Monday, May 31, 2010

Kisa sac tramvasi

Valla bastan soyleyeyim sonra yok tramva degil tranva yazilir demeyin, ozellikle baktim google dan hangisi dogru diye. Millet nasil denk gelirse oyle yazmis. Dogruyu bilen soylesin bi zahmet :) Nereden aklima geldiyse simdi sabah sabah, hemde pazartesi sabahi... Biz kucukken modaydi saci kestirip kucuk bir kuyruk birakmak. Sanirsam 90 li yillarin basi, ilkokul ya bitti ya bitecek. Ama benim annem hic gelemez boyle ivir kivir seylere, eh eskidende coluk cocugun giki cikamiyor ana babaya - simdikiler gibi degildik eziktik biz be. Ne yaptiysam ne kadar dil doktuysem razi edemedim kuyruk birakmak icin annemi. Ama bendede bir cene var masallah yani, istedigim oluncaya kadar konusurum da konusurum... Kesin yine annem hayir dedikce ben usteledim durdum. Sonunda benden kurtulmak icin annem "babana sor o ne derse o olur" dedi. Buyuk ihtimalle annem benden kurtulmak icin ve babam hayir der dusuncesiyle beni babamin basina musallat etti o zaman :)
Ben tabii yilmadan kostum babama, ne cok istediysem kuyrugum olsun diye :)) kedilik o zamandan varmis bende. Babam inanilmaz bir sekilde tamam dedi hemen, ama sacma sapan bir sart kostu!
Sacini kisacik kestirirsen kuyruk birakabilirsin!!!
Buyur burdan yak... Babamda anlasilmaz bir kisa sac hastaligi vardir. Yillardir annemi bir kez olsun razi edememistir kisacik kestirmeye saclarini, firsatini bulunca kabak benim basima patladi. Ama oyle boyle degil kisacik olacak, bildigin erkek trasi. Eh isin ucunda kuyruk var ya -ne kuyrukmus be kardesim- tamam dedik mecbur.
Kuafore gidildi, saclar erkek gibi kisacik kesildi, kuyrugumuzda birakildi. Ben bir mutlu bir mutlu, o kuyrugu ormelermi istersin, boncuklarla suslemelermi istersin, sacma sapan ne varsa yaptim. Cocukluk bu olsa gerek :)) Tabii bu arada saclarimi kisacik kestirince nasil bir maymun haline geldigimin farkina bile varmadan surdurdum hayatimi. Ne zamana kadar? yillar sonra resimlere bakana kadar... yillar sonra esim bile beni resimlerde tanimayana kadar... yillar sonra fasulyeden nimet kardesim benim o resimlerime bakip g.tuyle gulene kadar...
Simdi farkediyorum o kisacik sac ne tramvaymis hayatimda. Ilk firsatta o fotograflari yakmaliyim :) Ustune ustluk gecen ne duyuyorum kardesimden!! sacini kestirmek isteyince babam "kestirme uzun kalsin" demis! Bre adam benim kafama ne kastin vardi.
Kaldiki zamaninda bunlari yapan ben, simdi yolda disarida genclerin sacma sapan sac basini gorunce yaslilar gibi kafa sallayip cik cik yapiyorum, bu da ayri komedi.
A.

Saturday, May 29, 2010

Mochi

Gecenlerde televizyonda seyretmistik ve cok ilginc gelmisti. Malumunuz burda televizyonlardaki hersey bize ilginc geliyor :) eh bosuna dememisler cok okuyanmi bilir cok gezenmi diye, bizde iki gezenti olaraktan buralarda ne var ne yok ogreniyoruz mumkun oldugunca. Neyse yine sulandirdim meseleyi ben, konumuz "mochi" ydi halbuki.

Mochi resmini gordugunuz kucuk yumusak Japon kekleri. Kek degil aslinda, lokuma benzer bisey. Pirincten yapiliyor ve bazen ici dolu bazende sadece cesitli aromalarla karistirilan hamurun kendisi. Dis kismida farkli farkli malzemelerle kaplaniyor, mesela bizim alip denedigimiz -resimdede gordugunuz- yesil cay aromaliydi. Meyva aromalilar, findik fistik tozuyla kapli olanlari var. Hepsini sirayla denemeye kararliyim :) ama ozellikle kismet olurda Japonyaya gidebilirsek gercekten taze taze yapilmisini tatmak istiyorum.

Zaten isin orjinal kismida Japonyada yapilani aslinda. Televizyonda izledigimiz programdada onun icin cok ilgimizi cekmisti. Zavalli hamuru koymuslar bir kabin icine, gerek elleriyle gerekse tahta cekiclerle dovuyorlar da dovuyorlar :) Birde bu isi o kadar hizli yapiyorlar ki sasmamak mumkun degil. Youtube dan birde video buldum nasil yapildigina dair, gerci bizim izledigimiz program gibi degil en azindan bir fikir olsun.
A.

Kacirmayin derim...

Turkiyeye gidislerimde alinacaklar listemin hep en ust siralarinda yer almistir kitaplar. Her seferinde donusumuze birkac gun kala mutlaka kitapciya ugrar bir kac kitap alirim kendime beni bir sonraki sefere kadar idare etsin diye, evden kardesimden ve annemden yuruttuklerim haric tabii :)
Son aylarda tasinma, yerlesme, yeni is, yeni hayat derken birkac aydir elim hicbir kitaba degmemisti. Nihayet hersey biraz biraz yoluna girmeye baslayinca firsat bu firsat diyerek, en son aldigim kitabi attim cantaya... Ise gidis yolunda herkeze inat iPhone gibi bir ucubeyle oynasmak yerine kitap okumak tercihimdi (ki bunu detaylariyla sonra konusmak lazim, uzun mesele). Oyle ozlemisim ki, bir solukta bitti ilk kitap. Susuzluktan yanan insanlar gibi kana kana ictim bir dikiste.

"Bin Muhtesem Gunes" Khaled Hosseini'nin ikinci kitabi, bir onceki kitabi "Ucurtma Avcisi" ni annem aldigi icin almamistim sonra degisiriz diye, ama bu kitabindan sonra kesinlikle onu da okumaliyim diyorum. Bin Muhtesem Gunes Afganistanin yakin tarihini anlatiyor. Tamda bizim yaslarimizdaki kadinlarin yasamlarini yada yasam adi verilen zulumleri, hayatlarinin nasil ellerinden alindigini, herseye ragmen nasil mucadele ettiklerini... Kitabi okurken bir bayan olarak sizde paylasiyorsunuz tum o yasanan acili ve uzuntulu anlari-sadece bayanlar degil eminim erkeklerde duyarsiz kalamaz olanlara. Ayrica tarih ve cografyayi sevmeyen ben, bu kitapla hic degilse bir nebzede olsa detaylarini ogrendim yakin tarihte olanlarin, hemde burnumuzun dibinde olanlarin.

Ne diyeyim cok guzel bir kitap, ben bir solukta bitirdim ve sizede kesinlikle tavsiye ederim. Kitabi okuyun ve bir kez daha sukredin dunyanin cok guzel bir ulkesinde, iyi sartlar altinda dunyaya geldigimiz icin... ben oyle yaptim ;)

A.

Thursday, May 27, 2010

Ailenizle Yiyin


Inanilmaz guzel bir gun var Singapurda "Eat With Your Family Day" yani "Ailenizle Yemek Yiyin Gunu"... Cok hosuma gitti bugun, sirf bugune ozel isyerleri erken kapaniyor, insanlar evlerine erkenden gidiyorlar aileleriyle biraz daha fazla beraber olabilmek adina... Zaten asya ulkeleri bilinir ailelerine duskunlukleriyle, avrupalilar gibi degillerdir hic bir zaman. Hatta ben onun icin her zaman derim neyimiz avrupali asyaliyiz biz diye. Kesinlikle bu adamlarin kulturu bizimkine cok daha yakin. Ama bence bizdede olmali boyle bir uygulama, anne babalar evlerine erken gidebilmeli, sirf bir gun bile olsa ozellikle cocuklari ve esleriyle bir arada yemek yemek icin. Ne kadar onemlidir bizdede sofra kulturu, kutsaldir tum paylasimlar, gunun degerlendirmeleri, fikir alisverisleri hep sofralarda olmazmi.
Bizdede olmali boyle bir gun, nasil kacirmisiz biz bunu... derim.
Haydi ben simdi kacarim yavastan ki sofrada beraber olmak icin once birseyler pisirmek sart :)
A.

Wednesday, May 26, 2010

FeedBurner misin nesin allahin cezasi uygulama!

Bu zirva uygulamayla saatlerdir ugrasiyorum. Basima ve sirtima agrilar girdigi yetmezmis gibi birde hicbir halt anlamadim hala daha. Ne Turkcesi kar etti ne Ingilizcesi. Cogu kisinin blogunda goruyordum, benim neyim eksik haydi bende yapayim ogreneyim dedim ama hesap acmaktan oteye gidemedim yahu cildiricam :(

Bakarmisiniz Turkce aciklamalara saka gibi resmen;

-Podcast dijital medya dosyalarının taşınabilir medya oynatıcılarda veya bilgisayarlarda oynatılmak üzere internet üzerinden beslemeler (akışlar) yoluyla dağıtılma tekniğidir.

-Podcast kavramı Türkçemizde henüz bir karşılık bulmamasına rağmen "Oynatıcı Yayın Aboneliği" olarak kullanımı çok yanlış olmasa gerek.

-FeedBurner gibi RSS beslemesi sağlayıcıları, blog'unuzdan bir RSS dosyası yaratmayı kolaylaştırır.

RSS ne... FeedBurner ne... sen kimsin... secilmis insanmi kalmadi kardesim... dukkani birakip gelmisim...
(bu replikler Gora dan cok severim :))

Hani yani bende kendimle ovunurdum bilgisayardan anliyorum, teknoloji ozurlusu degilim falan diye :( Gorunen o ki teknolojinin gelisim hiziyla benimki ayni degil. Bu ne ya hayata kusturdu beni bu zirva uygulama bir iki saatte. Lutfen yalniz olmadigimi soyleyin, uygulama cok zirva deyin... yada bana sen harbi yaslaniyorsun bu kadarcik seyle basedemedinmi deyin... yok yok bu sonuncuyu demeyin valla cok bozulurum :( zaten kafam bozuldu su sacma sapan FeedBurner a.


"Kararliyim FeedBurner beni altetmene izin vermeyecegim!"
A.

Monday, May 24, 2010

10 Yil, 119 Ay, 521 Hafta, 3652 Gun, 87632 Saat ve binlerce guzel an...

Sen hayatima gireli tam 10 yil oldu sevgili... Iyi ki girmissin, iyi ki zorlamissin benim muhurledigim kapilarimi, iyi ki benim olmussun ve iyi ki "biz" olmusuz. Dile kolay tam 10 yil :) Ne cok sey birikmis "biz" e dair, bir suru hatiralar, iyi kotu bir cok gun, seninle paylastigim hersey, senden ogrendigim hersey... Goruyorum ki saymakla bitmez hicbiri, zaten bitmesin de, giderek daha da artsin buyusun bizimle birlikte paylasimlarimiz da.


Tesekkurler bu 10 yil boyunca bana bir kez bile acaba yada keske dedirtmedigin icin...

Tesekkurler mutluluk ve huzur kaynagim oldugun icin...
Tesekkurler her zaman yanimda oldugun icin...

Tesekkurler en yakin arkadasim oldugun icin...

Tesekkurler kendimi sirtustu biraktigim zaman hep arkamda olup beni tutugun icin...

Tesekkurler en zor anlarda bile her turlu seyi yapip beni guldurdugun icin...

Tesekkurler 10 yil sonra bile beni hala operek uyandirdigin icin...

Tesekkurler her turlu cocukluguma katlanip benimle cocuk oldugun icin...




Tesekkurler beni sirtina alip fiskiyelerin arasinda kostugun icin...

Tesekkurler bana kedi aldigin icin...

Tesekkurler her tartismada alttan alip bana kavga etme firsati birakmadigin icin...

Tesekkurler horozibikleri ve diger tum cicekler icin...

Tesekkurler her turlu bana kapris yapmanin ne kadar kotu birsey oldugunu gosterip beni bu huyumdan vazgecirebildigin icin...

Tesekkurler durup dakikalarca fotograf cekme anlarimda sabirli oldugun icin...

Tesekkurler sabaha kadar cimlerin ustunde benimle meteor yagmuru izledigin icin...


Tesekkurler tum yaptigim yemekleri yedigin ve begendigin icin...

Tesekkurler benimle alisveris yapmaya alistigin icin...

Tesekkurler beni her konuda destekledigin icin...

Tesekkurler her zaman her kosulda ustume titredigin icin...

Tesekkurler elimi tutup hic birakmadigin icin...

Tesekkurler farkli oldugun icin...

Tesekkurler bana deger verdigin icin...

Tesekkurler beni sevdigin icin...

Ve tesekkurler bana gercek sevgiyi tattirdigin icin...


Seni cok seviyorum... Iyiki varsin ve umarim daha nice on yillarimiz olur beraberce...

Friday, May 21, 2010

Mutlu yillar PacMan


Google i acar acmaz karsima bu ekran cikti :) Google in gunun anlam ve onemine dair bu degisiklikleri hep hosuma gitmistir ama bu sefer cok eglendim. Efendim PacMan in 30. yasgunuymus, onun serefine google ana sayfasini PacMan oyunu haline getirmisler. Hemen firsattan istifade edip oynadim bende bol bol, tavsiye ederim cok eglenceli :)
Birde bizim gibi 80 kusagi cocuklarinin ilk adam gibi bilgisayar oyunu oldugu icin guzel geldi herhalde nostalji yapmak.
A.

Yasiyoruz hayati gelisine...

Aciyorum gazeteyi, tam 30 insanimizi kaybetmisiz… Icim aciyor, ailelerini dusunuyorum, sevdiklerini, ates dustugu yeri yakarmis diyoruz ya hani benim bile canim yanarken burda, bogazim dugumlenirken onlarin yasadiklarini tahayyul bile etmek zor. Bir kac satir asagida yine ayni haberler var basbakanlik makamini zerre kadar haketmeyen insanin sehitlere kelle demesi yetmemis gibi bu seferde zeytinyagi gibi uste cikmasi, acidan ici yanip kavrulan insanlara kaderinizde var kabulleneceksiniz demesi… Inanilir gibi degil, vucudumdaki her hucre isyan etse neye yarar, boylesine pervasiz bolesine insanliktan uzaklar.

Bir diger habere geciyorum, terorist orgutun saldirisi sonucu sehit dusen polisin ailesine odenen tazminati ic isleri bakanligi olen teroristlerin ailesinden tahsil etmek icin dava aciyor ve kazaniyor! Ve yine hic dusunulmuyor bu insanlar neden bu hale geldi, biz devlet olarak ne verdik ki ne istiyoruz diye… Tabii her zamanki gibi en kolayi sorumlulugu yillarca egitimsiz, ac ve sefil birakilmis insanlarin omuzlarina yuklemek, kendi yanlislarini umursamaksizin, aldirmaksizin.

Keyfim kaciyor yine, yine memleketten iyi guzel bir haber yok… Uzakta olmak mi en iyisi, yoksa kalip mucadele etmek mi bilmiyorum. Hep diyorum birgun, birgun degisecek hersey...


Ve biz bir hic yuzunden kiriyoruz birbirimizi, birbirimize kizip kapris yapiyoruz sebepsiz. Ya da tek sebek sevmek, delicesine sevmek… Ozlemek gun boyu, hatta yanindayken sevgilin, hatta gece uyurken ozlemek, hic doyamamak. Sonra sevgili bir kucuk not yaziyor, gonlumu aliyor, gun yine isimaya basliyor. Kiziyorum "biz" e bu kadar simarik oldugumuz icin ve sukrediyorum bir kez daha... Ve aklima Can Dundar’in o cok sevdigim siiri geliyor…


Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne.
"O olmazsa yaşayamam." demeyeceksin.
Demeyeceksin işte.
Yaşarsın çünkü.
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
Çok sevmeyeceksin mesela.
O daha az severse kırılırsın.
Ve zaten genellikle o daha az sever seni,
Senin o'nu sevdiğinden.

Cok sevmezsen, çok acımazsın.
Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
Çalıştığın binayı, masanı, telefonunu, kartvizitini...
Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
Senin değillermiş gibi davranacaksın.
Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın.
Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.
Çok eşyan olmayacak mesela evinde.
Paldır küldür yürüyebileceksin.
İlle de bir şeyleri sahipleneceksen,
Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
Gökyüzünü sahipleneceksin,
Güneşi, ayı, yıldızları...
Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.
"O benim." diyeceksin.
Mutlaka sana ait olmasını istiyorsan bir Şeylerin...
Mesela gökkuşağı senin olacak.
İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın.
Mesela turuncuya, yada pembeye.
Ya da cennete ait olacaksın.
Çok sahiplenmeden,
Çok ait olmadan yaşayacaksın.
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi,
Hem de hep senin kalacakmış gibi hayat.
İlişik yaşayacaksın.
Ucundan tutarak...

CAN DÜNDAR

Wednesday, May 19, 2010

Sazan yaz 1907'ye gönder, konfeti atıp sahaya insinler

Yine kosturmaca is guc derken yazamadim birkac gundur, ama ben kostururken hayat durdu mu? yok tabii ki durmadi... neler oldu neler... yazmam lazim paylasmam lazim, beni dinleyen varmi pek bilemiyorum ama en azindan yillar sonrasi icin bu anilari kayda almam lazim :)

Efendim baslik olarak kullandigim yaziyi bir blog da okudum cok hosuma gitti. Cok basarili degilmi ama? Yaratici insanlar var bu hayatta vesselam, ve hayalperest insanlar var (fenerliler gibi) ve calisip kazananlar var Bursalilar gibi :) Oldum olasi gicigimdir fenere orasi ayri konu - lutfen kimse alinmasin kirilmasin ne sevmek zorundayim nede alkislamak degilmi... Ancak gectigimiz gunlerde olanlari duyunca - fenerlilerin erken sampiyonluk sevincini ve kendilerinden o kadar emin oluslarini, daha sonra ayaklarinin nasil suya erdigini... Alin iste size sebep, neden gicigim fenere ve fenerlilere? Cunku adam gibi durmuyorlar, birine birseye bulasmadan rahat edemiyorlar efendim... Orada sampiyon olduk!! diye sevineceklerine ilk yaptiklari sey sahaya inip timsah yuruyusu yapmak ve Bursasporla dalga gecmek olmus. Ne geregi var kardesim adam gibi sevinsenize, neden hep isiniz gucunuz birileriyle ugrasmak!

Herneyse onemli olan Fenerin yaptiklari degil Bursasporun sampiyon olmasi. Bursaspor tarih yazdi! Iste budur... dort buyuklerin elinden kupayi soke soke alan Bursasporu cani gonulden kutluyorum, helal olsun size bileginizle yureginizle aldiniz... Biricik Bursam da yer yerinden oynuyormus gunlerdir, yer yesil gok beyazmis simdi orada, kolaymi sampiyonluk kupasini Ataturk stadinda gormek icin kac yillar bekledi Bursalilar. Cok isterdim orada olmayi, cok isterdim o cosku ve sevince katilip kutlamayi... Haberleri izliyorum, resimleri goruyorum internetten, kapali carsi, acik carsi her yer yesil beyaz :) Olsun varsin hemsehrilerim benim icin de kutlayin...

Bu arada blogumda futbolla ilgili bir yazi yazacagimi soylese biri inanmazdim, Bursaspor sen nelere kadirsin :)

Efendim bir onemli nokta daha. Tabi memleketten uzaklarda olunca eskiden onemsiz gelen seyler bile tatli gelmeye basliyor insana. Eskiden bayram seyran eziyetti ama simdi kiymete mi bindi ne?

Gencler ve daima genc kalanlar, hatta annem gibi her zaman 13,5 yasinda olanlar (neden 13 yada 14 degil hic kimse bilmiyor) hepinizin 19 Mayis genclik ve spor bayramimiz kutlu olsun... Ne Mutlu Turkum diyene.

Ne yazikki artik "genc" nesil olarak kutlayamiyoruz 19 Mayisi. Vaybe ben bile yaslanirmisim! halbuki kucukken hic buyumem gibi gelirdi bana :) Neyse biz de ruhumuz genc olanlar kontenjanindan kutluyoruz o zaman. Bu arada hepinize cok ozeniyorum cunku bugun is guc tatil size, bizse kuzu kuzu geldik yine is yerine, elin gavuru 19 Mayis mi bilir, tadini cikarin.
A.

Saturday, May 15, 2010

Kedilerimiz ve Bay&Bayan Cay

Oldukca yogun bir cuma gecesi ve guzel bir cumartesi...
Yine kosturmacamiz vardi, ikinci hosgeldiniz partisi yada diger bir deyisle "house warming partisi", ikinci misafir dalgasi ve kosturmacayla dolu bir cuma gecesi barbekusu. Anlayacaginiz biz bu evi isit isit bitiremedik :) Hani insan dusunur taaa Singapura gidip yerlesiyorsun, kim arar kim sorar yalniz kalinir falan diye. Yok anacim biz gelen gidenden basimizi alamiyoruz, Almanyada da gelen gidenimiz eksik olmamisti, buradada boyle oldu. Aileden kalma bisey bu sanirim, ben bizim evde geceleri annem babam kardesim basbasa oturdugumuz geceleri pek hatirlamam, ya gelen olurdu ya biz giderdik. Eh alismis kudurmustan betermis bende boyle oldum sonunda :)

Neyse oldukca yorucu ama eglenceli bir geceydi dun gece. Turk usulu barbeku yaptik arkadaslarimiza, yedik ictik eglendik iste. Hatta biz aman saat 10-11 gibi gider bunlar derken (zannedersem biz ne hesaplarsak tersi oluyor hep) tam saat 1.30 da gittiler. Eh saat 12.30 da baslayan cilgin yagmurunda oldukca katkisi oldu ne diyeyim. Velhasil yorgunluguna ragmen guzel bir cuma gecesiydi... Bu arada cok dusunceliler sagolsunlar, cok cici bir hatta iki ev hediyesi getirmisler :)
Asagida resimde gordukleriniz yeni cay fincanlarimiz, isimleride bay ve bayan cay :) Cok sirinler degil mi?


Ayrica benim kedilere olan duskunlugumu bildikleri icin birde bu tuzluk ve biberligi almislar. Tabii ben fotograflarini cekerken rengarenk oluslarindan faydalanip kucuk bir sanatsal calisma yaptim :) gercek halleri en soldaki rengarek olanlar.


Dunun yorgunlugu ustune bugun de bol bol dinlendik :) Allahim ne cok seviyorum haftasonlarini ben. Aksam da uzun zamandir erteledigimiz Turk restorani denememizi yaptik.
Singapurda 4 yada 5 Turk restorani var, eh bizde bir gidelim bakalim ne varmis dedik... fena etmedik :) Yani tabii ki Turkiyedekilerle kiyaslanmaz, yada ev yemegine benzemez ama oldukca basarili bulduk. Hele hele insan bu kadar uzak diyarlarda olunca gozu cok da bisey gormuyor. Biz kebab ve izgaralarin yerine musakka tercih ettik, ayrica yaninda tombul gobekli bir pide ve yaprak sarmasi... Ne diyeyim tika basa doyduk ozlemisiz :) Hele yemegin ustune yedigimiz asure ve bilakis o ince bellide gelen cayin tadi halen damagimda (mumkunse birkac gun daha kalsin damagimda) . Galiba yemeyi biraz abartmisiz gobegimizin sisi hala inmedi :)
Anlayacaginiz begendik efendim, gayet basariliydi... Olurda yolunuz buralara duserse ismi "Sofra Turkish Restaurant". Bu sefer resimleyemedim umarim bir sonraki sefere, oyle gorunuyor ki biz yine gideriz. Haydi hepiniz saglicakla kalin bu gecelik ve memleketimdeki guzel yemeklerin kiymetini bilin :)
A.

Thursday, May 13, 2010

Deep Purple - Smoke on the Water

Ne geceydi ama... ne konserdi...
Hayatimda ilk kez Deep Purple konserine gittim dun gece ve "anlatilmaz yasanir" diyorum.
Is cikisinda yorgun argin, ac bilac gittik konsere ama konser cikisinda ruhum doymustu tika basa taa iliklerime kadar...

Singapura ilk geldigimiz haftalardan birindeydi, gecici olarak ikamet ettigimiz "kerten"lerden gecilmeyen yerde oturup televizyon izlerken bir gece... reklami cikti televizyonda. Erkegimiz usulca ic gecirdi "vay bee Deep Purple geliyormus" diye. Tabii hemen ertesi gun ondan habersiz sordum sorusturdum, binbir guclukle ve uyuz bir satici kizla mucadele ettikten sonra supriz biletler alindi... ancak supriz sadece aksam eve gidene kadar saklanabildi lakin eve cok gec kalinmisti ve uydurulabilecek gercekci bir bahanemiz yoktu :)

Tabii ki dun aksam kolundan tutup konsere goturebilseydim supriz daha da anlam bulacakti am eminim yinede yerini buldu. Konser basladiginda ve Deep Purple sahnede yerini alip ilk sarkilarini soylemeye basladiginda ki esimin mutlulugu gorulmeye degerdi :) "Vay be vay bee hakikaten Deep Purple izlicez, vay bee inanilir gibi degil" deyisini unutmam herhalde. Eh kolay degil bizim cocuklugumuzda, gencligimizde (duyanda beni altmis yasinda sanacak) hersey bu kadar kolay degildi, internetler, muzikler, videolar yiyenin onunde yemeyenin arkasinda degildi. Kenari kirik bir kasetten dinleyince insan Deep Purple i yillar boyu, kavusmanin tadi da baska oluyor tabii! -bak aklimda hep var bu kolay bulup kolay tuketme olayinida yazicam bir ara-
Neyse diyecegim o ki, cok zevkli tadina doyulmaz bir Deep Purple konseriydi. Ne varsa eskilerde var. Hele o gitar solo neydi oyle, kendimden gectim. Adamlarin o kadar yasli olmasina karsin inanilmaz bir enerjileri vardi ve sahnede bulunmalarinin asil sebebi yaptiklari isten zevk almalariydi, oyle acik ve net goruluyordu ki...Umarim en kisa surede bu guzelligi yineleme sansimiz olur, hemde kucuk kardesle beraber diyorum ve lafi fazla uzatmadan o muhtesem gitar soloyu sizlerle paylasiyorum, umarim seversiniz...
A.

Sunday, May 9, 2010

Cok uzaklarda bir anneler gunu

Bugun anneler gunu... Anacim sana sesleniyorum su anda; artik ben bile hatirlamiyorum kac yildir anneler gununde yaninda olamadigimi, onceleri ayni ulkenin farkli sehirlerindeyken simdi binlerce hatta onbinlerle kilometreler var aramizda... bir o kadar da saat farki. Hayatim boyunca elde ettigim seylerin cogunu, basarilarimi, egitimimi, meslegimi ve beni ben yapan cogu ayrintiyi sana borcluyum. Her animda yanimdaydin, hep destekledin ve hicbir mucadelede yalniz birakmadin. Sonunda aramiza binlerce kilometre mesafe girebilecegini bile bile, dunyanin belkide obur ucuna gidecegimi bile bile hic esirgemedin benden destegini. Ve ben simdi simdi anliyorum senin nelerden nasil feragat edip, ne kosullarda bana nasil bir gelecek hazirlamaya calistigini.
Sana binlerce milyonlarca tesekkur ediyorum... mucadeleyi birakmadigin icin... hep bana destek oldugun icin... ne zaman dara dussem senin bir yerlerden kosup gelip herseyi halledecegini bilme luksunu yasattigin icin... elini uzerimden hic cekmedigin ve emegini benden hic
esirgemedigin icin... ve de olabildigin en mukemmel anne oldugun icin...

Iyiki varsin ve iyiki benim, bizim annemizsin... Seni cok seviyorum... Anneler gunun kutlu olsun.















Singapur orkidenin ana vatani. Ne cok severim ben orkideyi... Daha ilk geldigimizde buraya, gezmeye gitmistik orkide par
kina ve ben hayatimda ilk defa bu kadar cok, bu kadar degisik orkideyi bir arada gordum. O zaman daha blogumu yazmaya baslayamamistim, sonrada hep baska bisey cikti yayinlayamadim bu fotograflari... bugune kismetmis. Gunun anlam butunlugunude tamamlamis oldu bir nebze. Anacim simdilik resimleri ile idare et, ama sen gel gerceklerinede kavusacaksin soz :)
Tum annelerin anneler gunu kutlu olsun...





Thursday, May 6, 2010

Ask bu kadar guzel mi anlatilir :) Benimde olsun...

Dunku sacma sapan sevimsiz havam dagildi gitti cok sukur. Oluyor arada bas agrisindan ne dedigimi bilmiyorum :) Bugune iyi ve guzel bir modla basladim, gerci yine uykusuz bir gece gecirdik ama bu seferki farkli. Uykusuz gecenin sebebi sevgili ekmek makinamizdi :) Ilk ekmek denememizi yaptik ve ekmegin olmasini beklerken saat yine gece yarisini gecti. zaten ben ne zaman bu gece erken yatayim desem mutlaka bisey cikiyor. Tam uykuya dalmisken makinanin "bip" lemesiyle ayaga firladik tabii ki. Ay ama o kadar eglenceli ki anlatamam :) Tabii ki ilk sefer oldugu icin heyecanla ve hevesle tunedik tepesine zavalli aletin. Hele evimizin erkegi gorulmeye degerdi kucuk cocuk gibi :) butun gece ekmek makinasina yapisti neredeyse, hic gozunu ayirmadi... "Aaa karistiriyor" "Aaa hamur sismeye basladi" "Aaa nasil tombul oldu" "Bak kenara yapisti orda kaldi" "Ay cok guzel kokuyor, mis gibi ekmek olacak"... gibisinden bin turlu replik. Aslinda ben en cok onun o cocuk gibi davranislariyla eglendim, gozunu kirpmadan saniye saniye izledi herseyi deli insanim benim :) Ne yazikki fotograflarini cekemedik ilk ekmegimizin, ama sabah ilk is kahvaltida tadina baktik, inanilmaz guzel olmus bundan sonra disarida ne oldugu belirsiz ekmekleri almaya kesinlikle son. Yaklasik 3 saate tertemiz, saglikli, mis gibi ekmeginiz hazir. Bir sonraki sefere misir ekmegi deneyecegiz bakalim, olmazsa onun resimlerini cekerim.

Bu arada ekmek muhabbetine daldim konudan tamamen sastim... herzamanki gibi, halbuki ben ne anlaticaktim. Ask demistim degil mi... Porland inanilmaz cici bir kahvaltilik kolleksiyon hazirlamis, gorunce vuruldum, benimde olmali...
Kolleksiyonun ismini de "Kaya&Maya Aski" koymuslar, ne cici degil mi? Turkiyeye ilk ziyaretimde alip koymayi planliyorum bir koseye. Gerci herseyi alip kenara koyuyorum hani bir gun Turkiyeye donecegiz ya, hani birgun kendi evimiz olacak ya, hani hani hani.... Neyse umutsuz olmamak lazim, bugun iyi modundasin unuttunmu!


Ve iste o guzelliklerden en cok begendigim parcalari ekliyorum... resimleri porlandin sayfasindan indirdim, daha fazlasini gormek isterseniz burada.
A.



















































Wednesday, May 5, 2010

Sacma sapan bisey


Basim catlayacak gibi agriyor... Bin tane yapmam gereken is var surekli erteleyip duruyorum. gunlerdir birsey yapmiyorum, basbayagi bildigin bisey yapmiyorum. Ise gelip, oturup, eve gidiyorum oylesine. Ya depresyondayim yada menapozda - erken degilmi ama ya! Tum bu tatsizligim yetmezmis gibi simdi birde nereden cikti bu bas agrisi? Sabah beri oturdugum yerde buldugum her turlu seyi okuyorum, gazetelerin sacma sapan haberleri, kose yazarlari, yemek tarifleri, her turlu konudan binbir cesit blog hikayeleri... ve her birini okuyup gerek sinirleniyorum, gerek huzunleniyorum, gerek guluyorum... Oysa benim cok calismam lazim cooook. Okumam gereken isle ilgili hicbirseyi okumuyorum ama, yada yazmam gerekenleri yazmak istemiyorum.

Bir kac zamandir hep aklimda zaten, SIKILDIM mi yaptigim isten? (dedim ya bu kelime kucuk harf goturmuyor diye) cok kosup cabuk yoruldu derler boylesine bizim orda. Yoruldummu yoksa? Icimde bir isteksizlik, bir hevessizlik... birde bu sacma sapan bas agrisi yokmu. Beynimi esir aldi, tum hucrelerime isledi. Su anda sadece haykirmak, bagirmak, vizildanmak istiyorum. Of kimsede yokki cevremde bunu yapabilecegim. Bir tek ofisde yanimda oturan kizin aptal doldurulmus hayvancik oyuncaklari var karsimdan bana bakan. Cesitmisin nesin kardesim mecburmuyum ben senin sacma sapan domuzcugunun anlamsiz suratini gormeye hergun? Kaldi ki essek kadar hatunsun ne halt isin var boyle anlamsiz seylerle...

Goruldugu gibi tam cekilmez modumdayim, halbuki sabah ne guzel yardim sever sosyal kelebek modumdaydim. Pimi cekilmis bomba gibiyim. Hic ama hic cekilmem boyle zamanlarda. Tanri korusun herkesi benim gazabimdan su anda :D Noldu hersey o zirva grup toplantisindan sonra mi oldu? yok yok sabah sabah metroda beynime vuran klima yuzunden oldu - bak deli gibi basim agriyor dusunemiyorum bisey. Ben en iyisi gidip bir majezik cakayim, benim halimden ancak o anlar...

A.

Tuvaletsiz okulmu olur


Ne zamandir yazacagim bir turlu sira gelmiyor, hatta bu arada bir suru blogda da karsi karsiya geldim. Az once isyerimdeki tuvalet bozulup da ben bir ust kattaki! tuvalete gitmek zorunda kalinca hatirladim. Ulkemizde kac tane insan okula gidemiyor, gidenlerinde tuvaletleri bile yok. Utandim bir an ve hemen yazmaya karar verdim. Ne olur ne olmaz belki buradan bir iki kisi gorurde biseylere vesile olur, mumkun oldugunca duyurmak lazim boyle seyleri.

Kampanyayi kendi sayfalarindan duydum, iste linki burada. Tum detaylari ve yapilanlari sayfadan izleyebilirsiniz. Tam olarak etkinlikler ne bilemiyorum ama bundan sonra takipteyim, umud ediyorum iyi guzel seyler yapiliyordur. Sizlerde ufacikta olsa yardimlarinizi esirgememeye calisin bence :)

A.

Tuesday, May 4, 2010

Hayat bir cocuga nasil anlatilmali?

Gezerken rastladim bir yerde bu yaziya, cok hosuma gitti paylasmak istedim. Henuz anne olmasamda simdiden ogrenmek lazim degilmi. En azindan kendi yaptiklarim, yapmadiklarim/yapamadiklarim ve yapacaklarim adina guzel bir hatirlatma...

Arkadaşımın kızı bir yaşına gelmişti, 'Sen eğitimcisin, neler öğretmem gerekiyor, bazen kendimi çok çaresiz hissediyorum' dedi. Sorusu kolaydı ama yanıtı zordu, akıl vermesi basitti ama uygulaması karmaşıktı, anlatmaya başladım: Annelik uzun zaman alan ve günün yirmi dört saati devam eden adı 'insan yetiştirmek' olan bir iş. Bir kere bilmelisin ki, zaman alacak. Neye zaman harcarsan onun karşılığını alırsın. İşine zaman harcarsan işinden, eşine zaman harcarsan eşinden, çocuğuna zaman ayırırsan da ondan karşılığını alırsın.Yapabiliyorsan gözyaşlarını tutmamasını öğret, acı çekmeden olgunlaşamayacağını…
Kıskanmamayı öğret ona, arkadaşının başarısından mutlu olmayı, birlikte sevinçleri paylaşmayı, içinden 'neden ben değil de o?' demeden…
Kazanmaktan mutluluk duyup içine sindirmeyi, ama aynı zamanda kaybetmeyi öğrenmesini. Çünkü bir adım sonrasında görünüşte galip olanları gösterecek hayat
ona. Her şeyin bir sonu olduğunu öğret. Sahip olduğu bütün değerlerin bir gün keyif vermeyebileceğini, kazanılan ve harcananın bir sonu olduğunu.
Gidilen yerlerin zamanla bıkkınlık verebileceğini, her şeyi tüketebileceğini, tüketemeyeceği tek şeyin bilgi olduğunu öğret. Kitaplardan keyif almasını. Ders çalışmak istemiyorsa zorlanmamasını, ama okumayı sevmesini öğret ona. Elbet er ya da geç alacaksın biliyorum, ama mümkün olduğunca geç al ona bilgisayarı. Ona kendisi ile kalacağı sakin zamanlar ver, sıkılmayı öğret ona, sıkılıp ta kendini yönlendirmeyi bulmasını.
Doğaya götür onu, hayvanlardan korkmaması gerektiğini öğret. Arıların bizi sokmasından çok, nasıl bal yaptığını anlat. Doğanın kendi içindeki gizemini bulmasına yardımcı ol, yağmurdan sonraki toprak kokusundan keyif almasını sağla.Soğuk kış gecesinde ateş yakmayı öğret, belki büyüdüğünde bir gece sevgilisine ateş yakar ve belki binlerce yıldızın altında birbirlerine sarılırlar,bunu öğretmemiş diğer sevgililerin aksine…
Şartlar çok zor olsa da yalan söylememesi gerektiğini öğret ona. Kazandığı elli milyonun piyangodan çıkan beş yüz milyardan çok daha keyifli olduğunu öğret. Alın terine saygıyı öğret ona.
Aşk acısı çekmenin hiç âşık olmamaktan daha güzel bir duygu olduğunu öğret. Kendi doğruları üzerinden kimsenin onu yargılamasına izin vermemesi gerektiğini öğret,başkalarını da kendi doğruları üzerinden yargılamamayı. …
Bunun başkalarını dinlememek olduğunu değil, söylenenleri kendi eleğinden geçirmesi gerektiğini öğret. Kendi fikirlerine inanmanın güzelliklerini anlat. Hayati
sorgulamayı öğret ona…
Bilginin en büyük güç olduğunu öğret. Yapabilirse bunu en büyük fiyata satmasını, ama kalbini ve ruhunu kendisine saklaması gerektiğini öğret. Haklı olduğu konuda sonuna kadar diretmesini öğret ve haklıyken dik durmasını.
Günün birinde yaptıkları değil yapmadıkları için pişmanlık duyabileceğini öğret.
Basit yaşaması gerektiğini öğret ona, çay içmekten keyif almayı… 'İstemiyorum','hayır' demeyi öğret ona, istediğinde ise 'istiyorum' demeyi.
Sevdiğinde ise 'seni seviyorum' diyebilmeyi öğret ona. Bir kot pantolon ve tişörtle üniversiteyi bitirmeyi öğret ona. Temiz kokmasını…
Sorgusuz sevmeyi… El yazısı ile notlar yazmayı… Lafı dolandırmamayı ….Sevdiklerinin hiçbir zaman çantada keklik olmadığını, dostluğa yatırım yapması gerektiğini, kıymetini bilmeyenlerden uzaklaşmasını öğret ona. Müziği sevmesini, sporla barışık yaşamasını.
İşlerin hiçbir zaman bitmediğini söyle ona, en yoğun zamanda bile kendine vakit ayırması gerektiğini öğret… Ama en çok da kendini sevmesini öğret… Kendini sevmezse kimsenin onu sevmeyeceğini. ..Kendine çiçek almazsa kimseden çiçek beklememesi gerektiğini.. . Kendine özenli yemekler yapıp sofralar kurmazsa kimsenin onun için yemek hazırlamayacağını…Hayatta her şeyden çok kendisinin önemli olduğunu öğret ona…

Aylin Kotil, Cumhuriyet Gazetesi

Sunday, May 2, 2010

Hosgeldin partisi, Turk yemekleri ve Ekmek makinasi

Oldukca yogun bir hafta sonu yasadik. Tasinma temizlik falan derken dun en sonunda ilk misafirlerimizi agirladik. Burada adet "hosgeldine gitmek" yada "ev hayirlamaya gitmek" degil burada adet "house-warming party" yani Turkcesi evi isitma partisi, kardesim Singapurdayiz ev siz gelmedende gayet sicak :D kaldiki onca klima bosunami calisiyor biz sogutmaya calistikca siz isitiyorsunuz? Saka bir yana bildiginiz gule gule oturun muhabbeti. Sagolsunlar arkadaslar geldiler cok guzel bir cumartesi gecesi gecirdik.

Eh tabi bilirsiniz bizde misafir denince bayanlar sivar kollari dalar mutfaga. Iste bende aynen oyle yaptim. Eldeki malzemeler ve imkanlarla mumkun oldugunca iyi temsil etmek lazim ulkemizi degil mi :) Birde millete demis bulunduk Turk yemegi yapicam diye - bazen cok koca cenelimi oluyorum ne!

Efendim neler vardi menude? Gerci resimlerini cekmeyi dusunuyordum ama hem vaktim kalmadi hemde insanlar ac bilac beklerken aman bi durun yemeyinde resim cekeyim demek olmazdi, neyse ne de olsa bilmediginiz seyler degil... Hunkar begendi, barbunya pilaki, cerkez tavugu (cok saskinim en cok cerkez tavugunu sevdiler hattta sevmek ne kelime bayildilar), ispanak borani, endulus usulu kuskonmaz-bu da eski osmanli mutfagindan bir tarif, bir ara veririm tarifini :) birde Turk usulu pilav. O nasil oluyor demeyin bildiginiz pilav iste ama burdakiler surekli olarak haslanmis pirinc yedikleri icin onlara cok farkli gelen birsey. Evet bildiginiz haslanmis pirinc, hatta ismi bile pilav falan degil pirinc diyorlar basbayagi. Hatta benim icim disima cikti ilk zamanlar yemek yapamadigimiz icin, kardesim herseylede haslanmis pirinc yenirmi, ekmek yemeyi ozlemistim vallahi deliler gibi.

Aaa ekmek dedim aklima geldi, cok sagolsunlar arkadaslarimiz bize birde cok guzel bir ev hediyesi almislar :) Ekmek Makinasi... Biz zaten bir suredir almayi istiyorduk ama onca masraf varken ona sira gelememisti, cok sagolsunlar bizi cok mutlu ettiler. Artik bundan sonra kendi ekmegimizi kendimiz yapiyoruz, evimizin erkegi bu isi severek ustlendi simdilik, firincimiz o. Artik ilerleyen zamanlarda bol bol ekmek makinesi ve ekmek hikayeleri yazarim herhalde.
A.

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails