Tuesday, September 25, 2012

Kore Gezi Notlari: Seul - Bolum 1

Fotograflarin bir kismini toparlayip yazmaya basladim sonunda :)
Bu yazi uzun olacak benden soylemesi...
Ilk 1,5 gunu anlatmak adina tam 100 fotograf yuklemisim bloga!

Bildiginiz gibi firtinaydi, tayfundu birde ustune biletlerimiz onaylanmamisti derken Kore seyahati yatti gozuyle bakiyorduk. Lakin son dakika ayarlamalariyla yine vurduk kendimizi yollara, hem daha hayirli olmus bizim icin cunku bir hafta sonrasinda tayfundan eser yoktu yazdan kalma son guzel gunlerin tadini cikardik Seul'de.

6-6.5 saatlik ucustan sonra Seul Incheon havaalanina vardik. Piril piril, oldukca modern ve buyuk bir havaalani bizi bekliyordu. Yolculuk oncesi en buyuk endisemiz dil sorunuydu. Zira korelilerin ingilizceye cok asina olmadigindan bahsediliyordu. En buna birde farkli bir alfabe kullanmalari eklenince, herhalde yollarda bol bol kayboluruz diye dusunuyorduk :)) 
Ancak havaalanindan baslayan demiryollari ve metrolari oldukca kullanisli ve turistlere kolaylik saglayan cinsten. Rahat rahat biletimizi alip yolumuzu bulduk her seferinde.
Havaalaninda yollari bile bu kucuk isaretlerle dosemisler, kaybolmak mucize olurdu sanirim :)




Havaalanindan Seul istasyonuna giden trene atlayip koltugumuza kurulduk. Ucak havaalanina yaklasirken en cok dikkatimizi ceken sey Seul'un oldukca sulak bir yapisi olmasi ve hatta yer yer suyun iyice cekilmesinden olusan camur adaciklari oldu.

Dolayisiyla havaalanindan ayrilip Seul'un merkezine giderken yolda bol bol bu ilginc manzaralarla karsilastik. Aslinda trenden inip incelemeyi cok isterdim ama hizli trenden inme sansimiz yoktu tabii :))
Genis bir arazi uzerinde neredeyse hicbirsey yok gibiydi. Sular cekilmis kalan toprak veya camur parca parca adaciklar olusturmus gibiydi. Hatta bazi yerlerde boyle asagidaki gibi tekneler falan kalmis kiyida kosede...



En guzeli de bazi yerlerde kirmiziya calan bir bitki ortusu vardi.
Oldukca ilginc bir yeryuzu yapisi vardi yani :)



Neyse kisa keseyim cografya dersi gibi oldu, yeryuzu yapisi falan :))
Yaklasik 45 dakika boyunca cevreyi izledikten sonra Seul istasyonuna vardik. "Lutfen anneme iyi bak" kitabinin etkisi ile olsa gerek Seul istasyonu'na varir varmaz kocakisisi basladi "aman kaybolma! birbirimizi kaybetmeyelim, geride kalma sakin!" falan demeye :) Kitapta kocasi kadini kaybettigi icin bizimki de kotu hissetti kendini zahir, ama ben cin gibiyim yahu kaybolurmuyum, bilerek biraksa kaybedemez yinede beni :)))




Benim gibi "Korean drama" yani Kore dizisi duskunleri icin Kore'yi ziyaret etmenin en guzel tarafi da o dizilerden asina oldugunuz tum oyunculari sagda solda her yerde gormeniz :)) Nereye kafanizi cevirseniz ya bir reklamda ya bir afiste mutlaka bir dizi oyuncusu karsiniza cikiyor.

Bakiniz ilk ornek; daha havaalanindan disari adimimizi atar atmaz metronun kapisinda sizi "Boys Over Flowers" dizisinin yalniz prensi "Ji Hoo" (Kim Hyun Joong) ve "You're Beautiful" efsanesi (ve tabii benim favorim :P) Jang Geun Suk karsiliyor!

Valla bu durum benim bile agiz kulak mesafemi sifir etti ki hani bu dizilerin ve oyuncularin duskunu kizlar ne hale gelirler bilemem :)) 



Metroda kaybolmadan ve birbirimizi kaybetmeden otelimize vardik aksamustu. Bu arada oyle cok acikmisiz ki, metroda satilan Japonlarin "taiyaki" lerine benzer tatlilari gorunce hemen bir paket alip mideye indirdik ayakustu. Sonrasinda da kendimize hayret ettik eskiden olsa birseye el surmez, hele hele sokak saticilarindan birsey alip yiyemezdik diye :)) Insan zamanla herseye alisiyor sanirim, ileride bocek mocek yemeye kalkmasak bari :))

Sans eseri otelimiz sehrin en merkezi, turistik olaylara en yakin yerindeymis! Ilerleyen gunlerde farkettik tabii bunu :) Ilk gun farkedemedik ama resmen Istiklal caddesi gibi bir yerde otel ayarlamisiz bilmeden. Sabah aksam vur patlasin cal oynasin, ortaligin kalabaligi, rengi, insani hic eksik olmadi yani, bize de izleyecek bol malzeme cikti :))

Vardigimiz gun zaten vakit aksami vurdugundan pek fazla uzaklara gitmeden yakindaki restoranlara bir gozatalim dedik. Dedigim gibi zaten en canli ortamdaymisiz aslinda. Disari bir ciktik ki ortalik restorandan, meyhaneden gecilmiyor. Napsak ne etsek derken kendimizi bir "Korean BBQ" yani Kore usulu ocakbasi restoraninda bulduk. Bu da yine Kore dizilerinden kalma bir olmazsa olmazdi tabii :) Yapilacaklar listemizde Korean bbq yapip o dizilerde bol bol gordugumuz yesil siselerden "soju" icmek vardi. Eh bizde firsat bu firsat dedik oturduk mangalin basina. Garson kizla cat pat anlasip siparisimizi verdik. Mangalin olmazsa olmazlarindan etin yaninda bol bol Kore usulu mezede geldi tabii. Korelilerin meshur yiyecegi "Kimchi", sarimsak tursusu, adinin "Pimpinella" oldugunu sonradan ogrendigimiz bir cesit yesillik - ki bizde yol kenarlarinda buyuyen bir cicek bu - ve daha once hic tatmadigimiz soslar falan...



Zannedersem uzun zaman sonra yedigimiz en lezzetli kirmizi etlerden biriydi, Koreliler agizlarinin tadini biliyorlar. Zira kocakisisi pek sevmez kirmizi eti o bile bayila bayila yedi :)



Bu da soya filizlerinden yapilma Kimchi, veya Kimchi benzeri birseydi :) Garsonlar ingilizce konusamadigi icin pek detayli soramadim ne yazik ki.


Bu fotograftaki de Pimpinella dedigimiz yesillik. Tadina bayildik! Sanirim yarin obur gun yol boyunda bulursak yolup evde yeriz biz bunlari :))


Yemek sonrasinda cikip disarida biraz turladik ne var ne yok diye. Aksam karanligiyla birlikte Eylul ayina ozgu o aksam serinligi cokmustu. Kac yil sonra ilk kez aksam serinligi ile urperdik ve aslinda bu havayi ozledigimizi farkettik. Her daim yaz ve gunes guzel diyoruz ama sanirim Singapur'un gece cokse bile serinlemeyen, surekli yapis yapis havasindan yorulmusuz birazcik. Ben bile aksam serinligine ve o urperme hissine bayildigima gore :))

Kahvelerimizi icip, bir sure cevredeki insanlari izledikten sonra otele yollanip ertesi gun erkenden kalkmak uzere derin bir uyku cektik.
Ertesi gun sabah planladigimiz kadar erken kalkamamis olsak da Seul'de ki saraylari gormek uzere sabahtan yola koyulduk.

Metro'ya girer girmez ilk dikkatimizi ceken her yerin olasi bir saldiriya karsi acil durum paketleri ve maskeleri ile dolu olmasiydi. Zaten ozellikle cogu metro hattini oldukca derine yapmislar, anlasilan herhangi bir saldiri sirasinda siginak olarak kullanilacak buralar. Her ne kadar insanlar normal hayatina devam edip gundelik hayatlarini yasiyor olsalar da hayatlarinda boyle bir gercegin olmasi ve kabullenip onunla yasamalari oldukca zor olmali. 

 




Bizim ilk hedefimiz "Gyeongbokgung" sarayiydi. Yazmasi bile zor varin soylenisini siz dusunun :))



Ilk is giris kapisindan biletlerimizi almak oldu. Tum saraylari ve Jongmyo Shrine'i gezecek turistler icin kombine bilet yapmislar, bizde ondan aldik kendimize.



Tam biz gec kaldik, saray korumalarinin degisim torenini kacirdik diye hayiflanirken bahceye girer girmez bizdeki mehter takimi gibi bir grubun bize dogru geldigini gorduk. Hani planlasak bu kadar denk gelmezdi kacirmamisiz diyerek keyifle korumalarin degisim torenini izledik.


Birden bire kendimizi zamanda yolculuk etmis o caglara atlamis gibi hissettik, yada tarihi bir filmin cekimine dusmus gibi :)
Henuz izlemedim ama Kore dizilerinden bizim ulkemizde de en cok tutulan birkac tanesi sarayda gecen, tarihi hikayelerdi iste onlar bu saraylarda cekilmis.






Bahcede koruma degisimini izledikten sonra sarayin anakapisina dogru ilerleyip gezimize basladik.
Bu saray Seul'de bulunan 5 saraydan en buyuguydu. Zaten saraylarin cogu da ya basa gelen yeni kral tarafindan yapilmis, ya da savaslar sebebiyle diger saray oturulamayacak hale geldigi icin yenisi yapilmis.



Sarayin tumu ahsaptan yapilmaydi ve eski dokuyu oldukca iyi korumuslar. Ozellikle binalarin veya giris kapilarinin catilarindaki iscilige, detaylara, renklere bayildim. O eski dokunun yani sira binalarin birbiriyle uyumu ve renkler harikaydi. Dedigim gibi insan gezerken kendisini zamanda yolculuk yapmis gibi hissediyor...




Sanirim bu yolculukta en fazla fotografini cektigim sey kapilar oldu. Onlarca kapi fotografi cektim :)


Baska bir kapi daha :)
Yetmedi bu kapinin onunde bol bol poz verip fotograf cekindik kocakisisi ile. Fotograflar icin harika bir fon olusturuyordu.



Ilk avluyu gectikten sonra ana taht binasina ulastik. Binalar sirayla ic ice avlularin bahcesinde bulunuyor zaten, once ana taht odasi, sonra bir digeri, sonra bir digeri ve sonra kralin sahsi binalari... gibi devam ediyordu. 
Binalarin cogu bosaltilmis aslinda, o donemlere ait pek birsey kalmamis, yalnizca ilk birkac taht odasinda eski mobilyalar ve kralin tahti falan vardi. Ama ne yalan soyleyeyim bizdeki saraylari gezip Osmanlinin taht odalarini filan gordukten sonra bunlar pek bir gosterissiz gorundu gozumuze :)


Her binanin disinda duran bu comlek gibi seyi de diger uzakdogu deneyimlerimize dayanarak sunak veya tutsulerin yakildigi yer zannettik ama degilmis. Meger bunlarin ici su doluymus. Eski Kore inanisina gore gokten gelen ates tanrisi yeryuzune ve bu binalara yaklasirken o suyun uzerinde kendi yansimasini gorup, korkup kacarmis. 
Su anda bunlarin icinin su dolu olmasinin sebebi geleneklere saygidan mi yoksa herhangi bir yangin karsisinda ilk etapta mudahale etmek icin mi bilemedim, zira binalarin hepsi ahsap ve en buyuk tehlike tabii ki yangin! Dolayisiyla da her yeri yangin dedektorleri ve sonduruculerle donatmislar - bazi fotograflarda gorursunuz zaten.


Burasi da az once bahsettigim ana taht odasi. Pek bir karanlik ve eski pusku gorundu gozume ne yazik ki. Zaten anladigimiz kadariyla yanginlar ve savaslar (ozellikle Japonlarin istilasi) dolayisiyla eskiye dair pek de birsey kalmamis, hatta saraylar bile neredeyse tamamen yandigi icin yenilenmis bastan asagiya.


Sonrasinda da ic ice gecmis diger avlulardaki diger bolumleri gezdik. Dedigim gibi once taht odalari, daha ic kisimlarda kralin calisma odasi, yatak odasi, gunluk isleriyle ilgilendigi diger binalar vardi...


Avluyu cevreleyen bu binalarin cogunun ici bosaltilmis, ozellikle kapilarin camlarin kenarina tirmanip iclerine baktim :))




Burasi da kralin kisisel dairesiymis. Pek bir mutevazi degil mi?


En cok ilgimi ceken seylerden biri bina iclerindeki kapilar oldu. Uzakdogunun panel kapilarina alisti gozum aslinda ama cogu surgulu falan olurdu. Buradakiler kapidan cok paravan gibiler, metal halatlarla binanin tavanina tutturmuslar acmak icin.









Dedim ya bol bol kapi ve cati cektim diye :)
O kadar cok detay, o kadar renkli ayrinti vardi ki kendimi deklansore basmaktan alikoyamadim her seferinde...












Biz sarayi gezerken bir yandan da Koreli ogrenciler de geziyorlardi. Su asagida gordugunuz anaokulu ogrencilerine bayildim :) Herseyi birakip oturup onlari izledim ve fotografladim bir sure. Ogretmenleri hepsini bir araya koyup poz verdirmeye ve fotograf cekmeye calisiyorlar ama ne mumkun! Pek miniciktiler her biri ayri telden caliyordu :)) 
Birde bazilari uzakdogulularin poz verme klasigi olan parmaklariyla "V" isareti yapmiyorlarmiydi :)





Gunesin altinda gezinmekten yorulmusken ufacik bir golun ortasina yapilmis Pagoda benzeri bu bina beliriverdi birden karsimizda. Herhalde kral burada baliklari yemliyor olsa gerek :)))
Saka degil goletin ici kocaman kocaman Japon baliklariyla doluydu. Bizde geziye devam etmeden once biraz golgede soluklandik.




Saray fotograflarda arkada gordugunuz tepenin yamacina yapilmis. Avlular ve bahceler ic iceydi. Her seferinde bir avludan bir digerine gecilerek farkli farkli bolumlere ulasiliyor. Ilk binalar daha cok taht odasi falan gibi kralin resmi isleri icin kullanilan ust seviye binalarken gittikce daha cok gundelik kullanima dair binalar haline geliyor. Birde ayriyetten kraliceye ve tahtin varisi prens ve prenseslere, ve hizmetlilere ayrilan bolumlerde var. 

Goletin ardinda kalan bolum sarayin tamamindan farkli renklerde ve daha "maskulen" insaa edilmis. Burada da yine hem krala hem de kraliceye ait ayri bolumler vardi. Her bir avlu kendi icerisinde ufak bir sokak gibi zaten...





Daha sonradan insa edilmis bu bina ise daha cok Cin mimarisinin ozelliklerini tasiyormus - kendisini hissettiriyor zaten. Ben en cok canli turkuaz rengine bayildim :)








Burasi da sarayin icinde sirf comlekler icin ayrilmis bir bolumdu! Tamam anladik Kore mutfagi onemli, tursular ve diger fermente yiyecekler agirlikli ama sirf canak comlek icin koskoca sarayda bir yer ayrilmasi garibime gitmedi degil :)




Isin en kotu yani biz bu kisma varmadan biraz once comlek yapimi ile ilgili bir gosteri varmis onu kacirmisiz. Ustalarin yerel kiyafetleri ilgincti, keske comlekleri nasil yaptiklarini da gorebilseydik!
Ancak sonuna yetistik :(



Oradan cikip sarayin ic duvari boyunca yuruyerekten gezmedigimiz son kisima dogru ilerledik...


Zaten geriye pek fazla birsey kalmamis, bu son bina da kralin yabanci ziyaretcileri agirladigi, konuklarina davet verdigi binaymis...


Artik iyiden iyiye sizlamaya baslayan ayaklarimiz ve guruldamaya baslayan midemizi goz ardi edemeyip oradaki cafe'ye attik hemen kendimizi. Zencefilli ve tarcinli, buz gibi ve harika bir serbet aldik kendimize. Birde Kore'nin geleneksel tatlilarindan "Hangwa" nin tadina baktik hemen. Sekli kadar lezzeti de yerindeydi tatlinin, pek bir begendik :)


Dinlenip birseyler atistirirken de cevrede geleneksel kiyafetler giymis gezinen insanlari seyrettik. Nerden geldi bunlar gosteri falanmi var derken farkettik ki yan tarafta geleneksel kiyafet muzesi varmis oradan kiraliyorlarmis :)


Birazcik kendimize geldikten sonra yine sarayin icinde yer alan Ulusal Halk muzesine dogru yola ciktik.


Muzeye girer girmez Japon bir fotograf sanatcisinin Kore ile ilgili bir fotograf sergisi karsiladi bizi...
Tek kelimeyle muhtesemdi! Fotograflarin herbiri birbirinden guzeldi, zevkle gezdik.


Sonrasinda da sergideki post-it duvarina biz de ilistirdik notumuzu :)


Muzenin cogunlugunda Kore gelenekleri ve gundelik yasam hakkinda geleneksel bilgiler anlatiyordu. Hatta cogu olay icin de ozellikle modelleme yapmislar ki dil sorunu oldugu icin bizlerin anlamasini cok daha fazla kolaylastirdi bu durum.
Soylememe gerek bile yok sanirim, tum detaylar, kiyafetler oldukca ilgincti...



Mesela burada geleneksel bir Kore dugununun nasil yapildigini anlatmislar.
Bu erkek tarafi...


Bu da kiz tarafi...


Bu da bizim "gelin alici" dedigimiz gelin almaya gelen konvoy...


Ve gelini aldiktan sonra icinde tasidiklari tehtirevan gibi sey. Oyle kucucuktu ki gelin icine nasil sigiyor sasirdim!


Koreliler anne babalari 60 yasina basinca ozel bir kutlama yapiyormus - 65 de olabilir tam emin degilim :))
Ve bu kutlama icin de herbirinin ozel bir anlami olan bir suru yiyecek hazirliyorlarmis. Asagida gordugunuz kule seklindeki seylerin hepsi iste o kutlama icin hazirlanan yiyecek kuleleri. Oldukca ilgin degil mi?


Ve bu da meshur "4 kollu" yani tabut :) Ama Korelilerinki 8 kollu ve pek bir suslu.


Sanirim muzede en sevdigim kisim burasi oldu; Kimchi yapilisini ve farkli kimchi turlerini anlatan minik minik modellere bayildim :)





Muzeden iyice pilimiz bitmis bir sekilde ciktiktan sonra birde baktik ki cocuklar bahcede cember ceviriyorlar. Ben hayatimda hic cember cevirmedim dedigimi duyan kocakisisi aa nasil olur hadi hemen ceviriyoruz deyince yorgunluk falan kalmadi attik kendimizi oyun bahcesine cember cevirdik bir muddet :))

Sonrasinda kalan son enerjimizle muzenin hemen yanina kurulmus "eski Kore kasabasi" na goz gezdirdik. Orjinaline uygun olarak kucuk bir sokak kurmuslar, berberi de var, restorani da, terzisi de... Oldukca guzel ve orjinaldi.





Aksam cokmeye basladiginda kalan son enerjimizi de tuketmis ve acliktan yamulmus halde kendimizi hemen sarayin yakinindaki "Insadong" caddesine attik. Sansimiza ayaklarimiz bizi en guzel caddelere en guzel restoranlara cikardi zaten tum Seul gezimiz boyunca :) Onun icin cok fazla dolanmaya gerek kalmadan harika bir Kore restorani bulduk.


Dedim ya sansliydik, cok net anlamamis olsak da el yordamiyla harika bir menu ismarladik :)
Ve boylece ilk "Bulgogi" deneyimimizi de gerceklestirmis olduk. Bulgogi incecik incecik kesilmis, (sanirim) tavada kavrulmus bir et yemegi. Ama en guzeli yaninda gelen tum diger yiyeceklerdi.



Tofulu bu haslamaya (beancurd stew) kocakisisi bayildi - ki tofudan nefret eder - bu kadar mi lezzetli olur bir yemek :)


Yemegin yaninda gelen yesillikler cesit cesitti, hayatimizda gormedigimiz kadar cesitli ve degisik yaprak yedik. Bu arada bu yapraklarin getirilis amaci yemegin yanina salata olsun diye degil! Bu yapraklarin icine bir miktar bulgogi ve diger mezelerden koyup, yapragi sarip sarmalayip oyle yeniyor :)
Restorandakiler ilk etapta biz becerebilirmiyiz diye endiseli gozlerle baktilar ama bilmezler biz Singapur'dan antremanliyiz :)) Hapur kupur hic zorluk cekmeden usulune gore yedigimizi gorunce kendi halimize biraktilar tabii :)))


En cok da pirince bayildim - halbuki haslanmis pirincten gina gelmisti :) Pirincin icine ufak siyah mas fasulyelerinden haslayip koymuslar, farkli ve cok guzel bir aromasi vardi pirincin! Sanirim biz bunu "Bad Love" dizisinde de gormustuk :)
Kore usulu pirinc kaplari, cubuklari ve uzun ince kasiklari da ayri bir guzeldi.


Ve yemegin yanina ek olarak gelen mezeler...
Bakiniz alt solda daha once de bahsettigim ufacik ufacik baliklar, gumus baligi diye geciyor bunlar minicik minicikler uzak doguda herseyin icine katiyorlar. Sag ustte lahanadan yapilmis bol acili Kimchi ve sol altta da daha once bahsettigim Pimpinella adindaki cicegin yapraklari.


Uzun zamandir boylesine guzel yemek yememis, boyle ziyafet cekmemistik sanirim. Ikinci gunde de Kore mutfagi bizden tam not alip kalbimizi kesinlikle fethetti :))

Yemek sonrasi yavastan otele dogru yururken ne elimiz ne agzimiz bos durdu tabii! Eh yemegin yanina tatli lazimdi :) Insadong caddesinde bir yandan yuruyup bir yandan da cevreye bakinirken gozumuz bol bol bagirisip birseyler satan bir dukkana takildi. Ellerindeki kadayif gibi sey ne acaba derken saskin bakislarimizi gorup basladilar anlatmaya. Megerse bu tatli kralin mutfagindan cikma bir tatliymis. Bir tutam bal'i once halka sekline getiriyor sonrada nisastanin da yardimiyla onlarca kez sarip uzatip incecik incecik, kadayif gibi bir tatli haline getiriyorlar. Sonrada bunun icini findik, fistik, badem doldurup sariyorlar.
Eh o kadar anlattilar almamak olmazdi, hem bizim krallardan neyimiz eksik dayanamayip bir kutu aldik hemen :)



Tam ucbes adim atmistik ki omrumuzde gordugumuz en garip ve sacma sapan sekilli dondurmayla karsi karsiya geldik :) Boru seklinde yaptiklari sekerli bir hamurun icini dondurmayla dolduruyorlardi :)
Bir daha nerde buluruz bir deneyelim dedik, dayanamayip bunu da aldik :))
Tadi oldukca guzeldi hani :)



Yorgunluktan dizlerimiz titrer, yemekten patlamak uzere bir halde otele vardik. Ha bu arada yolda buldugumuz manavdan her biri yarim kilo buyuklugunde yarma seftalilerden almayi da ihmal etmedik tabii :D
Kac yillar var Bursa seftalisi yememisiz... Yillar sonra seftali bulmusuz, hemde Bursa seftalisi tadinda, eh olsun o kadar oburlugumuz :)) Yillar sonra Hanoi'de yesil erik yedik, seftali yemek de Seul'e kismetmis ;)

Iste boyle bol gezmeli ve yeme-icmeli gezimizin ilk iki gununu ancak anlatabilmis durumdayim. Daha geriye 3-4 gun kaldi, yavas yavas yazarim artik :)
Buraya kadar bayilmadan okuyup bitiren varsa ne sahane, gecmis olsun simdiden ;)

*****
 
2. bolum icin buraya, 3. bolum icin de buraya tiklayiniz :))

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails