Friday, March 23, 2012

Isler bitmiyor hayat akip gidiyor

Bloga yazmak icin icim gidiyor ama yazamiyorum. Bloglari okumak icin de icim gidiyor ama okuyamiyorum… Bir hafta on gundur kafayi kirmis sekilde gunduz iste, gece evde calisir haldeyiz. Tum okuma yazma enerjimi de isle ilgili konulari okuyup yazmaya yonelttigim icin bloga ve kendime birsey kalmiyor :( Ama bugun itibariyle zinciri kiriyorum :)

- Iki haftadir kendimizi islerin esiri ettigimiz icin bu haftasonu kendimizi ayak masaji ile odullendiriyoruz, cumartesiyi iple cekiyoruz :)

- Gecenin bir yarisi kocakisisi not yaziyor “sen ve ben ne cok calismisiz ayni masada…” diye, bir nota bakiyorum bir halimize; eskiden kitap defterleri yayardik masanin ustune simdi bilgisayarlar yayilmis… Birlikte gecen yillari sayip mutlu oluyoruz…

- Yetmezmis gibi birde grip olup yatiyorum iki gun yatak yorgan! Olmadik zamanlarda hastalanmazsam olmaz zaten!

- Ev icin yeni kiracilar geliyor birde onlarla ugrasiyoruz!

- Klima bakimi icin servis ayarliyoruz gelmiyorlar mal gibi bekliyoruz! Klimacilar gelmeyince firsattan istifade kendimizi kacamak bir kahvalti ile odullendiriyoruz :)

- Cilek yiyoruz mutlu oluyoruz :)

- Eskiciler gibi kutu topluyoruz :)

- Is temposu tam anlamiyla hafiflemeden onumuzdeki hafta “tasinma” olgusu da hayatimiza giriyor tam cift katli ekmek kadayifi oluyoruz!

Sessizlik muddetince bizden haberler boyle…

Simdiden guzel bir haftasonu diliyorum herkese ;)

Thursday, March 15, 2012

Kitaplarim

Yenileri geldi bile ben eskileri yazana kadar...
2011'in bitisinden beri yazacagim bu yaziyi, uc ay olmus daha da bekletmeyeyim yazayim topluca. Aslinda okudugum kitaplari tek tek alinti yaparak yazmayi seviyorum ama yazin bizimkilerin gelisi ile kavustugum bu kitaplari colde susuz kalmis bedevi gibi bir dikiste okudum. Arada mola verip yazi yazmaya firsat kalmadi, durum boyle oldu :)
Bu yazi biraz uzuncana bir yazi olacak simdiden soyleyeyim, eh soz konusu kitaplar olunca baska birsey beklenmez tabii. 2011'in son aylarinda okunmus kitaplarim topluca poz verdiler asagida gordugunuz gibi :)


Khaled Hosseini'nin "Ucurtma Avcisi" var ilk sirada...
Acikcasi bekledigimi bulamadim bu kitapta, hatta biraz SIKILARAK okudum. Zannedersem bu yazarin "Bin Muhtesem Gunes" kitabini daha onceden okumus olmamin payi buyuk. Bin muhtesem gunes cok daha etkileyiciydi, gerek hikayesi olsun, gerek yazarin anlatimi ve ustaligi olsun... Sanirim yazarin ilk kitabi oldugu icin biraz daha basit ve hata doluydu kitap. Okumaya deger mi derseniz, yine de okunabilir derim ama Bin Muhtesem Gunes'i onceden okumadiysaniz :)


...Akisi ters bir irmak! Beraberinde kozalaklari ve kurumus, kahverengi mese yapraklarini surukleyerek bir tepeden yukari dogru akan, okyanustan uzaklasan bir irmak. Ters yonde akarak cocuklugun altin cagina, ilk aile hayatina yeniden kavusmaya giden bir irmak. Zamani tersine cevirmeyi, yaslilik ve yokolus yazgisindan kacis ozlemini simgeleyen olaganustu bir gorsel imge! Ernest butun hastalarinin icinde uyuyan sanatciya hayranlik duyardi hep; bilincdisi geceler ve yillar boyu illuzyon saheserleri ortaya koyan ruya yaraticisinin onunde hurmetle sapkasini cikarmak istedi...

...Marshal'in, babasiyla iliskisi hakkinda Adriana'ya soyledikleri ise yaradi - iyi ana baba olmanin, cocuklari ozerk birer birey olarak yasamaya hazirlamak, onlara ana babalarini terk edecek olgunlugu kazandirmak - demek oldugunu soylemisti. Adriana, hayatinda ilk kez, babasinin kendisine dayattigi sucluluk duygusunu benimsemek zorunda olmadigini anlamaya basliyordu...

"Nietzsche Agladiginda" ile beni de aglatan Irvin Yalom'dan harika bir kitap daha. Kendi hastalarinin hikayelerinden ve analiz notlarindan esinlenerek yazdigi bu kitabin profesyonel psikologlar tarafindan degerlendirmesi nedir bilemiyorum ama bir okuyucu olarak bende tam not aldi. Tam anlamiyla bir bas yapit demeliyim. Kitabi okurken insan kendi kendini elestirirken, hatta kendi hayatini sorgularken buluyor cogu noktada. Veya bazen anlam veremedigi ama yine de yillardir omuzlarinda anlamsizca tasidigi o yuklerin benzerlerini baska insanlarin da tasidigina sahit oluyor. Dedigim gibi tam anlamiyla bir bas yapit bence, son zamanlarda okudugum en keyifli kitaplardan biriydi.




...Birkac dakika sonra kapi acildi ve iceriye tepeden tirnaga karalar kusanmis, dinc ve dimdik, yasini kestirmesi zor bir adam girdi. Uzun boylu, ince kemikli, genis alinli, cevik yapiliydi. Sert hatli bir burnu, kapkara gozleri vardi. Hayli uzundu saclari, lule lule zulufleri gozlerine dusuyordu. Dunya malindan uzak durmak icin dilenen Kalenderiler ya da dunyevi payeleri elinin tersiyle iten Melamiler gibi, cemiyetin geleneksel yargilarina kulaklarini tikamis olmaliydi.
Bu beklenmedik misafiri gorur gormez, fevkalade bir kimseyle karsi karsiya oldugumu hissettim. Bakislarinda, tavirlarinda, vucudunu tasiyisinda, ne denli siradisi oldugunu eleveren nisaneler vardi. Bilmeyen birine mese palamudu alcakgonullu ve kirilgan gozukur. Halbuki, ileride donusecegi o magrur ve koskoca mese agacinin tasiyicisi, habercisidir. Tabii goren goze!...

...Aklin kimyasi ile askin kimyasi baskadir. Akil temkinlidir. Korka korka atar adimini. "Aman sakin kendini" diye tembihler. Halbuki ask oyle mi? Onun tek dedigi: "Birak kendini, ko gitsin!"
Akil kolay kolay yikilmaz. Ask ise kendini yipratir, harap duser. Halbuki hazineler ve defineler yikintilar arasinda olur. Ne varsa harap bir kalpte var!...

...Tanri kili kirk yararak titizlikle calisan bir saat ustasidir. O kadar dakiktir ki sayesinde hersey tam zamaninda olur. Ne bir saniye erken, ne bir saniye gec. Her insan icin bir asik olma zamani vardir, bir de olmak zamani...

Okumakta biraz gec kalmis da olsam, son yillarda okudugum en harika roman; "Ask"
Sanirim cogu okuyucu gibi benim de kalbime kazinan romanlardan biri oldu bu. Sems ile ilgili detaylari okudukca kendimi buldum sanki onda, gozu kara ve sozunu sakinmaz halini sevdim, bedelinin basiyla odenecegine sasirmadim nedense bu bedeli manevi olarak cogu kereler odemis biri olarak...
Boyle eserler kirk yilda bir geliyor, yillar gecse de izi hafizalardan pek silinmiyor. Kesinlikle kacirilmamasi gerekenlerden biri daha.





...Annemi oldurdum. Daha biraz once. Bu fena seyi yaptiktan sonra silahi annemin basucuna biraktim. Basindan vurmustum annemi. Kundura boyasi kadar siyah saclarinin dagildigi yastiginda bir gul acar gibi olmustu. Gozleri oyuncak bebek gibi acilmis, agzi aciyla aralanmisti. Bagirmamis, inlememis, sessizce olmustu. Onu oyle birakip odasindan ciktim...

...Hayatta bazen kirpiklerinizin golgesinden baska siginacak yeriniz olmaz. Herkes kotuluk yapar size. Bu boyle olmasina ragmen, orman, agaclar, sular, kuslar, gokyuzu ne kadar guzeldi. Mutlu olmaya dair bir umudum var benim. Avlanan ceylanlar son ana kadar yarali govdeleriyle dogrulup kosup kacmak, avcinin elinden kurtulmak isterler. Yaparlar da bunu. Yaralari ne kadar olumcul ve derin olursa olsun. Vurulup dustukleri yerden kalkip kacarlar. Yasadigim su hayatta, kirpiklerimin golgesi kadar bir yerde bile hayat kalmadi bana...

"Kirpiklerimin Golgesi" Sebnem Isisguzel ile ilk tanisma kitabim oldu. Gordum ki yazarin hakkinda yazilan tum o ovgu dolu yorumlar bosa degilmis. Kitabi okurken gozyaslarinizi, aci ve korku nidalarinizi tutamiyor, hayretinizi dizginleyemiyorsunuz. Yazarin kaleminden saf aci damliyor. Kocuk bir kizin gozunden yasananlari boylesine gercekci, boylesine net anlatisi inanilmaz. Okudukca iciniz aciyor ama kitabi bir yana birakamiyorsunuz. Tam anlamiyla bir ustalik eseri bence, Sebnem Isisguzel'in diger kitaplarini okumayi dort gozle bekliyorum simdi...




Siradaki bir diger kitap yine Elif Safak'tan; Firarperest. Oncesinde Ask gibi harika bir kitabi okumus oldugum icin mi yoksa baska sebeplerden mi bilemiyorum ama ben bu kitabi hic sevemedim. Hatta hayatta cok nadir olarak yaptigim seylerden birini yapip yarida biraktim, bitiremedim! Tamami koseyazilarindan olusmus bu kitap beni pek sarmadi, zaten hicbir kitabina kiyip birakamayan kucukkiz kardesin bu kitabi sorgusuz sualsiz bana birakisindan belliydi kitabin birseye benzemedigi :) Kitapta tek kayda deger sey cizimlerdi bence.



Benzer cumleleri okumakta pek gec kaldigim, Paulo Coelho'nun "Simyaci" si icin de soyleyecegim. Kitap bittiginde yasadigim tek kelimeyle hayal kirikligi idi! Sanirim bazi kitaplarin isimleri kendilerinden one geciyor zamanla, sonuc olarak da okurlarin beklentisi cok yuksek oluyor. "Divan" i okuduktan sonra Simyaciyi okumam da bir diger sanssizlikti sanirim, yazar ne anlatirsa anlatsin Divan'in yukselttigi citayi gecmek zordu o noktada. Pek bir cocuk kitabi gibi kaldi, sevmedim sevemedim, Simyaci ismine cok daha guzel bir kitap yakisirdi...





Son olarak da henuz memleketten kitaplarim gelmeden buradaki kitapcilardan aldigim, kapagina hayran kaldigim bu kitabi yazip bitireyim. Burada yasamanin getirisi olarak gittikce uzak dogu kulturune karsi artan bir merak ve ilgi olusmakta bende haliyle. Simdi cogu seyi daha iyi anlayip, tecrube edip, yorumlayabilmenin getirisi de var tabii.
"Balzac and Little Chinese Seamstress" (Balzac ve Kucuk Cinli Terzi kiz) 2011'in baslarinda alip okudugum bir kitapti. Mao yonetimini ve o zamanlarda yasananlari insanlarin hayatlariyla orguleyip oldukca ilginc bir dille anlatiyor kitap. Hic ilgi alanim olmadigi halde o zamanin tarihi ve politik olaylarina ilgi duyarken buldum kendimi kitabi okurken. Hic bilmedigim detaylara isik tutmasi da cabasi. Ilginc bir kitapti, Turkce cevirisi varmi bilmiyorum ama er yada gec olmasi lazim bence. Birde filmi varmis bu kitabin yeni farkettim, uzerinden cok gecmeden onu da izlemek lazim ki hersey tam yerli yerine otursun.

Simdilik benden bu kadar, neredeyse bir koca senenin kitaplarini tek yazida yazdim ya daha ne olsun degil mi :))
Neyse umarim digerlerini okudukca okudukca yazarim tek tek.

Wednesday, March 7, 2012

Memleket esintisi

Insan memleketinden binlerce kilometre uzakta olunca normalde gozune takilmayan ufacik seyler bile oyle kiymetli oluyor ki... yasamayan bilmez ne dedigimi :)

Sevdicegime kavustum sonunda :) Tabii sadece ona kavusmakla kalmadi bir suru ekstrasi da oldu yaninda :))) Oyle cok sey istemisim ki memleketten gelirken getirsin diye, bavul sirf benim siparislerimle dolup tasmis. Annem de sagolsun vur deyince oldurdugu icin eline ne gectiyse koymus pakete. Birde bu "korkusundan pek birsey gonderemedigi hali" imis! Hani kilo limiti yok yer bol desek butun Bursa'yi gonderirdi herhalde :)

Lakin tiryaki usulu kocaman ve incecik fincanlarima bayildim anacim, harikasin!
Hele hele tazecik cekilmis mehmet efendi ve yanina kestane sekeri yokmuydu... Iste ancak bu giderir insanin memleket ozlemini onbin kilometre oteden :)


Butun bir gun bayram yeri gibiydi burasi;
- Eristeler pisirildi, uzerine tazecik cevizler dovuldu...
- Kestane sekeri ile kahve keyfi yapildi...
- Yeni gelen onlarca kitabin herbiri tek tek karistirildi, mutlu etti.
- Benim yillar suren hasretimi gidermek amacli kocakisisinin getirdigi 5 paket eti cin yendi! Yok yok 5 paketin hepsini bitiremedim henuz, koklayarak yemekteyim :))
- Birde cayin yanina cekirdek citleyerekten memlekette yeni baslayan 80'ler dizisine bir goz atildi ki, guzel dizi yapmislar eskileri andik durduk butun gece...
Hepsi bir arada bana burada oldugumu unutturup hasretime bir nebze olsun ilac oldu :)


Memleket esintisi sadece kocakisisinin geri donusuyle degil esas Cuma gununden sevgili Leylak Dali'nin paketinin elime gecmesi ile basladi :)


Leylak Dali'm sagolsun "Cikolatali Krep ve Demleme Cay" kitabinin ismine bayildim diye usenmeyip kitabini taa buralara bana gonderip paylasma inceliginde bulundu, ilk firsatta cikolatali krep yapilip birde cay demlenecek yanina ve kitap oyle okunacak :)) Yanina birde Mine Sogut eklemis ki ne zamandir okumak icin can attigim "Bes Sevim Apartmani" ile tam cift katli ekmek kadayifi oldu :)) Tabii paketin en kiymetli parcasi antep fistigini unutmayayim! Su anda dolapta ozenle mideye inecegi gunu bekliyor.
Leylak Dali'm sagolasin, birtanesin ;)

Iste haftaya boyle baslamis bulunmaktayim, keske tum haftalar boyle guzel ve ozel baslasa :)

Friday, March 2, 2012

Uykusuz her gece...

Bir dizi izledim felegim sasti...
Hersey kocakisisinin beni yaban ellerde birakip memlekete gidisi ile basladi! (Burada caktirmadan adama yukleniyoruz ki sonradan soyleyecegimiz seylerden sorumlu tutulmayalim :D)

Aradaki dipnot: Bu arada kocakisisine de kocaman bir alkis lutfen kendisi dayi olmus bulunmakta ;)

Kocakisisinin memleket yollarina dusmesi ile bende bir zombi hali basladi sorma gitsin! Normalde yatagi gorunce uyuklamaya baslayan ben, yastiga basim degmeden uyuyan ben sabahlara dek ayaktayim ne uyku ne bisey. Uykusuzluk ve can SIKINTISINDAN ne yapacagim diye dusunurken kendimi K-drama (kore dizisi) izlerken buldum, ne tesaduf!

Su hayatta hicbirseyi yok ben yapmam diye buyuk konusup atip tutmayacaksin, eninde sonunda basina geliyor iste. Sen git dizi izleyenlere bir araba laf soyle sonra da kalk kore dizisi manyagi ol cik! olacak ismi bu!! Lakin dizi aramalarim sirasinda forumlarda ve internet sitelerinde dolanirken farkettim ki yalniz degilim. Yok yok 15+ yas grubundan ve gordugu her parlak cocuga asik olan genc kizlardan bahsetmiyorum :))))

Bu diziler hakikaten bagimlilik yapiyor insanda. Neden diye dusunurken farkettim ki (ic ses: uydurma forumlardan birinde biri yazmisti sende aa hakikaten oyle dedin sadece) kore dizilerinin kadinlara bu kadar hitap etmesinin tek sebebi saf aski anlatiyor olmasi! Evet kesinlikle katiliyorum bu fikre, kore dizilerinin en onemli noktalarindan biri askin elle tutulur gozle gorulur bicimde anlatilmasi ;) Eh genellikle hormonlarimizla degil duygularimizla yonetilen biz kadinlar icin bulunmaz nimet bu tabii. Izleyip izleyip asik oluyoruz, dizi boyunca agliyoruz guluyoruz, daha ne isteyelim ki :) Birde senaristlerin hakkini yememek lazim tabii oyle ilgi cekici senaryolar yaziyorlar ki ilk bolumden itibaren "amanin sonraki bolumde ne olacak, dur sonraki bolumun de basina bir bakayim" duygusu hic yakasini birakmiyor insanin :))) Tabii hakikaten iyi kore dizilerinden bahsediyorum, bazilari pek izlenecek gibi degil bir iki bolum sonra birakiyor insan. Bu dizileri sevmemin bir diger sebeplerinden biri de dizinin kisa tutulmasi, cogu kore dizisi 15 ila 25 bolum arasinda bitiyor. Yani bizdeki gibi yillar gectikce ebeveynlerin saclarinin beyazlamasina, oglan cocuklarinin sakalinin ciktigina sahit olmuyorsunuz :) Fazla uzatmiyor tadinda birakiyorlar.


Uzatmiyorlar derken ben uzattim yine :D Dizi anlatayim dedim yine bi cuval laf ettim :))
Gelelim dizi hakkinda konusmaya... dizinin adi "You're Beautiful" Turkce'ye nasil cevirdiler bilmiyorum.



Daha ilk bolumden saran, sonraki bolumleri izlemeyi iple cektigim dizilerden biri oldu bu dizi. Hatta bitince bosluga dustum. Zaten yayinlandigi yil cok buyuk sukse yapmis, 2009 dizisi ama hala buyuk ilgi goruyor.
Konusuna gelince... ikiz erkek kardesinin kiligina girerek bir muzik grubuna katilan Go Mi Nam adli kizin hikayesini anlatiyor. Muzik grubu yukarida gordugunuz elemanlardan olusuyor, en soldaki ufaklik ise dizimizin bas kahramani olan kiz.

Dedigim gibi su dunya da olmaz diye birsey yok, eskiden olsa "ay bunlar ne bicim tip, nasil sac boyle, erkek mi kizmi belli degiller" falan diyen ben simdi hic yadirgamiyorum hatta begeniyorum bile :) Insanoglu hakikaten ilginc!

Dizi veya grubun uyeleri hakkinda cok detayli bilgi vermeyip ozet gececegim. Dedigim gibi Go Mi Nam erkek kardesinin kiligina girip gruba katilan kizimiz. Grubun diger uyeleri Hwang Tae Kyung (Jang Keun Suk), Kang Shin Woo ve Jeremy hepsi nev-i sahsina munasir kisilikler :) Tabii bu isimleri boyle yazdigima bakmayin hepsini internetten kopyaladim, yoksa bu isimleri hatirlamak kim ben kim! Bu dizilerdeki en buyuk sorunum bu, ancak dizinin ortasinda isimlere alisiyorum kim kimmis diye :D

Hwang Tae Kyung (JKS) ile ilgili ekstradan birkac cumle yazmadan gecemeyecegim :)) Dizi bittikten sonra ogrendigime gore kendileri oldukca meshur bir sarkiciymis, hatta sadece Kore'de degil tum asya ulkelerinde yer yerinden oynuyormus! Her ne kadar dizinin basindan itibaren en sevimsiz ve nemrut karakter o olsa da dizinin ortalarina dogru su yanda gordugunuz gulumsemesi ile hakkinda dusundugum herseyi degistiriyor!
Tum insanlar boyle guzel gulse dunya cok daha baska bir yer olurdu! ben diyeyim :)) Daha da fazla konusmadan konuyu burada kapiyor ve susuyorum, daha da birsey demeyeyim zaten!



Dizinin en onemli artilarindan biri de muzikleri. Izledigimiz Kore dizilerinin muziklerine bayilan biz sanirim bu dizinin de muziklerini otomatik olarak dinleme listemize aldik bile :)) Bizdeki dizilerdeki gibi oyuncunun kafasi ayri, govdesi ayri, elleri ayri (bkz:Behlul) degil piyano veya gitar calarken! Oyuncularin hepsi, kizda dahil oldukca iyi sarkicilar, eh sonuc olarak da sadece gozumuzun degil kulaklarimizin da pasi siliniyor dizi esnasinda :)

Eh muzikleri bu kadar ovup sonrasinda parca eklememek olmaz ;)



Bir de vimeo versiyonunu ekleyeyim youtube calismayanlar icin :)

Without Words Ost.You're Beautiful-Jang Geun Suk from tippy on Vimeo.

Benim gibi K-drama'ya kafayi takmis olanlar mutlaka izleyin pisman olmazsiniz diyorum. Takmamis olanlar icinde iste firsat, bununla baslayin pisman olmazsiniz :)))

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails