Thursday, June 28, 2012

Bayiliyorum bu oyuna

Ne zamandir oyun yazisi yazmamisim...
Hele hele daha ilk goruste kartlarina vuruldugum bu oyundan bahsetmemem ne buyuk kayip. Fotograflari cekip yukleyeli aylar olmus halbuki, unutulmus kalmislar.
Kartlarinin her biri bir sanat eseri gibi, inanilmaz bir hayal gucunun eseri...
Oyunun adi Dixit, bir Fransizin elinden cikmis, zaten kartlarin uzerindeki resimlerde acikca belli ediyor bunu sanirim :)


Dedigim gibi daha ilk goruste vuruldum kartlari gorunce, mutlaka almaliyiz listesine girdikten az bir sure sonra da aldik zaten :))

Ancak biraz acele etmis oldugumuzu oyun elimize ulasinca farkettik ki! oyun en az 3 kisiyle oynaniyormus :)) Bizim evde ise kocakisisi ile benden baska kimse yok ki :) Oyunu hakkiyla oynamak icin bizimkilerin ziyarete geldigi tarihe kadar beklemek zorunda kaldik, iyiki de beklemisiz oldukca eglendik hep birlikte oynarken :))


Aslinda cok basit bir oyun, her oyuncu elindeki bir karti secerek ve karti gostermeden bir hikaye anlatiyor, veya sarki soyluyor, veya bir kelime soyluyor, her ne isterse... 
Daha sonra diger oyunculardan her biri anlatilan hikayeye en uygun ellerindeki karti kapali olarak veriyorlar ve deste karistiriliyor. Oyunun amaci deste yeniden acildiginda diger oyuncularin hikaye anlaticisinin elindeki karti bilmesine dayaniyor. Tabii herkes bilirse veya hickimse bilemezse anlatici kaybediyor ;)


Ailecek veya yakin dostlarla oynamak icin birebir bu oyun. Ozellikle ayni gecmisi, ayni zamani gecirdiginiz insanlarla bag kurmak ve hikaye anlatmak cok zevkli ve kolay oluyor.

Sanirim bizim ailece oynadigimiz zamandan en cok aklimizda kalan ve bizi en cok gulduren babamin anlattigi "nev-i sahsina munasir" garip hikayelerdi. Sonuc olarak kendi hayal dunyasinin salt ornekleri ile bizi saskina cevirdi, kartla hic mi hic alakasi olmayan hikayeler anlatip bizi afallatti :) Birde ustune "ee hic biriniz bilemediniz ben kazandim" diye iddia etmezmi :)))


Tum desteden sadece birkac ornek...





Dedigim gibi kartlar harika, her birinden ne hikayeler veya ne anilar cikiyor...
Sizde bakin bakalim kimbilir ne hikayeler gelecek akliniza ;)

Wednesday, June 27, 2012

Hatiralik

Gezdigimiz her yerden ufak bir hatira aliyoruz, o ulkeye ozgu, gezdigimiz gordugumuz yerleri animsatacak...

Lakin hala daha gezici oldugumuz ve bir evimiz olmadigi icin de oyle herseyi alamiyoruz, cunku eninde sonunda tasinma, eninde sonunda esyalari ne yapsak fasli bizi bekliyor :) Eh dogal olarak da alabilecegimiz en ilginc ve en ufak seyleri almaya dikkat ediyoruz.

Bu pecetelikler de Meksika gezisi sirasinda aldiklarimiz. Tipki yerel insanlarin kiyafetleri ve ayaklari seklinde tasarlanmislar bayildik :)

 

Meksika'da cogu hediyelik esya tabak canak seklindeydi, hepsi boyle rengarenk, otantik. Zor tuttum kendimi hepsini almamak icin, sadece bunlarla yetindim iki gunluk yolda kirilirlarsa uzulurum diye.

Birde kendimize ozel yaptirdigimiz Maya takvimimiz var ki, onu da bir ara eklerim artik...

Monday, June 25, 2012

Kirpinin Zarafeti

... Kapici dediginiz Alman ideolojisi'ni okumaz, dolayisiyla Feuerbach uzerine on birinci tezi soyleyemez. Ustelik, Marx okuyan bir kapicinin gozu ister istemez yikiciliktadir. Bu kapicinin kendi ruhunu yuceltmek icin okuyabilecegi hicbir burjuvanin kafasindan gecirmedigi bir munasebetsizliktir...

Baslangic paragraflarindan biri...
54 yasinda, yasamak icin ust tabaka zenginlerin bulundugu bir apartmanda kapicilik yapan Renee'nin hikayesini anlatiyor. Gercekte kapicilik kisvesinin ardina saklanmis, hayatta okumaktan, sanattan, felsefeden baska bir amaci olmayan bir kadin Renee. Kitap ise onun yolunun apartmana yeni tasinan "Bay Ozu" ve hayatin anlamini bulma cabasindaki "Paloma" ile nasil kesistiginin hikayesi.

Oncelikle sunu belirteyim ki felsefe agirlikli kitaplar hic benim tarzim degildir (Ihsan Oktay Anar kitaplari haric) okumam, okuyamam.
Zaten okulda da felsefe dersim icler acisiydi :) Oldum olasi soyut gerceklik degil somut gercekliktir beni tatmin eden. Ama nedense bu kitap ile ilgili oylesine harika yorumlar okudum ki almadan, okumadan edemedim...
Ki bu birinci yanlis!

Kitaba baslamak icin tatil zamanini, sahile serilip dalgalari izlerken ruhumun ve bedenimin en uzaklarda oldugu bir zaman dilimini sectim ki...
Bu da ikinci yanlis!
Tatilde en kafa yormayan, en kolay okunan kitaplar tercih edilmelidir. Yani en azindan bu kural gecerlidir benim icin her zaman :)

Sonuc olarak kitap elimde surundu :( Ki birkac hafta oncesinde kocakisisi diyordu sen ne hizli okuyorsun kitaplari diye. Kitap yarim birakmayi sevmedigim icin zorladim okumaya. Ancak ilk 70-80'inci sayfadan sonra biraz daha okunabilir bir hal aldi. Ilk bolumlerdeki agir felsefik ve edebi aciklamalar oldukca yordu beni. Her gun ha biraktim ha birakacagim seklinde okudum.

Sonlara dogru okunabilir hal aldi, hikaye ilerlemeye basladi.
Kitap oyle carpici bir sonla bitti ki, "iyi ki okumusum cektigim eziyete degdi" dedirtti!

Kitabi okurken Paloma ile ilgili bolumleri her okuyusumda ister istemez kucuk kizkardes geldi aklima, ne kadar benzesiyorlar "hayati sorgulayan" aceleci ve naif tutumlari yuzunden.
Sonuc olarak okumaya deger bir kitapmiydi, degerdi.
Kimseye tavsiye edermiyim, kufur yememek icin etmem :) Her koyun kendi bacagindan asilir, zoru seven, felsefe, edebiyat ve sanat duskunleri okusun ;)

Ve kitaptan sevdigim cumleler...


...Ben, yapilacak tek sey oldugu kanisindayim: Dogma nedenimizi bulmak ve bunu elimizden geldigince iyi, butun gucumuzle, okuz altinda buzagi aramadan ve bizim hayvan dogamizda tanrisallik oldugunu sanmadan yerine getirmek. Olum bizi alacakken yapici birsey yapmakta oldugumuz duygusuna ancak o zaman variriz. Ozgurluk, karar, irade, butun bunlar kuruntudan ibarettir...


...Insanin acgozlulugu! Arzulamaktan vazgecmeyiz, hatta bi bizi yuceltse ve oldurse bile. Arzu! Bizi tasiyan ve carmiha geren odur. Bizi onceki gun kaybettigimiz ama gunes dogdugunda yeniden bir fetih alani gibi gordugumuz muharebe alanina hergun yeniden tasir. Yarin olecekken, un ufak olmaya mahkum imparatorluklar insa ettirir bize. Sanki bu imparatorluklarin pek yakinda cokeceklerini biliyor olmamiz, onlari simdi insa etme acligimiz icin onem tasimazmis gibi sahip olamayacagimiz seyi istemenin imkanini bize esinler...

Friday, June 22, 2012

Dayanamadim aldim :)

Kendi kendine hediye alan ilginc bir insanim :)

Fotograf cekmeye olan duskunlugum fotograf kursuna gittikten sonra iyice artinca buldugum her firsatta fotograf makinalari, cekim detaylari ve lenslerle ilgili seyleri arastirir oldum.
Tabii ki maksat yeni ve daha kapsamli bir fotograf makinasi almak.

Emektar fotograf makinam her ne kadar idare ediyor olsa da daha iyi bir makina ve lensler ile cok cok daha iyi fotograflar elde edebilecegimin farkina varmam da etkili sanirim yeni makina bakma kisminda :)

Acele edip sonra aa bu da varmis dememek icin de aylardir makinalar ve lenslerle ilgili bir dolu sey okumusumdur tabii :))

Bu arastirmalar sirasinda karsi karsiya geldim bu guzelliklerle...
Canon 24-105 lens!

Simdi diyeceksiniz fotograf makinasi alinmadan lens alinirmi diye :)))
Isin ucunda ben varsam her turlu sey beklenir :)
Lakin isin asli su ki bu lens gorunumlu seyler aslinda kahve fincani :)

Nasil gercekciler anlatamam :)

Siparisi verdigimden beri hevesle bekliyordum, sonunda geldi de ilk cayimi biricik fincanimdan ictim.
Cok mutluyum coook :)



Ileride olurda Canon 24-105 lensini de alirsam iste o zaman sorun yasayabilirim hani, hangisi lens hangisi fincan diye :)
Allah vere de lensin icine cay, kahve koymaya kalkmasam o zaman :)))

Monday, June 18, 2012

Meksika gezi notlari 2 - Tulum


Sira geldi Meksika gezimizin ikinci yarisini anlatmaya…
Ilk yariyi kacirmis olanlari buraya alalim :)




Cancun’da isleri tamamladiktan sonra biraz kafa dinlemek maksatli, biraz da baska yerler gormek maksatli kendimizi birkac gunlugune Tulum sehrine attik. Tulum Cancun’a 2,5 saat uzaklikta birbaska kiyi sehri, ancak Cancun kadar turistik ve kalabalik degil. Tulum ozellikle kafa dinlemek isteyenlerin, balayi ciftlerinin kacis yeri imis, bembeyaz upuzun sahiller, kucuk kucuk oteller veya bungalovlar ve bol bol sesizlik…
Yorucu bir yildan sonra en cok aradigimiz seylerden biri sakin ve sessiz bir ortam olunca hemen atladik, biraz kafa dinleyelim diyerekten.

Sabah erkenden Cancun otogarina attik kendimizi. Bir yandan endiseli bir yandan da heyecanliyiz Meksika’da yollara dusup bilmedigimiz bir istikamete dogru yolculuk yaptigimiz icin. Oncelikle sunu soylemeliyim ki otobus garinin bizdeki kucuk sahil kasabalarinin otogarlarindan farki pek yok :) Meksika’nin (veya o yorenin) en buyuk otobus firmasi ADO’dan aldigimiz son dakika bileti ile apar topar otobuse binip yola cikiyoruz. Otobus soforu dahil ingilizce bilen kimse yok, zaten yol boyu ispanyolca bir amerikan filmini anlamadan izliyoruz :) Otobuste bizden baska turist de yok! Hani yanlis bir yerde insek veya zorunlu birsey sormamiz gerekse hicbir umut yok! Iste o zaman keske biraz ispanyolca ogrenseydim diye icimden gecirmiyor degilim, hem ispanyolca da oldukca eglenceli bir dile benziyor…
“Haydi bakalim yine kalkistik birseylere sonumuz hayir olsun” diyor ve Meksika da bilinmeze dogru yola cikiyoruz kocakisisi ile :)

Yolda "Playa del Carmen" de (bir diger kiyi kenti) durup yolcu indir bindir yaptiktan sonra toplamda 2,5 saat sonra Tulum'a variyoruz. Tulum sanirim burasi diyerekten ve soforle cat pat anlastiktan sonra Tulum olduguna kanaat getiriyoruz tabii :))) Otogar hic de otogar gibi degil, sanki mahalle arasin otoparki gibi biryer olunca tabii sasiriyor insan :) Lakin saskinligimizi cabuk atlatip hemen ilk taksiyle kendimizi kalacagimiz otele atiyoruz.



15 dakika icinde kalacagimiz otele variyoruz, hatta otel degil bungalov. Sanirim biz Gili’de basimiza gelenleri ve yasadigimiz bungalov macerasini cok cabuk unutmusuz ki boyle bir seye cesaret etmisiz yine. Tarih tekerrurden ibaretmis! Biz akillanmayiz! Yine gecelerimiz odaya girip cikan kertenleri ve devasa boyuttaki bocekleri kovalamakla geciyor! Ancak ben iyice alistimmi ne eskisi gibi ciglik atmadan sessizce kaciyorum en musait koseye, kocakisiside kovaliyor onlari :))))



Bungalov’dan baska birsey arasak zaten pek yok Tulum’da, onun icin zaten ortalik sessiz sakin, doga hic el degmemis gibi…
Kertenler ne kadar tedirgin etse de deniz ve kumsal da o kadar mutlu edip huzur veriyor... Eh her guzel seyin bir bedeli var tabii :)



Uc gun boyunca kendimizi deniz kiyisina atip dinleniyoruz, egleniyoruz, deniz kiyisinda yuruyus yapiyoruz bol bol...







Bu arada Cancun’da izine rastlayamadigimiz, gezi oncesi bol bol methini okudugumuz o gercek Meksika mutfagi ile karsilasiyoruz Tulum’da! Gider gitmez kaldigimiz bungalov’un restoraninda o gune kadar yedigimiz en lezzetli ve en hafif ceviche’leri, taco’lari ve fajita’lari mideye indiriyoruz :) Ve o an onca yolu geldigimize, odadaki kertenlere bile degdigine karar veriyoruz :)

Aksam yemeginde de yine o kucuk restoranda cevrede sadece uc bes masa ve uc bes ciftin oldugu, sessiz sakin ve bir o kadar da huzurlu ortamda, sadece okyanusun sesini dinleyerek yemegimizi yiyip kendimizi sahildeki hamaklara atiyoruz. Ve iste o zaman anliyoruz Mayalar’in neden astrolojide boylesine ilerlemis olduklarini!

Hamakta yattigimiz yerde gokyuzu tum hasmeti ile harita gibi seriliyor onumuze... Cevrede dogru duzgun isik ve yuksek bina olmadigi icin en ufacik yildizi bile secmek mumkun! Gokyuzunun o sonsuz karanliginda isil isil yanan yildizlarda gozlerimizi alamiyoruz, buyulenmis gibi izliyoruz gece boyu. Kimbilir ne kadar zamandir boyle izlememisiz yildizlari, farkediyoruz ki buyuk ve isiltili kentlerin isiltisina boguyoruz gercek guzellikleri, farkedemeden oylesine yasiyoruz.
Ve bir kez daha Tulum'a geldigimiz icin memnun oluyoruz kertenlere ragmen :)



Ertesi sabah okyanus’un sesiyle uyaninca mutlu oluyoruz :)
Balkondan goz atinca denizin o gunde bol dalgali oldugunu ve pek durulmadigini farkedip kahvalti sonrasinda Tulum harabelerine dogru yollaniyoruz.




Ogrendigimize gore Tulum harabeleri bu yorenin en onemli harabelerinden biriymis, deniz kiyisina yapilmis tek yerlesim birimi oldugu icin sekli ve konumu acisindan tek ornekmis.


Girer girmez harabelerin esas sahipleriyle burun buruna gelip irkiliyoruz dogal olarak! Her ne kadar kertenlere alismis olsak da neredeyse her tasin kosesinden cikan, tirtikli derileri ve cirkin suratlari ile bizi suzen koskocaman iguanalarin oldugu bir yere girmek hergun yaptigimiz birsey degil nede olsa :)



Tulum harabeleri deniz kiyisindaki bir yamacin uzerine yapilmis, cogunlukla tapinaklar ve sunaklardan olusan bir komplex, daha dogrusu komplexmis! Binalarin cogu yikilmis, pek azi saglam bir sekilde ayakta.



Ozellikle konumundan dolayi buyuleyici biryer! Denizin hemen dibinde oyle issiz, oyle el degmemis duruyor ki insan her kosesini agzi acik bir sekilde geziyor.
Dunyanin en turkuaz denizinin dibinde, yesilliklerin arasinda sanki ta en basindan beri oradaymis gibi yukselen yikik dokuk taslar ve binalarin yuzyillardir orada olusu fikri insani ister istemez hayallere daldiriyor ve etkiliyor...
Yuzyillar oncesini, Mayalari ve buradaki yasami inanilmaz merak ediyor insan, en azindan ben merak ediyorum gezdikce, acaba neler yaparlarmis? nasil yasarlarmis...











Kavurucu sicak altinda bir yanda kendini ilk buldugu golgeye atan ve iguanalarla diz dize oturan, diger yanda kiyida cilgin dalgalarla serinlemeye calisan insan kalabaligini geride birakip yavastan Tulum sehir merkezine dogru yola cikiyoruz harabeleri gezdikten sonra.



Sehir merkezi sesiz ve sakin uc bes caddeden olusuyor sadece. Dizi dizi restoranlarin bulundugu bir caddede ne yesek diye dolasirken su rengarenk, tam da meksika usulu lokal restoranla karsilasiyoruz. 
Lakin onun rengarenk goruntusundense yandaki restoranin dolup tasmis olmasi dikkatimizi cekiyor ve bu kadar renkli olmasa da oraya oturup birseyler yemege karar veriyoruz :)



Ve bingo! hayatimizin en dogru kararlarindan biri :) Restoran bosuna dolup tasmiyormus, Meksika’ya geldigimizden beri yedigimiz en harika yemegi orada yiyoruz :) Canli muzik ve harika yerel yemeklerle iste o zaman gercekten Meksika’da oldugumuzu farkediyoruz :)
(giden ve merak eden olursa diye; restoranin adini hatirlamiyorum ama sonradan farkediyoruz ki otogarin tam karsisinda).



Meksika’dayken yemeye doyamadigim ve artik hicbir misir cipsine itibar etmememe ve sebep olan misir cipsleri...



Restoranin ikrami Meksika usulu tursular...



Acaba denesek mi diye tereddutle siparis ettigimiz ve icmeye doyamadigimiz yerel icecek “chayagra”… 
Tarifini bulamadim, hala daha umutsuzca ariyorum :)


Tortilla ve quesadilla tabaginin sadece ufacik bir kosesi...



Ve tadi damagimizda kalan, su fotografa bakinca bile derin derin ic gecirdigimiz tacolar…



Dedigim gibi restorandan inanilmaz mutlu ve “iyiki Tulum’a gelmisiz, sirf bunun icin bile degerdi“ diyerek ayriliyoruz :)
Meksika mutfagi bir karikaymis! Yeniden bulusacagimiz zamani iple cekiyoruz ;)

Ertesi gun kertenlerden kurtuldugumuz icin sevincli, boylesine el degmemis bir dogayi birakmak zorunda oldugumuz icin de biraz buruk bavulumuzu toplayip Cancun’a dogru yola cikiyoruz yeniden.

Yol boyunca bol bol fotograf cekiyorum, ozellikle en ilginc gelen seyleri.
Tulum'da ki agaclarin govdesinde kurumus kalmis bocek kabuklarini canli bocek zannediyoruz mesela, sonradan farkediyoruz ki icleri bos, sanirim agustos bocegi veya o tur birsey olabilir bunlar...



Sehir merkezinde bir kuafor salonu :) Meksika’da ki cogu bina boyle tek katli ve oldukca canli renklerle boyali.


Yollardaki trafik tabelalari...
 


Playa del Carmen hastahanesi (disarisi deli gibi yagmurlu oldugu icin otobusun islak camindan cekilmis bir fotograf)...





Ve Cancun otobus terminalinin neredeyse tamami :)



Cancun’a vardigimizda yine oteller bolgesindeki otelimize yerlesip Meksikada’ki son gunumuzde biraz dinlenip yine neredeyse iki gun surecek donus yolculuguna kendimizi hazirlamaya calisiyoruz. Oteller bolgesinin cogu amerikan vari restoran ve barlarla dolu oldugu icin Tulum’da yedigimiz yemekleri aramadan edemiyoruz tabii :)


Son gunumuzde deniz ve gunesten bol bol faydalanalim diye planlasak da buradaki denizin hic durulmayacagina kanaat getiriyoruz sahili ve dalgalari gorunce :)



Zira sahilde sari bayrak oldugu halde dalgalar neredeyse yine insan boyunda!





Zaten sahildeki herkes sadece kiyida dalgalarla bogusup oynasiyor ancak, bizde dalgalarda ziplayip hoplayarak gunu ve Meksika gezimizi sona erdiriyoruz boylece.


LinkWithin

Related Posts with Thumbnails