Wednesday, December 28, 2011

Bu yilin son yazisi

Aslinda daha yazilacak onlarca konu vardi aklimda bak sunu da yazayim unutmadan diye, hatta yazilmis ama son rotuslari yapilamadigi icin yayinlanamamis aylardir bekleyen niceleride :)
Eh tembelligimden az yazmisim bu yil umarim onumuzdeki yila aradaki farki kaparim :))

Yeni yil sezonu girince ve hazir bol bol tatil de varken yilbasi kurabiyesi yapmadan olmaz dedim ve sivayip kollari girdim mutfaga.
Sonuc budur...


Nicedir heves ediyordum royal icing (Turkcesini bilen varsa beri gelsin ben bilemedim :D) ile kurabiye suslemesi yapmaya, yilbasi bahanesi oldu yani ;) Tariflerin meraklisi varsa suraya alalim.

Bu arada gecenlerde tarif ararken ve o sayfadan bu sayfaya, o blogdan bu bloga atlarken biryerlerden bir televizyon programina denk geldim. Hangi kanal ve hangi sunucu hatirlamiyorum, eski manken yeni sunucu versiyonlarindan birseydi programi sunan hatun kisi. Biraz izledim ucundan, baktim ki boyle agzini yaydira yaydira "kuki" (cookie) demezmi yillarin kurabiyesine. Seytan dedi carp iki tane agzina yuzune! tovbe tovbe... Yahu kimse bunlara demiyormu Turk kanalinda neyin nesiymis kuki, sen ne bicim sunucusun diye!
Ne alaka simdi bu demeyin, aklima geldi anlattim iste :)
Tamam sakinim :))

Efendim biz yilbasi kutlamasi icin komsuya kadar geciyoruz, malum Singapur mahalle arasi kadar yer ve metrekare basina dusen insan sayisi biraz fazlaca oldugu icin bize ara ara geliyorlar, bizde careyi oraya buraya kacmakta buluyoruz :)))
Sebebi budur "tükkani" erkenden kapamamin :D

Simdiden herkese saglik, huzur, mutluluk dolu guzel bir yil ve eglence dolu bir yilbasi diliyorum...
Yeni yilda hersey gonlunuzce olsun :)

Monday, December 26, 2011

Bir uzak dogu sacmaligi daha: Rojak

Rojak sozcugu ilk etapta kulaga Kurtce bir sozcukmus gibi gelse de degil :)
Tabii belki kurtcede de karsiligi vardir orasini bilemiyorum, varsa da umarim sacma sapan birsey kufur mufur degildir :))

Rojak Malezya, Endonezya ve Singapur menseili bir cesit tatli, yok yok tatli degil salata, veya salata da degil yemek...
Aman her neyse iste, oyle acayip birsey ki hic kimse bir kategoriye sokamamis, herkes ayri birsey soyluyor :)

Bizim bu acayip seyle tanismamiz arkadaslar vasitasi ile oldu. Onceki yazilarimda da bahsetmistim bol bol platform oyunlari oynadigimizdan. Iste bu oyunlari oynadigimiz arkadaslarimizdan bir cift gecenlerde bize geldiler yine oyun oynamak icin. Is cikisi ve gec bir saat oldugu icin yanlarinda yiyecekleri ile geldiler. Yemegin sonuna birde tatli getirmisler.

Yemekten sonra dediler ki "bu Singapur'a ozel bir cesit yerel tatli, adi da Rojak, haydi tadina bakin"... Birde uyardilar "biraz aci ama dikkat" diye! Adi ustunde tatli! degilmi bu neden aci oluyor sasirdik tabii. Birde tadina baktik ki aman evlerden irak boyle yiyecek!!
Icinde ne var diye sordugumuzda aldik agizimizin payini, sayiyorum icindekileri kusmayin sakin zira biz bunu yemek zorunda kaldik! kusanlardan blog sahibesi sorumlu degildir :)) Icinde kizarmis ekmek ve tofu parcalari (buradaki ismi beancurd, tofudan ne farki var hala ogrenemedim bana sorarsaniz hepsi ayni ve igrenc), meyvaparcalari, salatalik ve soya filizi var. En onemli kismi ise sosu imis!! Sosu karides ezmesi ve sosu, soya sosu, en acisindan chili (cili biberi) ve limon suyu iceriyormus!! En ustunde de yer fistigi parcaciklari var!
Icindekileri saydiklarinda anladik tabii o igrenc balik tadinin ve kokusunun kimden geldigini!

Tam buralarin adetlerine, yiyeceklerine ve garipliklerine alistik derken yeniden sacma sapan birsey cikiyor karsimiza agzimiz acik kaliyor :/
Simdi siz dusunuyorsunuzdur yenirmi o sey diye :D Evet yeniyor ne yazik ki, hatir icin bizde yedik mecburen, daha dogrusu tadina baktik tadi aciymis deyip devam etmedik ama hatir icin yedigimiz kacinci igrenc sey bu ben bile unuttum artik sanirim :)))

Haydi tatlidan anlamiyorsunuz bari adini tatli koymayin, yemek deyin olsun bitsin!! Zaten uzakdoguda tatli kulturu neredeyse hic yok. Cikolatadan anlamiyorlar, zaten cok fazla sekerli diye de yiyemiyorlar!! simdi essek hosaftan ne anlar diyecegim biraz fazla agir kacacak...
Sut ve sut urunleri iklim ve cografya sebebi ile pek bulunmadigi icin de sutlu tatli gibi bir anlayislari da yok. Burada tatli sinifina sokabilecegimiz yegane sey jole ve jole benzeri seylerle yapilmis yerel tatlilar. Onlar da hic bizim kalemimiz degil yine :/ Bizdeki tatli anlayisinin yanindan bile gecemiyor buradaki tatli adi altindaki seyler.

Halbuki tatli dedigin soyle olur :))


Yilbasi dolayisiyla yine uzun bir haftasonu tatili vardi ama havanin azizligine ugrayinca evde kapali kaldik yine. Havaya ne olduysa su son 15 gundur deliler gibi yagiyor, ne musonmus bitmedi yahu fenalik geldi!

Eh evde kapali kalinca ben geleneksel olarak yine kendimi vurdum mutfaga, uzun zamandir aklimda olan bir tarifi denemeye.
Ve karsinizda "cake pop" larim :)
Turkcelestirmeye calismayacagim zira uygun bir karsilik bulamadim. Tarifi bakerella'nin sayfasindan. Gerci onun yaptiklarinin yaninda benimkiler oldukca sonuk kaliyor ama daha acemiyim idare edin sizde ;)

Tarife dair kucuk bir not duseyim merak eden olursa; ici icin sade kek yaptim. Kekin kocakisisinden kurtarabildigim kismini :))) ufalayip icine tuzsuz krem peynir ve biraz erimis tereyagi ekledim. Hamur haline getirip top top ayirdiktan sonra dolapta dondurdum. Sonrasinda da cubuklara takip eritilmis cikolataya ve sekere buladim.
Hem sunumlari ve gorunusleri cok guzel hemde cayin yanina harika gidiyor, tek lokmada bitiyor :)


Bunlarda gecenlerde beyaz truff yapmaya kalktigimda krema'nin ayarini kacirip cok sivi yaptigim icin icine biskuvi ufalamak sureti ile yaptigim cikotoplar :)))
Baktim cakepop lari bloga koyunca bunlarin boynu bukuk kaldi haydi onlar eksik kalmasin da koyayim dedim :)

Herkese tatli tatli bir hafta diliyorum ;)

Saturday, December 24, 2011

Kambocya - Siem Reap 2.Bolum

Neredeyse bir ay oldu doneli ben hala daha bitiremedim bu gezi yazisini. Bu yil bitmeden yazayim da ayip olmasin :)


Nerede kalmistik?
Ilk iki gunu tamamladiktan sonra hergun gun dogumu izleyemeyecegimize tuktukcuyu ikna edip sabah 7.30 da bulusmak uzere sozlesmistik en son... Sabah tuktukcumuz bizi otelden almaya geldi yine erkenden. Ucuncu gunun programinda "grand circle" denilen yine Angkor Thom alanindaki bazi tapinaklar ve cevredeki diger tapinaklar vardi.

Sabahin serinliginde tuktukla seyahat etmenin zevki de bir ayriydi. Hatta biz bu tuktuk isini oyle sevdik ki bu kez kocakisisi ile Singapurda da tuktuk olsa da ise tuktukla gitsek ne guzel olur diye hayiflanip durduk :)
Bakiniz asagidaki fotograf tuktuk yolculugumuz sirasinda cekilmis bir fotograf. Bizim gibi diger turistlerde koltuklarina kurulmus keyifle tapinaklara dogru yol aliyorlar o guzel sabah esintisinde :)


Ilk duragimiz Preh Khan isimli tapinakti. Angkor Wat veya Bayon kadar buyuk ve gosterisli olmasa da oldukca guzel bir tapinakti. Kismen yikilmis olsa da ic kisimlari oldukca ilginc motiflerle ve koridorlarla doluydu.




Yine bol bol her an yikilacakmis hissi veren koridorlarda kaybolup, tarihe dokunduk parmaklarimizla...





Ve artik cok da sasirmadigimiz, tanidik gelmeye baslayan goruntulerden biri. Tapinagin koridorlarinda henuz okul cagina gelmemis bir cocuk. Kocaman guzel gozleriyle urkek urkek bize bakiyor, cantamizdan cikardigimiz bir avuc sekeri gorunce gozleri guluyor...


Tapinagi gezmeyi bitirince cikistaki gol veya golete gozumuz takildi birden. Oldukca buyuk bir baraj goluymus megerse, cevredeki pirinc tarlalarini sulamak icin su tutuyorlarmis burada. Eski zamanlarda da bu tapinagi yaptiran kral buradan suya giriyormus yuzmek ve serinlemek icin.


Bir sonraki duragimiz Neak Pean tapinagi. Tapinaga ulasmak icin bataklik gibi bir goletin uzerine yapilmis ahsap bir yoldan yurumek zorunda kaldik. Sanirim yurudugumuz mesafe 200-300 metre falan ama ahsap yol iki kisinin yanyana zorla sigacagi kadar ve suya dusersek herhangi bir hayvan kapmasa pislikten orada oluruz zaten :)) Kocakisisi ile nerden dustuk buraya, burasi ne bicim bir yer diyerekten tapinaga ulastik ki birde ne gorelim, tapinak asagida gordugunuz suyun ortasindaki tas yiginindan ibaret. Sirf bunu gormek icin mi bunca eziyeti cektik kendimizi sivri sineklere yem ettik diye soylene soylene geri donduk tabii :)


Siradaki tapinak Ta Som tapinagi idi. Onceki yazimda bahsettigim Ta Prohm tapinaginin kucuk bir versiyonu gibiydi, ayni sekilde agaclar tarafindan ele gecirilmisti.



Dedigim gibi artik gozumuzun yavastan alismaya basladigi goruntulerden biri bu... Daha okul cagina erismemis kucuk cocuklar ellerinde kartlar veya baska turistik nesneler, gelip gecen turistlere birseyler satmaya calisiyorlar. Halleri icler acisi ne yazik ki :( Ustleri baslari pejmurde, ayaklarinda hicbirsey yok. Burada neredeyse tum cocuklar yalinayak geziyorlar, tozun topragin icinde oylesine buyuyorlar. Ben omrumde bu kadar cok ayagi ciplak, hatta tamamiyla ciplak gezen cocuk gormedim.


Bizi gorunce hemen ellerindeki kartlari satmaya calisiyorlar. Dedigim gibi henuz okul caginda bile olmadiklari halde Ingilizce cumleleri oldukca iyi ogrenmisler, maksat turistlere birseyler satabilmek.
Seyahate hazirlik sirasinda yaptigimiz en akillica seylerden biriydi bavulumuza kocaman bir torba seker koymak, gezi forumlarindan birinde okumustum her yerde onlarca kucuk cocuk dolu oldugunu. Her tapinagin cevresinde onlarca cocuk var hakikaten turistlere birseyler satmaya calisan. Ama cantamizdan cikan sekerleri gorunce herseyi unutup cocuk oluyorlar yine :) Bizim icin oldukca siradan olan, belkide gunluk hayatimizda yuzune bile bakmadigimiz ufacik sekerlerin Kambocyada ki cocuklari boylesine mutlu etmesi inanilmaz. Ve sanirim Kambocyada ki en unutulmaz anilarimizdan biri cocuklara seker dagittigimizda sanki dunyanin en guzel hediyesini almiscasina isildayan kucuk yuzlerini gormekti.

Iste o anlardan ve onlarca cocuktan biri daha, kocaman guzel gozleri hala daha aklimizda...


Yavastan enerjimiz tukenirken bir sonraki tapinaga East Mebon'a dogru yol aliyoruz. Tapinaklarin genelinden farkli yapisi olan East Mebon bir gun once gun batimini izlemek icin gittigimiz Pre Rup tapinagini andiriyor.




Tam yorgunluktan, tapinaklarin icini disini gezmekten ve merdiven tirmanmaktan iyice bittigimiz anda tuktuk soforumuze daha gezecek cok yer varmi diye soyleniyoruz ki siradaki tapinagin bu gunluk son tapinak oldugunu soylemesi ile rahatliyoruz. Son tapinak Prasat Kravan isimli kucucuk bir tapinak. Toplamda uc kucuk binadan olusan tapinagin sadece ortadaki binasinin acik olmasi, diger iki odanin bakim ve tamire alinmis olmasi gezme konusunda isimizi kolaylastiriyor :)) Ortadaki ana binaya, daha dogrusu odaciga girince anliyoruz ki burasi aslinda bir sunak. Yani eskiden bu tapinakta bol miktarda kurban veriliyormus. Kurban deyince bizim alistigimiz gibi koc falan degil tabii, insanlar kurban ediliyormus.





Ucuncu gun tapinak turlarini iyice yoruldugumuz icin planlanandan daha erken tamamlayip kendimizi sehir merkezine attik hemen. Oncelikle "Pub street" de birseyler yiyerek kendimize geldikten sonra yakinlardaki "Old Market" i gezerek yerel markette neler var neler yok goz gezdirmek istedik. Daha dogrusu bir bakalim nolur israrlari ile kocakisisini surukledim pazar yerine :)) Pazar alani oldukca pisti acikcasi. Sebzeler ve meyvalar da iyice uzakdogu kulturune alismis bize pek de degisik ve ilginc gelmedigi icin cok fazla dolasmadan ayrildik market alanindan. En cok dikkatimizi ceken cay ve baharat dukkanlari oldu. Cay satan standlardan birinden kurutulmus "lemon grass" yani limon otu aldik birtek. Iyi ki de almisiz, geldigimizden beri kurutulmus limonotlu siyah cay iciyoruz, inanilmaz guzel bir aromasi ve kokusu var limon otunun.



Ayni gun biraz otelde dinlendikten sonra aksam ustu yine tuktuk soforumuz gelip bizi otelden aliyor. Istikamet Tonle Sap golu ve floating village (yuzen koy).

Bu sefer Angkor Wat ve Angkor Thom'un tam tersi bir istikamette, sehrin daha once hic gitmedigimiz yollarinda buluyoruz kendimizi. Ama gittigimiz yollara yol demek icin bin sahit lazim. Zira bizde boyle yola patika falan ancak denir. Ilerledikce etraf daha sakinlesiyor, binalar ve insanlar seyreklesiyor ve bir sure sonra kendimizi iyice issiz sesiz yollarda ilerlerken buluyoruz. Dedigim gibi patika aslinda, ama ne patika. Bir yandan cevrede gordugumuz yoksulluk ve sefaletten gozlerimiz yuvalarindan ugrarken, diger bir yanda tuktugun icinde nereye gittigimiz belli olmadan toz toprak icinde yol alirken kocakisisi ile birbirimize sormaya basladik tabii ki her zaman oldugu gibi "biz nereye gidiyoruz? yine nasil bir ise bulastik? acaba saglam cikabilecekmiyiz bundan da?" diye...
Zira ilerledigimiz yol oyle feci ki tuktuk icinde ziplaya ziplaya tum ic organlarimizin yer degistirmesi yetmezmis gibi, yuttugumuz tonla toz da cabasi! Tabii bu sirada ortaligin iyice tenhalasmis olmasi, olan birazcik medeniyetten de iyice uzaklasmis olmamiz iyice tirsmamiza yol acmiyor degil. Hirlisi var hirsizi var, uc kurus icin canimizdan olmak var, tuktukcu da gayet iyiydi acaba numarami yapti bunca zamandir, ya manyagin tekiyse ya bizi kaciriyorsa... seklinde milyonlarca psikopatca dusunce geciyor o anda insanin aklindan. Kolay degil dunyanin bir ucunda, kimsenin dogru duzgun bilmedigi bir cografyadayiz, hani bisey olsa kimsenin ruhu duymaz :))


Bu arada saka gibi baska bir durum daha var, tuktukcunun kullandigi motor arkadaki araca daha dogrusu bizim oturdugumuz kisma dandik bir civi ile bagli. Hatta yolculuk sirasinda o civi yerinden cikar gibi oldukca tuktukcu iceri itiyordu eliyle :)) Oyle dandik, oyle uyduruk bisey ki anlatamam! Bakiniz asagida cekmeye calistim tam adamin sirt kismina gelen yerdeki seyden bahsediyorum, oyle cok zipliyorduk ki yollarda adam gibi net cekememisim ne yazik ki :))
Yani diyecegim bir yandan da gozumuz civide, ya yerinden firlarsa ve motor bir yana biz bir yana savrulup ucarsak diye! Hatim indirmeye devam tabii ki yine :) Gezilerde basimiza bisey gelince normalde hic olmadigim kadar dindar ve agzindan dua eksik olmayan biriyim :D Korkunun boylesi!


Tabii biz bir yandan korkudan tiriklarken, bir yandan da cevreye saskin gozlerle bakiyoruz. Gordugumuz sey tam anlamiyla Kambocya'nin gercegi; sefillik, garibanlik, fakirlik, pislik...
Bu fotograflarda gordukleriniz yerli halkin yasadigi evler aslinda, hani baraka veya hayvan barinagi falan degil. Cogunlugu boyle derme catma, sazdan kulubelerde yasiyor, ahsap bile degil evleri.
Ama bizi en cok carpan, saskina ceviren sey o kosullarda bile soylenmemeleri, hallerinden memnun oluslari ve gercekten icten, sicacik gulen yuzleri. Iste bizi bu ulkenin insanina gercekten asik eden en onemli gerceklerden biri bu sanirim...



Yolculugun ilk baslarinda burusmus suratlar ve korku dolu bakan gozlerle birbirimize sarilmis ilerlerken, aradan gecen dakikalarda artik iyice alisip ve hatta sinirlerimiz gevseyip katila katila guluyoruz kocakisisi ile tuktugun arka koltugunda. Hatta bir ara tuktukcu bile ne oldu bunlara der gibisinden donup bakiyor bize :)))

Yaklasik 45 dakika 1 saat tuktukla facia yolculugumuzdan sonra Tonle Sap golunun kiyisina ulasiyoruz. Yolculuk her ne kadar riskli, korkutucu, bilinmez olsa da doga da bir o kadar fazla guzelliklerini siraladi o gun onumuzde sagolsun :) Piril piril bir aksam ustu gunesinde gol manzarasi gorulmeye ve cektigimiz eziyete kesinlikle degerdi.


Golun kiyisindaki iskeleden balikci teknelerinden birine atlayip ve golun ic kisimlarindaki yuzen koye dogru ilerledik. Maksat hava kararmadan yuzen koye ulasip, oradaki hayati gormek ve sonrasinda da golun ortasinda gunesin batisini izlemekti. Nedense burada gunes dogusu ve batisini izlemek, turistlere izlettirmek gibi muhim bir olay var, o yuzden uykusuz surunup gunesi biz dogurup biz batirdik Kambocya gezisi boyunca :))


Yuzen koy gordugumuz en ilginc yerlerden biriydi. Tamamen suyun uzerine yapilan yuzen barakalardan olusuyordu. Kimisi eski teknelerden bozma, cogunlukla derme catma barakalarda yasiyor insanlar. Dedigim gibi fakirlik ve garibanlik yine diz boyu ama inanilmaz bir sekilde mutlu ve huzurlu yasiyorlar insanlar. Ve onlari oyle gorunce insan sorgulamadan edemiyor, herseyimiz oldugunu zannediyoruz ama acaba gercekten herseyimiz varmi diye...




Neyse efendim ben yine cok fazla psikolojik cozumleme ve ic hesaplasmalara girmeden geziyi anlatmaya devam edeyim :)
Biz tabii agzimiz acik bir sekilde, gordugumuz herseye inanamaz gozlerle bakarak, zihnimize kaziyarak, o da yetmedi fotograflari ard arda siralayarak yuzen koyun merkezine dogru ilerledik balikci motorumuzla.

Bu arada tuktuk soforumuzde bizimle gelmisti tabii, sagolsun bir nevi rehberlikte yapti bize ve her turlu detayi anlatip bilgi verdi bol bol. Mesela yuzen bir kiliseleri bile varmis burada :) Ayrica yuzen bir polis istasyonlari da varmis. Genelde golde balikci teknelerinden dolayi kazalar oluyormus tipki trafik kazalari gibi. Kaza sonrasi kim sucluysa onun teknesini daha dogrusu sandalini ikiye bolup yarisini kazada sandalini kaybedene veriyorlarmis :))) Bunu ogrenince cok gulduk, aslinda inanamadik ta ilk basta nasil olur oyle sey diye. Ama sonradan baktik ki ortalikta yarim sandallar yuzuyor :D


Koyun merkez kisminda ozellikle turistlere yonelik buyukce bir kisim var, baraka mi desem tekne mi desem ne desem bilemedim. Iste oraya yanastik ve indik. Iner inmez de bu asagidaki yaratiklarla karsilasmamiz bir oldu. Megerse timsah ciftligi varmis burada, derileri ve eti icin yetistiriyorlarmis. Eh gol olur da timsah olmaz mi! Ama isin ilginci bu hayvanlar kucuk bir paravanla golun sularindan ayrilmislar, hani biri kacsa sonuc ne olur tahmin etmesi hic zor degil. Birde turistlere timsahlari gostermek icin yaptiklari bu havuzumsu yerin uzerinden yurumek zorunda kaldik, hani yurudugumuz tahtalardan biri kiriliverse bittigimiz andir, saniyede parcalarlar eminim!


Timsahlarin tepesinden hizli hizli uzaklasip ic kisma ilerledik. Ic kisimda turistler icin hazirlanmis, bol miktarda timsah eti servis eden! bir restoran da vardi. Ayni zamanda buradaki koyluler balikcilik yaptiklari icin, balik ciftliginde isler nasil yuruyor, yerli halkin kullandigi yerel balik yakalama duzenekleri nelerdir falan diye bol bol bilgi verdi tuktukcumuz bize yine.


En cok ilgimi ceken seylerden biri yagisli sezonda golun seviyesi yukselirken, kurak sezonda neredeyse sularin tamamen kurumasi oldu. Inanilir gibi degil, neredeyse golun tamami kuruyup zemin yesermeye basliyormus ve insanlar zemine ayak basabiliyorlarmis kurak sezonda. Iyiki en sicak sezonda degil de yagislarin yeni bittigi bu aylarda gelmisiz diye sevindik tabii haliyle, yoksa yuzen koyu boyle goremeyecektik.



Etrafta dolanip bol bol resim cektikten sonra yavastan balikci teknemize dogru yollandik gun batimini kacirmamak icin. O sirada tam onumde ne goreyim begenirsiniz, birkac cocuk ellerindeki yilanlari boyunlarina dolamislar ortalikta dolaniyorlar!! O korkuyla bir an yerimden ziplayip hizlica kenardan sivistim haliyle, ama hani biraz daha dikkatsiz olsam kesin yilanla burun buruna gelmis ya kendimi golun pis sularina atmis yada yilana sokturmustum! Ne diyeyim bunu da ucuz atlattim :)
Guvenli bir mesafeye sivisinca hemen yilana sarilmis poz veren kizin resmini cekmeyi de ihmal etmedim tabii :))


Iste bu da agzimizi acik birakan bir diger ilginclik. Insanlar bildigimiz legenlerde yuzuyor suyun ustunde. Eh gol olunca haliyle sokakta yurur gibi yuruyemiyor kimse ama kucucuk bir legenin icinde evindeki koltukta otururcasina hareket eden cocuklari ve hatta koskoca kadinlari gormek insani gercekten hayrete dusuruyor :)






Hersey o kadar ilginc, oyle buyuleyici ve inanilmazdi ki kendimi daha once hic okumadigim bir hikaye kitabina dusmus gibi hissettim resmen. Hava iyice kararmaya baslarken istemeyerek de olsa yuzen koyden ayrilip golun ortasina dogru yol aliyoruz. Eh ne de olsa gece oldugunda bu koyde kalmak gibi bir sansimiz yok, zaten bizim de oyle bir istegimiz yoktu, sonucta deli dolu ve macera duskunu olabiliriz ama bu bizim icin bile biraz fazla :)


Ve hayatimizin ilklerinden birini daha yasayarak, golun ortasinda, doganin o sakin sessizliginde gunesin batisini izledik. Herseyden uzak, sessiz, golun orta yerinde sadece biz... Angkor Wat ta gunesin dogusunu izlemek kadar unutulmaz ve guzel bir aniydi bu da :)


Gunesi batirdiktan sonra iyice karanliga kalmamak icin balikci teknesinin burnunu geldigimiz istikamete cevirdik hemen. Bu arada kocakisisi hayatinin ilklerinden birini daha yasayip tekne kullandi orada. Bir muddet onun kullandigi teknede yol aldik yani :)


Gunun sonunda iyice yorgunluktan tukenmis bir halde donduk otelimize. Tabii o gittigimiz gibi bir yoldan gecenin karanliginda nasil donduk hic bilmiyoruz ve anlatmiyorum bile. Sadece hala daha buradayiz ya sukrediyoruz halimize :))
Ucuncu gunu yorgun ama dolu dolu bitirdikten sonra ertesi gun sabah 4.30 da bulusmak uzere soylestik tuktukcumuzla. Sebep malum yine biryerlerde gun dogusunu izleyecegiz :)

Sabahin kor karanliginda surunerek yataktan cikip, el yordamiyla kiyafetlerimizi giyip yollara dusuyoruz yine :) Zifiri karanlikta gun dogumu izlemek icin istikamet Phnom Bakheng, aslinda Phnom Bakheng dagi da deniliyor, neden boyle dediklerini anliyoruz sonradan. Bu sefer allahtan el fenerimiz yanimizda. Ama el fenerini yanimizda olusuna inat oyle bir yerde bulduk ki kendimizi anlatamam. Zifiri karanlik bir yol kenarinda durdugumuzda once kocakisisi ile birbirimize bakistik yine, ne isimiz var burada diye. Zira ortalikta bir tane bile insan yok. Tum turistler ve tuktukcular baska yone gidiyor orada durmuyor bile. Bu kez tuktukcu da bizimle gelip yolu gosterdi yoksa zaten biz yolu hayatta bulamazdik.

Sabahin o saatinde tuktukcu onde biz arkada, elimizdeki fenerin isiginin kendini bile aydinlatamadigi kadar karanlik bir yolda soluk soluga ilerliyoruz. Soluk soluga olusumuzun iki sebebi var ilki tuktukcumuz tazi gibi cikti kostur kostur tirmaniyor tepeyi ona yetismeye calisiyoruz. Ikincisi de o zifiri karanlikta sagdan soldan surekli cat cut sesler geliyor, ne oldugunu gormedigimiz icin korkudan tirikliyoruz yine :) Tabii gunes dogunca ayni yoldan indigimizde gorduk ki aslinda karanlikta tirmanmak daha iyiymis cunku o sesleri cikaran hayvanatin bir kismi maymunlarmis! Hani yilan, ciyan, bortu bocegi saymiyorum bile. Yine verilmis sadaka sonucu herhangi bir hayvana yem yada hedef olmadan kurtuldugumuza seviniyoruz :)) Hele hele ayni yolda gordugumuz orumceklerin boyutunu anlatamiyorum bile!

Neyse bunca eziyetten sonra soluk soluga ve titreyen bacaklarla en tepeye yapilan tapinaga ulasiyoruz :) Bunu yaptiran kral hakikaten deli olmali yada zaten kral oldugu icin bizim gibi dag kedisi misali tirmanmiyordur bu yolu, kendisini birilerine tasitiyordur kesin. Ama o kadar tepeye tirmanmamiza hakikaten degiyor gunesin dogusunu izlemek :)
Uzakdogunun o mistik ve huzur veren havasini sanirim encok Kambocya'da hissettim. Ama sebebi oyle mistik ortamlar, tutsuler, cevrede gezen monklar falan degildi kesinlikle. Doga oylesine el degmemis, oylesine saf ki henuz sabahin o saatinde cevrede onlarca katli binalarin golgesi olmadan, ise gitmek icin erkenden uyanmis insanlarin ve araclarin sesleri olmadan mutlak sessizlik ve yalnizlik icinde gun dogusunu izleyebilmek bu huzurun tek sebebi.


Yeni dogan gunun renkleri ve guzelligi de cabasi ;)


Gunesin dogusunu izledikten sonra yolda kahvaltimizi edip yolumuza devam ediyoruz. Ilk duragimiz cok fazla bilinmeyen, oldukca da koylerin arasinda bir yerde bulunan Banteay Samre tapinagi. Yol uzerindeki koylerden birinde birkac dakikaligina durdugumuzda ugradigimiz evlerden biri asagidaki... Buyukanne ile torun evin altindaki bos alanda birseyler yapiyorlar. Burada evler mutlaka direkler uzerine yapiliyormus, maksat muson sezonundan ve su baskinlarindan korunmakmis.


Sabahin korunde kalktigimiz icin Banteay Samre tapinagina ulastigimizda sabahin henuz erken bir saatiydi tabii. Daha ortalikta birtek turist bile yokken zevkle gezdik tapinagi. Hatta birtek turist degil bizden baska bir allahin kulu yoktu koskoca tapinakta. O yuzden cocuklar gibi eglendik, her yere girip ciktik, koridorlarda kaybolduk yine bol bol, duvarlarin tepesine tirmandik :)) Sanirim en eglenceli tapinak gezilerimizden biri buydu. Tapinaklari gezmek icin en uygun saatler kesinlikle sabah saatleri. Hem o dinginlik ve sessizlik ayri bir huzur veriyor insana hemde bol bol fotograf cekilebiliyor ortalikta insanlar dolasmazken :))





Asagidaki ic ice gecmis heykel gibi sey de Budizm ve Hinduizm'de kadinla erkegi temsil ediyormus, eh pek de fena bir benzetme sayilmaz.






Banteay Samre'den sonra yol uzerinde Landmine museum yani mayin muzesi varmis, tuktukcumuz ugramayi isteyip istemedigimizi sordugunda ugrayalim dedik. Iyi ki ugramisiz Kambocya tarihi hakkinda, ozellikle Kizil Khmerler hakkinda bol bol bilgi sahibi olduk. Okuduklarimiza, izlediklerimize inanamadik resmen, bu insanlarin tarihinde acidan baska hicbir sey yok ne yazik ki :(
Insani oldukca zorlasa ve canini acitsa da gorulmesi gereken yerlerden biriymis bu muze kesinlikle.



Uzunca bir yolculuk sonucunda Banteay Srei tapinagina ulastik. Bu tapinak kadinlar tapinagi diye biliniyormus. Aslinda yakindan bakinca anlamak hic de zor degil. Tapinagin her yerinde inanilmaz detaylar, islemeler ve suslemeler var. Ayrica tapinagin rengi de kullanilan malzemeden dolayi kirmiziya calan guzel bir renk, hatta bazi yerlerde bu tapinak icin "pembe tapinak" deniyor, tam benlik :))








Kadinlar tapinagini da gezdikten sonra Kbal Spean a dogru yola ciktik. Kbal Spean Hindu ve Budist insanlar icin kutsal sayilan ve en tepesinde bir selalenin bulundugu bir tepeymis. Aslinda tepeden cok kucuk capli bir dagdi diyebiliriz veya biz o yorgunlukla en tepeye kadar tirmandigimiz icin bende oyle bir intiba birakti :) Ama bayagi bayagi ormanlik bir alandi. Sabahin korunde kalkip tirmandigimiz tepe yetmezmis gibi buraya da tirmandik. Tepeye tirmanmak da neredeyse yarim saatimizi aldi.


Yolda gordugumuz kirmizi isaretli agaclarin ne oldugunu tuktukcuya sordugumuzda aldigimiz yanit oldukca sasirticiydi tabii. Hala daha Kambocya'da doseli binlerce mayin varmis, zaten bunu yolda ugradigimiz mayin muzesinde de duymustuk. Hala daha doseli ve aktif binlerce mayin varmis cevrede. Kolsuz bacaksiz insanlarin bu kadar cok oluslarina da sasmamak lazim tabii haliyle.
Iste bu kirmizi isaretli agaclar da cevrede mayin var buraya fazla yaklasmayin demekmis!!



Tirmandikca aslinda dagin tepesinde, ormanin icinde bir yerlerde oldugumuzun farkina vardik tabii. O anda aklima gitmeden once kocakisisine "yok yahu bisey olmaz gidip Kambocya ormanlarina dalacak halimiz yok ya!" dedigim geldi tabii. Ayrica asagi indigimizde ogrendik ki tuktukcunun bizimle gelme sebebi yol gostermek, rehberlik etmek falan degilmis aslinda. Hali olurda yilan falan sokarsa aninda mudahale edebilmek icin gelmis, hangi yilan isirmasina hangi ot iyi geliyormus bildigi icin!! Bunu duyunca yorum dahi yapamadik tabi!




En tepede selale ve sularin olusturdugu havuzlar vardi. Cevredeki kayalara cesitli dini figurler kazindigi ve sular da buralarda havuzlar olusturdugu icin bu sular kutsal kabul ediliyormus. Hatta insanlar iyi sans icin, sifa bulmak icin buraya tirmanip bu sulardan iciyor veya bu sularda yikaniyorlarmis.



Bu magra benzeri yer ise Budist rahiplerin gelip gunlerce ac, susuz meditasyon yaptiklari yerlerden biriymis.



Sanirim tepede ilgimi ceken yegane sey doganin guzelligi ve heryerde ucusan kelebekler oldu :)


Sonrasinda ogle yemegi icin mola verip kalan son tapinaklari da gezmek icin yola koyulduk. Yine kirsal alanlara ve koylere dogru yol aldigimiz icin bol bol yerel halki ve yasamlarini gozlemledik yolda.



Biz cevreyi saskin ve merakli gozlerle izlerken pirinc tarlasinda calisan koyluleri gorunce tuktukcumuz durdu ve bize pirinclerin nasil toplandigini gostermek istedi. Pirinc toplayan koylu kadinlarin yanina gittigimizde nasil pirinc toplanacagini gosterdiler, birde baktim ki kocakisisinin elinde orak gibi bir alet pirincleri yoluyor :) Kocakisisi icin bir ilk daha!


Sonrasinda yolda mandalarini otlatan bir grup kucuk cocugun yaninda durduk cantamizda kalan son sekerleri de onlara vermek icin.



Ve aksam ustune dogru gunun ve aslinda gezinin son tapinagi Rolous Grup da bulduk kendimizi. Ama o kadar bitip tukenmistik ki cok fazla birsey hafizamizda kalmadi acikcasi. Veya gunlerdir tapinak gezmekten artik her baktigim bina tapinak gibi gorunmeye baslamisti bana :))



Hele hele su son merdivenleri tirmanmak beni bitirdi :)


Son gunu de boyle tamamladiktan sonra otelimize donduk. Biraz dinlendikten sonra tekrar bulusmak ve daha once brosurunu gordugumuz yetimhanedeki gosteriyi izlemeye gitmek uzere tuktukcuyla sozlestik.

Aksam ustu tam da gosteri baslamak uzereydi biz gittigimizde. Hani yetimhaneler hep bakimsiz ve kotu olur ama soz konusu Kambocyada ki yetimhaneler olunca durum hepten icler acisiydi. Gorduklerimiz karsisinda sok olduk. Baraka bile demeye dilimizin varmadigi birkac klubeden olusan bir yerdi yetimhane. Meger bu yetimhaneyi bir hayirsever elindeki yegane evini ve arabasini satip kurmus. Yaklasik 70 kusur cocuga bakmaya calisiyorlarmis devletin hicbir yardimi olmadan sadece yapilan bagislarla. Yetimhaneye ek gelir olsun diye de cocuklar yerel danslarin yapildigi bir gosteri hazirlamislar. Cocuklarin bir aylik yiyecek masraflari cogu insanin hic dusunmeksizin tek kalemde kiyafete, uste basa veya onemsiz bir seye harcadigi bir miktar. Ve isin en aci yani insanlar bunun farkinda bile degiller :(
Gozlerimiz yasli bogazimiz dugum dugum izledik gosteriyi, aglayamadik bile cocuklari uzmeyelim diye. Gosteri sonunda onlarla resim cekindik ve tam ayrilirken aralarindan iki tanesi bizimle kapiya kadar geldiler. Hic tanimadiklari insanlara boylesine sarilmalari, "tesekkurler geldiginiz icin, yine gelin tamam mi" deyisleri hala daha gozumun onunden gitmiyor ve bogazimi dugum dugum ediyor.

Dedim ya kalbimiz Kambocya da kaldi diye. Iste hala daha o yetimhanenin kapisinda bana sarilan ve yine gelin tamam mi diyen o ufacik kizda aklim...


Geziyi eglenceli eglenceli anlatirken pek de eglenceli bitiremedim ne yazik ki. Lakin gezi bizim icin de boyle son buldu ve bizde aynen boyle icimiz buruk bir sekilde ayrildik Kambocya'dan.

Gitmeden once oldukca arastirma yaptim, yolculukta yardimci olacak onemli ve paylasmak istedigim bazi detaplari verip bitireyim bu yaziyi da burada.

Kambocya'ya dair notlar;

- En basta da soyledigim gibi tuktukcumuz harikaydi. Hikayesini duyunca hayrete dustugumuz insanlardan biri daha. Gectigimiz yili ailesi ile birlikte sokakta gecirdigini ama simdi is bulabildigi icin cok sansli oldugunu anlattiginda en dogru secimi yapip onunla gezdigimize cok memnun olduk. Hem verdigi fiyatlar diger tuktukculara gore daha ucuzdu hemde tum gezi planini bizim istegimize gore o duzenledi, tavsiyelerde bulundu. Gorecegimizden cok daha fazlasini gorduk sayesinde.
Olur da Kambocya gezisi dusunen olursa diye mail adresini buraya yazayim, ismi Seila; sengseila_2006@yahoo.com
Kesinlikle tavsiye ederiz kendisini ;)

- Kaldigimiz oteli de (Parklane hotel) kesinlikle tavsiye ederiz, hem sehre yakin hemde tum personeli ve servisi ile inanilmaz iyi bir oteldi. En onemlisi de tertemizdi!

- Kambocya vizesini almak hic de umdugumuz kadar zor degildi, havaalanindan kolayca aliniyor ulkeye giriste.

- Bahsettigim yetimhanenin linkini de vereyim, ulasmak isteyen olursa diye; www.acodo.org

- Son olarak gitmeden en cok aklimiza takilan sorular Kambocya ya gitmeden asi olmak gereklimi ve sitma olma riski varmi sorulariydi sanirim. Asi olmak gerekli degil, en azindan Siem Reap icin ama kesinlikle sivrisinekler onemli bir sorun ve doktorlar malaria yani sitma icin ilac kullanimini tavsiye ediyorlar. Malaria tabletleri gitmeden bir hafta on gun once icilmeye baslanmasi gereken tabletler. Aslinda bizim gibi usengec ve isini son gune birakip eyvah napicam diyen turistler icin Malaron isimli gitmeden onceki gun ve orada bulundugunuz hergun icilebilecek yeni bir ilac var ama benden soylemesi keseye feci zarar veriyor. Zira biz ilac sirketinin arastirma gelistirme butcesine super bir katkida bulunduk tembelligimiz yuzunden. Miktar belirtmeyecegim ama haplari her yutusumda icim acidi resmen verdigimiz paraya, tabii sitma olmakta iyidir ama soyle de bir durum var ki bir tane bile sivri sinek isirmadan donduk biz. En guvenli yol uzun kollu, uzun bacakli kiyafetlerle, olmazsa sinek kovucu spreylerle korunmak. Yani siz siz olun onceden alinan tabletlerden alin ve butcenizde muthis bir delik acmayin ;)

Sanirim bu kadar...

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails