Iki ay gecti biz geziden doneli, araya bir suru sey girdi ben su gezi yazisinin devamini getiremedim. Tum fotograflari duzenlemek cok vaktimi aldi ama sonunda bitti zannedersem :) Detaylari da yazip bitireyim tam olsun.
Bol fotografli, uzun bir yazi olacak benden soylemesi...
Kore gezisinin ilk bolumunu kaciranlari buraya alalim.
Ucuncu gunun sabahinda erkenden birseyler atistirip yine kendimizi vurduk saray yollarina. Bu sefer hedefimiz diger saraylardi, ilk gune ancak bir tane saray gezince ertesi gun daha fazla gezip bitirelim diye planliyorduk. Seul'de toplam 4 veya 5 tane saray var yanilmiyorsam, ilk gun gezdigimiz Gyeongbokgung en buyuguydu. Bizde ikinci gun Changdeokgung sarayi ile baslayalim diye planladik. Haritadan baktigimizda saray otele yurume mesafesinde gorununce haydi yuruyerek gidelim hem hava almis oluruz diye dustuk yollara. Yollarin daracik sokaklardan, eski pusku mahallelerden olustugunu ve hicbir yerde sokak veya mekan ismi yazili olmadigini bilemedik tabii :) Sonuc olarak kendimizi Changdeokgung sarayinda degil de Jongmyo tapinaginda (Shrine) bulduk. Neyse Jongmyo Shrine da gorulecekler listemizde oldugu icin hazir gelmisken buradan baslayalim dedik.
Daha once de bahsetmistim bu gezi boyunca ayaklarimiz bizi hep guzel yerlere ve zamaninda goturdu nedense :) Biz Jongmyo tapinagina ulastigimizda birde baktik ki Ingilizce rehber ile tur basliyor, haliyle hemen katildik gruba. Bu tapinak kutsal mekan oldugu icin sadece rehberler esliginde belirli saatlerde gezilebiliyormus. Rehberimiz oldukca tatli, herseyi guzel guzel anlatan bir bayandi. Tur sonrasinda da bir miktar muhabbet ettik, bize Turkiye'ye gelme planlarindan falan bahsetti hatta.
Once "aman neden illa rehberle gezmek zorundayiz biz kendimiz gezsek ya" diye soylendiysek de sonrasinda rehberin cok faydali hatta gerekli olduguna karar verdik. Biz kendimiz gezsek buradan hicbirsey anlamaz "aman burda da gorulecek birsey yokmus cok" der cikardik :)
Bu tapinakta daha onceki krallarin, onlarin ailelerinin ve bazi soylularin kendilerine ait kutsal odalari var. Her bir odada kralin ve ailesinin tableti bulunuyormus. Ayin zamanlarinda (yilda bir veya iki kez yanlis hatirlamiyorsam) kraliyet ailesinden geriye kalip o unvani tasiyan kim varsa gelip bu odalardaki sunaklari yeniliyormus tek tek. Asagidaki fotografta tabletler en arkada duruyor. Ondeki altin kaplamali kaplar ise cesit cesit yiyecek ve icecek icin sunak kaplari. Her odada hazirlanan duzenek buymus. Yani kraliyet ailesinden kim kaldiysa geriye oldukca zorlu bir is olsa gerek her yil her yil bu sunaklari hazirlamak.
Krallarin ve ailelerinin tabletlerinin bulundugu, ayinlerin yapildigi odalarin herbiri yanyana siralanmis ve sadece acik tek bir kapidan iceri girilebiliyormus. Toplamda 30-40 civarinda oda vardi yanlis hatirlamiyorsam (iste gezi yazisini gec yazmanin cezasi bu, tum detaylari unuttum bile).
Binalarin icine girilmiyor ne yazik ki sadece kraliyet ailesinin kalan bireyleri giriyormus ayin zamani, ancak ilk basta gordugumuz temsili odayi gezebildik biz.
Bu binalari haraya benzettim ben nedense disaridan...
Tapinagi gezerken rehber Kore'nin ulusal cicegini anlatip onunla ilgili bilgi veriyordu bize. Iste tam o sirada sizin ulkenizin ulusal cicegi ne diye sordu. Kocakisisi ile ben lale diye atlayinca "siz Hollandalimisiniz?" demez mi! Gicik olduk tabii, gelde isin gucun yoksa Turklerin ulusal ciceginin lale oldugunu anlat!
Ayni anda yanimizda bulunan bir diger Alman cift ise kendi aralarinda konusmaya dalmislardi bizim ulusal cicegimiz ne diye, tabii kulak misafiri olduk bizde. Almanlarin ne ulusal cicegi olsun yahu diyemedik tabii. Kocakisisi "patates sizin ulusal ciceginiz patatesten baska birsey yetismiyor ulkenizde" demezmi iste o an yarildim gulmekten :)) Tabii bunlari Turkce soyledi, onlar saf saf bakti biz gulduk o ayri :)
Tapinagin cikisinda yer alan agac ciglik filmindeki maskeye oldukca benziyordu, fotograflamadan edemedim :)
Tapinak gezimizi tamamladiktan sonra disari cikip biraz soluklandik, tapinagin onundeki parka yayilmis cin damasi oynayan insanlari seyrettik biraz. Koreli yaslilar pek seviyorlar bu oyunu oynamayi anladigimiz kadariyla.
Biraz dinlenip Changdeokgung sarayina dogru yola koyulduk. Bu saray bir onceki gun gezdigimiz saraya oranla daha kucuktu. Zaten sehirde birkac saray olmasinin sebebi farkli farkli krallarin gelip yeni saraylar yaptirmis olmasindan kaynakliymis. Kimi saray yanmis yerisine bir digeri yapilmis falan, iste bu da onlardan biriydi.
Genel olarak bir onceki gun gezdigimiz sarayla neredeyse ayniydi. Yapi ve binalarin duzeni olsun, binalardaki iscilik ve mimari olsun neredeyse ayniydi.
Eski zamanlarda kullanilan bu astrolojik saat en cok ilgimi ceken detaylardan biri oldu, birde nasil olkundugunu bilebilseydim keske...
Ve yine bol bol bina, kapi ve detay fotografladim...
Bu sarayi gezmeyi bitirip hemen yanindaki Changgyeonggung sarayina gecmeyi planliyorduk ki giris kapisinin hemen yaninda bir diger giris kapisi daha oldugunu gorduk. Megerse Secret Garden (gizli bahce) Biwon'un girisi bu sarayin icindenmis. Bizde hazir girmisiz buraya kadar gelmisiz, bir daha da giremeyecegiz bu saraya diyerekten once Biwon'u gezmeye karar verdik. Zaten Biwon yine ancak tur rehberi esliginde gezilebiliyormus. Ilk tur Korece idi, bizde sakincasi yok biz etrafa bakacagiz sadece diyerek takildik peslerine. Dedim ya Kore'ye girince insan kendisini Kore dizisinde gibi hissediyor :) Iste aynen oyle koreli rehberin sesi esliginde gizli bahce Biwon'u gezdik.
Bu bahce (bahce dedigime bakmayin kucuk boyutta bir orman aslinda) kraliyet ailesine ozel dinlenme alaniymis. Her yer goz alabildigince yesil ve dogaldi. Hakikaten huzur bulmak ve dinlenmek icin birebir. Etrafta sadece ufak tefek birkac bina vardi, onlarda kraliyet ailesinin dinlendigi ve gerektiginde ozel kutlamalarini yaptiklari, misafir agirladiklari binalarmis.
Gizli bahce yonunde karar verip dogru bir secim yapmisiz, hakikaten gormeye degerdi. Gezini sonunda su asagida gordugunuz agaci gosterdi tur rehberi bize 800-900 yillikmis (bak yine unuttum iste bu kadar gecikmeli yazinca), onca yila ragmen egri bugru olmus ama hala ayaktaydi.
Aksam uzeri geziyi bitirdigimizde apar topar gunler oncesinde biletlerini aldigimiz showa yetismek icin yola koyulduk. Aslinda biz yeterince vakit var yetisiriz zannediyorduk ama Seul'de ozellikle cuma-cumartesi geceleri ortalik inanilmaz kalabalik, trafik inanilmaz yogun oluyormus hesaba katamadik. Neyse soluk soluga, ucu ucuna yetistik :)
Daha Seul'e gitmeden gunler oncesinde NANTA show icin arastirma yapmis ve hatta biletleri almistik. Bu show turistik kitaplarda ve sitelerde oldukca fazla adi gecen ve kesinlikle gorulmeli listesinde ye alan bir show.
Icinde bol bol dans, muzik ve en onemlisi de yemek pisirmek olunca biz gitmeden olmazdi!
Gosteri tek kelimeyle muhtesemdi! Yaklasik 1,5 saat boyunca hic durmadan dans ettiler diyebilirim. Bekledigimden cok daha fazla eglendik ve gulduk, inanilmaz guzel bir performansti.
Biz Myeongdong tiyatrosunu tercih etmistik merkezi oldugu icin, sehrin farkli yerlerinde birkac tiyatro daha var benzer gosterileri sunan. Bilet fiyatlari biraz pahali olsa da - yaklasik 40.000 ila 70.000 KRW - kesinlikle gorulmeye deger bir gosteriydi.
Ilgilenenler icin web sitesi burada.
Gosterinin sarhosluguyla kendimizi tiyatrodan disari attik ki birde ne farkedelim turist ve alisveris cenneti Myeongdong caddesinin en orta yerindeymis tiyatro aslinda.
Oncelikle sabahtan beri acliktan olmek uzere oldugumuzu farkedip kendimizi ilk buldugumuz restorana attik. Restoranda herkes masalarin uzerindeki kocaman tavalarda birsuru seyi katip karistirip pisiriyordu. Dedik bizim neyimiz eksik bizde pisiririz, hatta geldigimizden beri aklimizda ahtapot denemek vardi baktik menude var ahtapot soyledik.
Ne yedigimizi, yemegin adini tam olarak bilemiyoruz ama yedigimiz sey kesinlikle harikaydi ve cok lezzetliydi, inanilmaz aci oldugu halde! Ahtapot denememiz de oldukca basariliydi, hicde korktugumuz gibi kotu bir deneyim olmadi.
Yemek sonrasinda da gunu yorgunlugu demeden kendimizi vurduk Myeongdong sokaklarina, bol bol gezdik bol bol alisveris yaptik. Sanirim sirf Kore'de alisveris icin ayri bir yazi yazacagim. Gece otelin yolunu zor dogrulttuk, yorgunluktan da nerede nasil uyudugumuzu bilemedik dogal olarak :)
Ama ertesi gun yine erkenden ayaktaydik ve yola koyulmustuk bile :)
Bu kez hedefimiz Seul kulesiydi.
Boys over Flowers dizisini izlemis olanlara bu kule ve teleferik oldukca tanidik gelecektir :)
Kulenin oldugu yere asagidan 10-15 dakikalik ufak bir teleferik yolculuguyla variliyor. Ayrica kulenin de tepesine cikiliyor ama biz oraya cikmayi tercih etmedik, kulenin bahcesinden de manzara oldukca guzeldi. Hatta kulenin uzerinde donen bir restoran var tum Seul manzarasini ayaklar altina seren. Bizim arkadaslardan biri kiz arkadasina orada evlenme teklif etmisti ki iki hafta sonra dugunlerine gidiyoruz :)) romantik ciftler icin birebir yani ;)
Kulenin bahcesinden manzara izledik biraz. Sonrasinda da turistik programin gereklerini yerine getirmek adina aldigimiz kilidin uzerine isimlerimizi yazip sonsuz askin simgesi olarak oraya kilitledik :)
Bu kilit olayini daha once Almanya'da gormus ama yapamamistik bir turlu, sanirim Koln'de veya Berlindeydi. Kore'ye kismetmis :) Gerci "suraya mi taksak buraya mi taksak" diyerekten kararsizligimla kocakisisini canindan bezdirdim, bizim kilit sonsuz askin degil hatunu bogazlamanin simgesi olacakti neredeyse :)) Ama sagolsun dayandi tum bu eziyete ;)
Isin en eglenceli tarafi bol bol fotograf cekmekti. Onlarca cesit cesit kilit, yazilan notlar, hersey rengarenkti...
Bazi insanlar kendilerini asip olduk olmadik her yere kilit takmislar, ve ya ellerine ne gecerse onu takmislar, yaraticilikta sinir yok tabii...
Sehre geri donmeden once biraz keyif yapip sehir manzarasi ile kahvelerimizi yudumladik.
Seul kulesinden indikten sonra istikametimiz eski kore evleriyle dolu sokaklarin oldugu "Bukchon Hanok Village" idi.Sokaklarda gezip eski evlerin fotograflarini cekerken kendimi kaybettigimi soylememe gerek yok herhalde :))
Personal Taste dizisi bu sokaklarda, bu evlerde cekilmis, zaten diziyi izlemis olanlara oldukca tanidik gelecektir eminim. Zaten Kore dizisi izleyenler icin hersey oldukca tanidik geliyor Seul'u gezerken :)
Aslinda bu evlerde kalmak da mumkunmus ama biz herseyi ayarladiktan
sonra boyle bir secenek oldugunu ogrendik. Artik geleneksel bir Kore
evinde kalma deneyimini de bir sonraki sefere biraktik...
Aksam uzeri yorgunluktan iyice yamulmus bir vaziyetteyken kendimizi yeniden "Insadong" a attik. Yorulunca ve acikinca huysuzlanmaya baslayan kocakisisini yalnizca ve yalnizca bir cay evi mutlu edebilirdi ki sansimiza yeni acilmis, cok guzel bir cay evini tavsiye ettiler turizm ofisindeki yetkililer.
Kirmizi ginseng ve cesitli baharatlarla hazirlanan geleneksel bir cayin tadina baktik yaninda geleneksel Kore tatlilari ile...
Butun gunun yorgunlugunu orada biraktik sanirim :) Cay bir miktar aci olsa da (ki kocakisisi bayildi) tatlilar superdi. Uzerleri birsey kapli gibi gorunen tatlilar puf puf birseydi ve oldukca hafifti.
Cay evi oyle guzel geldi ki onca yorgunlugun uzerine, resmen oradan ayrilmak istemedik :)
Ancak biraz kendimize gelince yine yola koyulduk...
Son olarak yolumuzun uzerindeki Cheonggyecheon a dogru yola koyulduk. Bu ufak nehir gibi sey sehrin icinde yeniden duzenlenmis, Seul halkina cevresinde dinlenmelik, yurumelik ve hava almak adina yaratilmis bir yer. Insanlar yazin aksam is cikisinda gelip ayaklarini suya sokup gunun yorgunlugunu atiyormus burada. Tabii hava soguk oldugu icin biz ayaklarimizi falan sokmadik ama dinlenmek ve cevreyi izlemek iyi geldi.
Cheonggyecheon dan sonra daha fazla gezemeyecegimize kanaat getirip aksam yemegine kadar otelde dinlenmeye karar verdik. Aksamina da yine solugu Korean barbeku restoraninda aldik :)
Barbeku restorani iyiydi guzeldi ama tam hesabi odeyip cikarken kasadaki kiz kocakisisine "sen ne yakisiklisin" demesinmi! Buyur burdan yak! Gel gelelim ne o adam gibi Ingilizce biliyordu ne bizimki onun iltifatlarini anlayabildi :) Ucuz atlattik yahu :))
Aksam yemegi sonrasi da sokaklarda gezip bol bol alisveris yaptik yine...
Fotograf geceleri gec saatlere kadar acik olan sokak yemegi saticilarindan. Seul'de en cok dikkatimizi ceken sey sokak yemeklerinin ne kadar yaygin ama bir o kadar da temiz oldugu (bugune kadar gorduklerimizin yaninda).
Birde en ilginci Korelilerin cok fazla icmesi. Genci yaslisi, kadini erkegi, sabah aksam surekli iciyorlar, heryer yesil yesil soju sisesi :)
Gerci kadin erkek karisik eglenmeleri, kimsenin kimseye karismamasi guzel ama sabahlari da sokaklarda yere serilmis sarhos adamlarin goruntusu pek guzel degil hani...
Eh gezinin 2 gununu daha bitirdik boylece, geriye son 2-3 gun kaldi, onu da yazarim umarim en kisa zamanda...
Merhabalar :)
ReplyDeleteCok guzel bir gezi yazisi olmus, pek eglendim okurken, tesekkur ederiz :) Ozellikle esinizi neredeyse bir Koreliye kaptiracaginiz anda bir kahkaha attim :)
Fotograflara da bayildim. Ozellikle su saray, cok guzel. Koyu kirmizisi yesili, tavanindaki suslemeleriyle cidden cok guzel gorunuyor. Sadece fotograflara bakarken sanki orada, fotograflarin icerisinde o kocaman kabarik etekleri uzun orgulu saclariyla yuruyen saray kizlarini gorur gibi oldum. Gercekten orada olup gezinmek ne kadar zevkli oluyordur kim bilir :)
soluğum iflahım kesildi hem vallahi hem billahi.
ReplyDeletegittim hemen ilk bölümü okudum, sonra ikincisini.
renkler, süslemeler, çaylar, yemekler, tatlılar ama illa ki o güzel kapılar.
tek tek bayıldım.
üstüne para verseler memnun bir turist kadar tanıtım yapamazlar sanırım.
alış-veriş ile ilgili yazını da beklerim.
hatta arka arkaya üç yazını iyice hatim edip, sıkı bir not alıp sonra gitmek lazım. sanırım elimle koymuş gibi bulur gezerim rotanızın izinden :)
bu detayların hepsını not alacagıum gezım oncesı cok guzel oldu kalemınıze saglık
ReplyDeleteBerre merhabalar, hosgeldin :)
ReplyDeleteBegenmene ve okurken eglenmene sevindim ;)
Kocakisisini oyle kolay kaptirmam yahu! ama insanin yaninda ben varken boylesine curetkar olmasi sasirtti bizi :)) kiz ya hakikaten safti yada sarhostu bilemeyecegim :))
Dedigin gibi saraylar etkileyici, sirf o eski zaman detaylari yuzunden tarihi Kore dizilerine kafayi taktim su aralar hic sorma :)
nalan cok haklisin memnun bir turist gibisi yok ;)
ReplyDeletealisveris yazisini da eklerim bir ara, hele su gezi kismini bir yazi bitirebilsem ;)
Grace Happy umarim isine yarar bu detaylar ;) iyi eglenceler ve bol gezmeler sana da :)
Öyle aklımdasın her an,öyle aklımdasın ki, geçen rüyamda gördüm. Canım sıkkın, özelden yazmak istedim, sonra postta bahseder diye düşündüm, öyle yazıp seni de germek istemiyorum. Ama ikiniz için sürekli şifa diliyorum. Haberin olsun candostum.:)
ReplyDeleteNihancim sagolasin arkadasim :)
ReplyDeleteSimdilik herhangi bir yenilik yok, bekliyoruz ileri tetkikler icin ve kafamiza takmiyoruz elden geldigince.
Bende ne kendimi ne de cevredekileri germek istiyorum acikcasi, hayata isikli tarafindan bakiyoruz ve moralimizi yuksek tutuyoruz onun icin ;)
Sagol guzel dileklerin icin, dualarinizi eksik etmeyin.
Opuyorum cok
Oh be A-H'm :) 'Kore'ye gittim, şurayı-burayı gezdim' desem, yeridir :)
ReplyDeleteBiz yapamadık -şimdilik- siz yapın :)
Bi'şi demeden geçemeyecem; H enişte haklı, Almanların ulusal çiçeği patates :)))
Polonyalıların lahana olduğu gibi :)))
Fotoğraflar yine enfesti! Arayı açmadan yaz geri kalanını nütfen, unutmadan o günlerde nereye gidip ne yiyip-içtiğinizi :)
Attapotlar da süfermiş :)
Sustum.
Rehber haklı; Lale soğanı ilk olarak HOllanda'dan geldikten sonra malum 3. Ahmet döneminde yaygınlaştı. Kaldı ki Anadolu, çiçek florası açısından çok zengindir ve tek bir ulusal çiçekten bahsedilemez. Bölgeden bölgeye değişir. Hatta Dünyada örneği bulunmayan çiçekleri Karadeniz'de görebilirsiniz. Yurtdışına çıkarılması da izne tabiidir. ( Yazının tamamını okumadan, dayanamadım yazdım.)
ReplyDeleteÇok tesekkurler, ne zaman olur bilmiyorum ama biz de gitmek istiyoruz bu yazınız çok isime yarayacak. Çok güzel anlatmıssınız.
ReplyDeleteElla insallah kendi gozlerinizle gorme firsati da bulursunuz bu topraklari, zira biz cok begendik herkese tavsiye ediyoruz ;)
ReplyDeletePatates hakikaten... hala daha hatirladikca guluyorum :)))
zaten oralarda patates, sogan, lahana ve yer alti kok sebzelerinden baska ne bitiyor ki :)
gelinlik nedir Resul Balcı?
gelinlikle isimiz bitti, biz evleneli cok oluyor :)))
Avram usta ne var ne yok yaz da bilelim madem, bak bilmiyoruz cahil kaldik boyle ;)
ReplyDeleteBenim bildigim bir lale var valla, hatta yurtdisindaki tum Turkiye tanitimlarinda da surekli lale kullaniyorlar ya ondan dolayi daha da kuvvetleniyor bu imaj kafamda.
Mavi umarim en kisa surede gidebilirsiniz ve umarim bizim gezi notlari isinize yarar ;)
Çığlık ağacı iyi bir gözlem :) Gerçekten de ne kadar benziyor öyle. Çok farklı bir kültür.Fotoğraflarla bir kısmını öğrenmiş oluyoruz :)
ReplyDeletedualarımdasın hep, sen ve minik ailen..:))
ReplyDeleteBugday Tanesi umarim dogru aktarabiliyorumdur, gozume aklima takilan ne varsa ekliyorum iste ;)
ReplyDeleteNihan birtanesin :)
opuyorum cok
Merhaba,
ReplyDeleteGeziniz harikaymış doğrusu, iyi ki bana yazmışsın ve seni keşfetmişim :) İki postu da zevkle ve içim giderek okudum diyebilirim. Bir gün biz de gideceğiz inş. Gitmeden önce güzel bir ön gezi oldu yazıların. Teşekkürler kendini farkettirdiğin için ;)
Metalbebek hosgeldin, iyi olmus bu yollarimizin kesismesi :)
ReplyDeleteBegenmene sevindim, umarim ilk firsatta gidersiniz de birde senin gozunden goruruz koreyi ;)
Katılıyorum, iyi bi dostluğun başlangıcı olur bu umarım :) Kore'yi kendi gözümden yazacağım günü sabırsızlıkla bekliyorum. Gezilecek o kadar çok yer var ki bir kaç gün bana yetmez sanırım :)
ReplyDeleteguzel ve degısık bı yer oldugu ıcınılgımı cok cekıyor ve gıtmeyı ıstıyordum ama suan herseyı bırkez daha boyle ayrıntılı ve anlatımlı gorunce daha bı ıstek dogdu ıcıme cok tessekur ederım bu deneyımızı bızımle paylastıgınızıcın gezgın ve encok o evlerden sadece bırınde kalmayı cok ıstıyorum :)
ReplyDelete