bir o kadar feciydi! Aslinda normalde severek yiyoruz bu salatayi ama buradakinin icine oyle bir balik sosu boca etmisler ki bir lokma bile yiyemedik, bosa gitti canim salata :(


En sevdiklerimizden biri daha oyster (istiridye) soslu bebek kalamar.


Ve gecenin mango salatasindan sonra en dusuk puanini alan tabagi; pandan yapragina sarili tavuk. Nerde bizim Singapur'da bayila bayila yedigimiz pandanli tavuk nerede bu... Olmamis, yapamamislar :)


Bir yandan yemegimizi yerken diger yandan da restorandaki program dahilinde yerel danslari izledik, guzel ve degisikti. Ozellikle erkek danscilarin giydigi kostumlere baktik da bizim ulkede erkeklere hayatta bu kostumleri giydiremezsin, kultur farkliligi ve aliskanliklar ne ilginc.



Yemek esnasinda deniz kiyisindaki esinti oylesine guzel geldi ki kendimizi kaptirdik gittik. Hatta yeniyila tropik bir adada girmenin guzelligini, ilerleyen yillarda bunu ozleyecegimizi konustuk kocakisisi ile. Keyif yapmaya ve esintiye kendimizi oyle kaptirmis olmaliyiz ki donuste ve hatta daha orada baslayan soguk alginliginin sebebi buyuk ihtimalle o esintiydi iste :D

Gecenin ilerleyen saatlerinde de yoldan kozlenmis misir aldik kendimize. Nasil ozlemisim mhhh, kendimi biran Turkiyede kucuk bir sahil kasabasinda gibi hissettim :) Yeniyila da odanin balkonundan tum koyda patlayan havai fisekleri izleyerek ve elimizdeki kozlenmis misirlari kemirerek girdik :)) Hani derler ya yeniyila nasil girersen tum yil oyle olur diye, butun yil misir kemirmeyiz umarim :D

Gezinin sonraki gununde Baharat ve Kelebek ciftligini gezip cok guzel seyler gorduk yine, ama fotograflari duzenleyip eklemek zor geldigi icin kisa kesiyorum bu sefer, bir ara vaktim olunca onlari da eklerim artik :))
Herkese yeniden guzel bir yil diliyorum, umarim 2012 de hersey gonlunuzce, gonlumuzce olsun :)

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails