Monday, December 5, 2011

Kambocya - Siem Reap 1.Bolum

Pesin pesin uyarayim, uzun bir yazi olacak cayinizi kahvenizi alin, colugu cocugu uyutun oyle oturun ekranin basina :)))

Onceki yazimda dedigim gibi Kambocya'yi, daha dogrusu Angkor Wat'i gormek hayaldi benim icin, gercek oldu. Singapur'dan Siem Reap'a ulasmak icin ucak biletlerimizi Silkair'dan aldik. Silkair Singapur Airlines'a bagli ekonomik havayolu sirketi. Ama diger ekonomik havayollari ile karsilastirildiginda, AirAsia veya Jetstar gibi, pek de ucuz degil aslinda. Sebebini de ucaga binince anladik, oldukca konforlu bir ucustu, pek ucuz havayolu hissi vermiyordu. Hani neredeyse Turkiye Almanya arasi ucan Lufthansa ucaklari gibiydi diyebilirim, o yuzden siddetle tavsiye ederim bu sirketi.

Bu arada sunu da anlatmadan gecmeyeyim. Artik herkes biliyor bizim olaysiz, basimiza birsey gelmeden bir gezi yapmamiz imkansiz tabii :) Gitmeye niyetlendigimiz yerlerde dogal afet olmasina ve hatta yerle bir olup ulkenin batacak hale gelisine bile (bkz: Japonya depremi) aliskiniz. Dolayisi ile bir yildir bekledigimiz bu geziye tam birkac hafta kala haberlerde ne gorelim begenirsiniz! Tayland ve Kambocyayi sel almis!! Ama ne sel, onlarca olu, salgin hastalik, camurda yuzen insanlar... Haberi gorunce dumur oldum, konusamadim bile. Lakin Siem Reap selden pek etkilenmeyen bir kisimdaymis, ayrica Kambocyanin durumu Bangkok kadar feci degildi. Biz gittigimizde birsey kalmamisti bile (inatla da gittik yalniz vazgecmedik bu sefer), cok sukur kazasiz belasiz atlattik :)


Neyse donelim esas konuya :) Siem Reap havaalanina inince "Visa on arrival" yani havaalanindan vizemizi alip ulkeye giris yaptik. Ulkeye giris yaptiktan sonra bizi havaalaninda otelin tuk-tuk soforu karsiladi ve dogruca otelimize gittik. Daha once Phuket ve Bangkok da yasadigimiz tuk-tuk tecrubelerimiz cok feci oldugu icin tereddutluydum acikcasi ama Kambocyanin tuktuklari cok daha eglenceliymis. Bizim eski zaman faytonlarinin onunde motor takili versiyonlari resmen, pufur pufur esintide tingir mingir yolculuk ediyorsunuz, bayildik :)


Geleneksel olarak yolculuga cikmadan onceki gece bavul hazirlayacagiz falan derken hep uykusuz kalip surunuyoruz biz yollarda :D Bu seferde oyle oldu, hatta cok daha beterdi cunku ucagimiz sabah cok erken oldugu icin gunes dogmadan kalktik. Iste o sebepten once biraz dinlenip enerji topladik, aksam ustu cikip sehri kesfetmeye karar verdik. Dinlendikten sonra internet uzerinden bulup anlastigimiz tuk-tuk soforunu aradik. Tuktukcumuz cok cok iyiydi sansimiza. Aslinda tuk-tuk soforumuzle ilgili anlatilcak cok sey var ama yazi dizisinin en sonunda bilgi vermek en iyisi sanirim.



Dedigim gibi tuktukcumuz cok iyidi, hatta biz gelmeden once bize uygun bir gezi programi bile ayarlamisti :) Vardigimiz gun sadece yarim gun oldugu icin ve biraz da yorgun oldugumuz icin sadece genel bir fikir almak adina sehre goz gezdirdik, ufak tefek yerleri gezdik, ertesi gun icin bilet aldik falan. Ilk duragimiz Ankgor Wat oldu. Yavastan kapanis saati yaklastigi icin insanlarin bir kismi ayriliyordu, bizde icine pek girmeden disaridan gezdik bir miktar.

Asagidaki fotograf gercek tapinagin girisi degil de tapinagin bahcesine giris kismi. Ilk goruste bile yapinin muazzamligi, her yerden fiskiran yuzlerce yillik tarih oldukca etkiledi bizi. Hatta ben oyle cok etkisinde kalmis olmaliyim ki kocakisisine surekli "Angkor Wattayiz inanabiliyormusun" dedim durdum :)) Adamin oyle canina tak etti ki sonunda "Tamam hayatim Angkor Wattayiz ama normal bisey bu bu kadar heyecanlanma" demezmi :)) Bazen bir cocuktan farkim olmuyor ne yapabilirim :D



Iste bu da tapinagin kendisi...


Angkor Wat ile ilk bulusmamizi gerceklestirdikten sonra giris kapisindan ilerleyen gunler icin biletlerimizi aldik. Normalde gunluk, uc gunluk ve haftalik biletler var. Biz toplamda 4 gun kalacagimiz icin 3 gunluk bilet almayi uygun bulduk. Biletimizi de aldiktan sonra tuktukcumuz bizi yorede elisi yapan bir atolyeye goturdu. Genelde tas ve ahsap oymaciligi, tekstil ve cesit cesit boyamalar yapan bu atolye bize Bali'de gezdigimiz atolyeleri animsatti acikcasi. Bir sure orayi gezdikten sonra Siem Reap'in turistik caddesi "Pub Street" yani barlar sokagina gidip birseyler yemeye karar verdik. Yolda tuktukcumuz "olum tarlalari" adinin verildigi alanlardan birinin tam yolumuz uzerinde oldugunu, gormek isteyip istemedigimizi sordu. Biraz tereddut etsek de olur dedik.

Kizil Khmerlerin (Khmer Rouge) yani Polpot rejiminin zulmu sirasinda karsit kisilerin ve tum ailelerinin topluca katledildigi yerlermis buralar. Sehrin bircok yerinde varmis, kiminde yuzlerce insan kiminde onlarcasi katledilmis. Yasanan onca aciyi animsatan pek birsey kalmamis geriye, sadece olen insanlarin kemiklerini bir araya koyup boyle bir anma yeri olusturmuslar. Bu ulkenin insanlarinin yasadigi acilarin sadece ufacik bir kismini gosteriyordu bu alan ne yazik ki. Cok fazla dayanamadik bakmaya, uzaklastik hemen...


Tuktukcumuz bizi Pub street'e biraktiktan sonra kendimize uygun, Khmer yemeklerini tadabilecegimiz bir mekan arayisina giristik hemen. Cevrede "street food" adi verilen ne oldugu belirsiz, sokakta ayakustu lokal yemekleri yiyebilecegimiz yerlerden uzak durduk acikcasi. Her ne kadar uzak dogu yemeklerine alisik olsak da ne oldugu belirsiz seylerle zehirlenip tatili burnumuzdan getirmek istemedik :)) Pub street oldukca guzel ve temiz turistik restoranlarla doluydu. Begendigimiz bir tanesine oturduk ve kendimize Vietnamda tadip bayildigimiz "fresh spring roll" soyledik once. Yaninda da "Khmer curry" ve "amok" siparis ettik. Curry'nin ne oldugunu Thai mutfagindan yakindan bilsek de, Amok'un ne oldugu hakkinda pek bir fikrimiz yoktu acikcasi :)) Yemekler muz yapragindan yapilmis kaselerde geldi, bayildik :) Super fikir ve cok kolay, evde kendim deneyecegim muz yapragi alip :)) Yemeklerin ikisi de cok guzel ve lezzetliydi. Thai curry'nin aksine Khmer curry hic aci degildi ve cok lezzetliydi. Zaten oyle begendik ki ilerleyen gunlerde de cogunlukla Khmer curry yedik :))

Birde Kambocya mutfaginin gozdeleri arasinda Khmer barbeku varmis. Hatta bir aksam da onu deneyelim dedik ama menuyu gorunce vazgectik. Zira barbeku menusunde sunulan etler kurbaga eti, yilan eti, timsah eti seklinde uzayip gidiyordu :))) Eh artik onu da denemeyelim eksik kalsin dedik :D Birde ucaktaki dergide gordugum "kizartilmis tarantula tatlisi" cok ozel bir tatliymis! Hic rastlamadim ama dergideki goruntu igrenc otesiydi, tarantulayi yemek bir yana bir de usenmeyip tatli yapmislar, iyyykkk :(



Gunun yorgunlugu ile daha fazla biryeri gezemeden erkenden kendimizi otele attik. Zira tuktukcumuzun bize planladigi gezi programina gore ertesi gun sabah 4'te kalkip Angkor Wat'a gidecek ve gun dogusunu seyredecektik :)

Sabah surunerek kalktigimizi soylememe gerek yok sanirim :)) Ama baska sansimiz yoktu tabii, Angkor Wat da gun dogumunu izlemek icin degerdi. Sabahin zifiri karanliginda tuktukcu bizi otelden aldi ve yola ciktik. Ana giriste biletlerimizi onaylattiktan sonra Angkor Wat'in girisine geldik. Yanimizda getirdigimiz halde feneri odada unuttugumuz icin kendi kendimize soylenerekten onumuzdeki Japon grubun isigindan faydalanip iceri girdik ve insanlarin toplastigi, tapinagin hemen onundeki goletin kenarinda yerimizi aldik. Yaklasik 45 dakika 1 saat kadar bir sure gunesin tapinagin hemen ardindan dogusunu izledik, ben geleneksel olarak onlarca fotograf cektim. Gercekten unutulmaz bir ani oldu bizim icin.



Gunes iyice ortaligi aydinlattiginda da goletin cevresindeki kalabaliktan uzaklasarak tapinagin kendisini gezmeye basladik. Asagida gordugunuz kalabalik gundogusunu seyretmeye gelen insanlarin bir kismi, hem daha turistik sezon da tam anlamiyla acilmis degilmis, tenha yani :)


Ana kapidan girip tapinagin ic avlusuna ulastik. Tapinagin tarihi dokusu inanilmaz guzeldi. Birde sabah erkenden o sakin ortam daha da bir huzur verici geldi bize.


Duvarlar bol bol "Apsara" adi verilen tanricanin figurleri ile susluydu. Hinduizm ve Budizm de onemli bir yeri olan bu tanricanin en onemli ozelliklerinden biri cok guzel sarki soyleyip dans etmesiymis. Sonradan farkettim ki daha once Bangkok'da ve Bali'de izledigimiz dans gosterilerindeki figurler de bu tanricayi temsil ediyormus. Yavas yavas Hinduizm ve Budizmin detaylarini ogreniyoruz geze geze :) Ilerleyen gunlerde neredeyse her tapinagin ve sarayin duvarinda karsilastik Apsaralarla.


Tum duvarlar, sutunlar, koridorlar inanilmaz eski ve tarih kokuyordu...




Ic avludan daha da icerideki baska bir avluya ciktik sonra. Tapinagin ana binalari buradaydi. Buradaki tapinaklarin cogunun en belirgin ozelligi ic ice avlulardan olusmasi. Gercek tapinak oldukca korunakli. Eskiden krallar da tapinagin bir kisminda kalirmis cunku, ve hatta tum degerli esyalar, altinlar tapinakta korunurmus. Iste sirf bu yuzden de tum tapinaklarin disinda mutlaka su dolu hendekler var. Eski zamanlarda tapinagi ve krali korumak icin bu hendekler timsahlarla doldurulurmus.



Angkor Wat'in mistik havasina ve sabahin sakin, serin havasina kendini kaptirip yoga ve meditasyon yapanlar vardi cevrede :) Bir sure onlari izledik, hatta bende tirmandigim bir tepede meditasyon yapar gibi yaptim birkac dakikaligina :D


Bir diger ilgimi ceken sey ise tapinagin icinde her yerde kucucuk taslari ust uste dizmis olmalari. Bu tastan kuleler inanilmaz ilginc duruyor, ama ne anlama geldiklerini sormayi unuttum isin acikcasi :(



Dedim ya Tomb Raider oynamaya gidiyoruz diye :) Hakikaten oynamis kadar olduk... bir zamanlar merdiven olan ama cogu erimis gitmis merdivenleri tirmandik, issiz karanlik koridorlarda dolandik durduk :) Bir tek iplere tutunup atlamadigimiz ve silahlarla ona buna ates etmedigimiz kaldi :))



Tam biz issiz koridorlardan birinde dolanirken ve tam ben kocakisisini turlu pozlar vermeye zorlarken arkasindan birsey! gecti. Tirsip "Arka tarafta birsey dolaniyor hadi gidelim burdan" dedigimde de "korkma korkma kedi o" demezmi! "Ben omrumde o kadar uzun kuyruklu kedi gormedim" diyerek kendimi disari attim, iyi ki de atmisim zira kocakisisinin kedi dedigi hayvan bize hic de tekin olmayan bakislar atan su maymun cikti :)) Sabah sabah maymun saldirisina ugrayip sacimi basimi yoldurmaya hic mi hic niyetim yoktu.



Bir miktar daha koridor dolanip, merdiven tirmanip tapinagin kalbine ulastik sonunda :)


Meditasyon yapan su teyzenin gorunusu bile cok huzur verici degil mi? Asil merak ettigim acaba gercekten ic huzuru boyle bulabiliyormu, hani ise yariyorsa bende deneyecegim ilk firsatta...



Daha buraya sigdiramadigim onlarca fotograf cekerek, zar zor da olsa Angkor Wat gezimizi sonlandirip digerlerine dogru yola ciktik. Genelde yanlis bilinen bir durum var ki Angkor Wat cevredeki tum tapinaklarin adi degil, tek bir tapinagin adi ve aslinda digerleri ile karsilastirilinca oyle cok buyuk bir yer de degil. Diger tapinaklarin tumunun oldugu yere "Angkor Thom" adi veriliyormus. Bizde tuktuk ile Angkor Thom'a dogru yola ciktik...


Angkor Thom'un giris kapisinda dizi dizi heykeller karsiladi bizi. Dort bir yanina yuz oyulmus giris kapisi ise oldukca hasmetliydi. Meger Angkor Thom alanindaki tum giris kapilari boyleymis, bizim girdigimiz guney kapisimiydi neydi.



Kapinin tepesine tirmanip asagidaki hendegi, giris yolunu ve gelip gecen tuktuklari izledik bir sure. Bu tapinaklarin ilk yapildigi zamanlari, o zamandaki insanlari ve yasayislarini cok merak ettim o anda. Yuzlerce yillik tas yapilar ne olaylar, ne savaslar gormus yine de ayakta kalmislar, anlatabilseler kimbilir ne hikayeler anlatirlardi...



Sonrasinda Angkor Thom kompleksinin icindeki diger tapinaklari gezmek icin yolumuza devam ettik. Yolda fil turu yapan turistleri gorunce bizim yasadigimiz fil turu maceramizi hatirlayip gulduk bol bol :) Kocakisisi yine de "aman aman fillerden nefret ediyorum" demeden edemedi :)


Ilk duragimiz Bayon tapinagi oldu. Bayon Angkor Wat sonrasinda benim en begendigim ve zevkle gezdigim tapinakti diyebilirim. Bayon tapinaginin en onemli ozelligi dort yani cesitli yuz figurleri ile cevrili kulelerle dolu olmasi. Zaten tapinagin girisinde, tapinagin her yaninda onlarca yuz figuru oldugu ve gercek sayisinin tam olarak bilinmedigi yaziyor. Bir kismi oldukca hasar gormus pek ayirt edilemiyor ama bir kismindaki yuzler cok net goruluyordu.




Tapinagin karmasik ve karanlik koridorlarina attik kendimizi...


Yine apsaralarla karsilastik bol bol.



Tepeye ciktigimizda oradaki guvenlik gorevlilerinden biriyle selamlasinca adam pek bir konuskan cikti ve kocakisisi ile muhabbete basladilar. Turkiye'den gittigimizi duyunca pek bir sevdi bizi niyeyse :) Uzakdogunun en cok bu yanini seviyorum, Turk oldugumuzu hic tereddutsuz, endisesiz soyluyoruz, oyle Avrupa ulkelerindeki gibi burun kivirip igrenc muamele yapmiyorlar burada. Gerci Kambocya insani oyle sicak oyle sevecendi ki herkese cok iyi davraniyorlar. Neyse guvenlik gorevlisi diyordum... Adamla muhabbet edince bana dedi ki "ver fotograf makinasini gec soyle poz ver" :)) Dedim adam kafayi yedi hayirdir, bir iki poz fotografimi cekti, fotograflara bakinca birde ne gorelim arka plandaki yuzlerden biriyle dudak dudagayim :)) Bir budha ya kendimi opturmedigim kalmisti tam oldu :D Kocakisisine de kiskanmasin diye baska bir fotograf cekti, iki farkli fotografi birlestirince beni open budha degil kocakisisi oluyor :))


Bazilari da tapinagin ic kisimlarinda dua edip kutsaniyorlardi. Elimize tutsu tutusturmaya calisan teyzeyi (amca da olabilir zira hepsinin kafasi kazinmis, yasliliktan kuru erik gibi kalmislar ayirt edemiyor insan) kibarca reddedip gezmeye devam ettik.


Bu arada apsara dansi yapan danscilarin dans etmedigi ama fotograf cektirdigi bir yere geldik, bol bol fotograflarini cektim. Kimi balik, kimi maymun kimisi de kus seklindeydi. Ozellikle kuslarin (yesil olanlar) kostumu cok ilginc ve hostu, arkalarindaki kuyruklara bagli ipleri cekince kuyruklari ve kanatlari aciliyordu :)



Bayon tapinagini gezip bir sonrakine dogru yola ciktik. Bir sonraki tapinak Baphuon tapinagiydi. Baphuon dunyanin en buyuk yapboz tapinagi diye geciyordu.


Megerse 60'li yillarda tapinak dokulmeye basladigi icin Fransizlar tum tapinagin taslarini tek tek sokup restorasyona baslamislar. Tum taslari numaralandirip planini cizmisler. Ancak tam renovasyon sirasinda savaslar baslayinca hersey yarida kalmis, birde ustune cizilen planlar da yillar icinde kaybolmus! Sonrasinda elde sadece numaralandirilmis ama nasil yerlestirilecegi bilinmeyen taslar kalmis. Iste bu sebepten dunyanin en buyuk yapbozuymus tapinak. Bizim sansimiza tapinagin restorasyonunun tamamlandigi ve halka tam olarak acildigi tarih gectigimiz yaza denk geliyor.


Tapinak genel yapisi itibari ile piramitleri andiriyordu. Zaten burada gelen her kral ayri bir tapinak yaptirmis ve her seferinde baska bir mimari kullanildigi icin kim neyi yaptirmis, farki ne hemen belli ediyor kendini.



Yine tomb raider misali koridorlara daldik...


Tepelere tirmanip, kirik dokuk duvarlarda yuruduk...


Ve en sonunda en tepeye ulastik...


Kafamiz bulutlara degiyordu neredeyse...


Tirmanmak iyi guzel eglenceliydi de bunun birde inisi vardi tabii :) Fildir fildir sallanan merdiven korkuluklarina tutunup inmek pek eglenceli degildi ne yazik ki :))


Baphuon'dan sonra yolumuzun uzerindeki "Terrace of Leper King" yani kralin terasini da ziyaret ettik. Kralin sarayi ahsap oldugu icin tapinaklar kadar dayanikli olamamis ve yillar icinde yok olmus ne yazik ki. Terasta ise gormeye deger pek birsey yoktu acikcasi, hatta terastan nasil inecegimizi bulamadik gicik olduk :)))

Sonrasinda ise Thommanon adindaki kucuk bir tapinaga yollandik. Ama hakikaten kucukmus toplamda iki uc odaciktan olusuyordu ve bir kismida yikilmisti. Biz disaridaki figurlere goz gezdirirken yolumuza yine o teyzemi amcami oldugu belli olmayan rahiplerden biri cikti ve elimize tutsuleri tutusturmaya calisti. Ben hayir diyemeden kocakisisi tutsunun birini almis bulundu. Ne yapiyorsun dememe kalmadi kocakisisi "al al geri cevirme kadini" deyince benim elime de zorla tutusturdu tutsuyu. Sonrada beni izleyin gibi bir isaret yapti ve teyze onde biz arkada tapinagin karanlik odalarina daldik. Once bizi budha heykelinin bulundugu bir odaya goturdu elimizdeki tutsuleri budha heykelinin onune diktirdi. Sonra oradan bir yerden kirmizi orlon bir ip cikarip ikimizin de koluna birer tane bagladi. Sonrasinda da oradaki canagi gosterip icine para atmamizi istedi :))) Buyur buradan yak, bir parca dandik orlon ipe birer dolar verdik!!

Oradan cikinca kocakisisinin basinin etini yedim tabii, sen ne gider elin kuru erik kilikli kadininin pesine takilirsin :D Orlon ipe verdigimiz paraya mi yanayim, genzimi yakan tutsu kokusuna mi :)) Sonrada yol boyu dalga gectik durduk "yarin obur dunyada bize bunun hesabini sorarlarmi sorarlar" diye :))

-Budha'ya tutsu yakmissiniz utanmadan?
-Yok vallahi ciddi bisey degildi, yasli teyzeyi kiramadik
-Ben bilmem tutsu yaktinizmi? Yaktiniz! Ustune birde kirmizi ipi baglayip haci olmussunuz!?
-Eee sey vallahi hemen cikardik bi art niyet yoktu :/
-Tamam tamam atin bunlari teyzenin kazanina beraberce kaynasinlar iceride.

Seklinde olurmu olur, ugras dur kendini temize cikarmak icin :D



Once bir ogle yemegi molasi verip sonra yine turumuza devam ettik. Ilk duragimiz Ta Prohm tapinagiydi.

Burada neredeyse her tapinagin girisinde bir grup muzisyen oturuyor. Bu adamlarin cogu savas yillarindan ve hatta gunumuzde mayinlarla yaralanip cesitli uzuvlarini kaybetmis adamlarmis. Isin ilginc yani bu adamlar karsidan turist geldigini gorunce calmaya baslayip turistler gecip gidince duruyorlar. Her seferinde kendimizi gecit torenindeymis de yuruyus yapiyormusuz gibi hissettik :)


Ta Prohm'un girisinde numaralandirilmis eski tas yiginlari karsiladi bizi. Bu tapinakta oldukca eski ve yikilmaya baslamis, o yuzden renovasyon calismalari da bir taraftan suruyordu.





Bu tapinagin en onemli ozelligi "silk cotton tree" adi verilen agaclarin binalari ele gecirmis olmasi. Agaclar kokleri vasitasiyla tapinaklari bir pence gibi sarmis durumda. Kokler duvarlarin, catilarin taslari arasindan firlamis ve buyumeye de devam ediyor.




Tapinagin bir kismi da neredeyse tamamen cokmus, yollar kapanmis.


Iste bu coken kisimlari yavas yavas restore ediyorlar. Asagidaki kismin restore edilmeden onceki ve sonraki goruntusu oldukca carpiciydi mesela.

Bu arada restorasyonu genelde Amerika, Cin ve Avrupa ulkeleri ustlenmis dunya mirasina katkida bulunmak, dunya mirasini korumak icin. Gozumuz ulkemizin ismini aradiysa da tabii ki canim Turkiyem boyle birseyi asla yapmiyor!! Zira bizimkiler eldeki tarihi zenginliklerin uzerine su tutmak!! ile mesgulken elin tapinagini niye restore etsin ki!! Mazallah gunaha falan gireriz tapinak restorasyonundan!






Iste bu tapinak tam anlamiyla tomb raider usuluydu, kirik dokuk, gizli gizemli... Zaten onun icin de yerel halk bile tomb raider tapinagi diye adlandirmis burayi. Tapinagin bir diger kapisindan cikip kendimizi kucuk bir batakligin kenarinda bulduk. Bu ulkenin inanilmaz bir dogasi ve florasi var. Hani birakiliverse doga kendisinden alinani en kisa surede yeniden ele gecirecek gucte burada, zaten agaclar da bunun ayri bir kanitiydi.


Bir sonraki duragimiz Ta Keo tapinagi idi. Bu tapinak ta iyiden iyiye yikilmaya basladigi icin ve restorasyon calismalari surdugu icin tepesine tirmanmak yasakti. Gerci yine de tepeye tirmanan birkac insan gorduk ama ne olur ne olmaz bir tirmanirsak coker diye cevresinde turladik sadece :)


Ta Keo ya kisaca goz attiktan sonra Banteay Kdei a dogru yola ciktik. Banteay Kdei kralin (krallardan birinin iste) sarayiymis ayni zamanda. Digerleri gibi burasi da kismen yikilmisti hatta ic kisimdaki duvarlari ve koridorlari ahsap desteklerle tutturmuslar iceride gezerken bir miktar tirstik o yuzden :) Birde dar ve karanlik koridorlarda (tapinaklarin hepsinde boyle) bol miktarda yarasa vardi :)) Hani uzerimize dogru ucmuyorlardi ama tepede sallandiklarini bilmek bile oldukca urkutucuydu.

Bu sarayin en buyuk ozelligi giris kapisindan ortaya dogru kapilarin ve koridorlarin gittikce kuculup daralmasiymis. Hakikaten ortaya yaklastikca kapilardan egilerek gecmeye basladik, mantigi nedir pek anlayamadik ama.


Yine duvarlar apsaralarla doluydu...





Ve aksam coktugunde yorgun bitkin bir sekilde en son tapinaga ulastik; Pre Rup. Neredeyse 12 saattir buldugumuz her tapinagin tepesine tirmaniyor, koridorlarinda kayboluyorduk ve iyice yamulmustuk yorgunluktan acikcasi :) Neyse bu son diyerekten tepeye tirmandik cunku bu tapinak gunes batisini izlemek icin en guzel noktalardan biriymis.



Gun batimina dair cok super birsey goremedik acikcasi cunku hava oldukca bulutluydu. Birde en ust teras gun batimini izlemeye gelen turistlerle doluydu, o yorgunlukla tapinagin tepesinde tunedigimiz tasin uzerinden dusmeyelim diyerekten yavastan asagiya indik. Iyi ki de erken inmisiz cunku gunes iyice batinca karanlikta o dik merdivenleri inmek oldukca tehlikeliydi, hele hele bizim gibi yorgunluktan dizleri titreyenler icin :))


Tuktukcuyu hergun gun dogusunu seyredemeyecegimize, uykuya da ihtiyacimiz olduguna ikna edip ertesi gun sabah 7.30'da bulusmak uzere sozlestik. Neyse ki bir sonraki gun en azindan 4'te yola cikmayacaktik. Ilk iki gunu boyle tamamladiktan sonra aksam yemegininden hemen sonra sizip kaldik :)

dip not: Ilk bir bucuk gunun fotograflari ve yazma kismi beni bitirdi, geriye iki gun daha var nasil yazacagim kara kara dusunuyorum. Kendimize de soylenmeden edemiyorum, ne cok geziyoruz be kardesim!!

24 comments:

  1. yazına bayıldım
    kendı adıma tsk ederım
    ıyı bır rehber olmus gıtmeık ısteyenler ıcın

    bı gun umarım ben de oraları gorucem

    medıtasyon harteketlerıne gelınce
    haftada 3 gun yogaya katılıyorum
    bu hareketlerı yapmak cıddı anlamda rahatlatıcı oluyor
    herkese tavsıye ederım

    ReplyDelete
  2. aklıma geleni söylemeden edemeyeceğim; asya'da gezmediğiniz neres kaldı?

    ReplyDelete
  3. öykü begenmene sevindim. umarim sende gorme sansini yakalarsin ;)
    Yogayi hic denemedim acikcasi ben simdilik sadece pilatesle kaslarimi rahatlatiyorum o bile cok ise yariyor :)

    creep sayayim mi hakikaten?
    Cin, Taiwan, Hindistan, Laos, Burma, Filipinler, Japonya... diye uzar gider bu liste.
    Daha gezmedigimiz/gezemedigimiz bir suru ulke var, o kadar da gezenti degiliz yani :)))

    ReplyDelete
  4. Kuzum,
    şu an ofisteyim, kahve molasında gördüm gönderini, içim gitti :S Oturup fotoğrafların tadını çıkara çıkara okuyacak zamanım yok :( offf ki ne of! :(
    Akşama dek aklım burada kalacak.
    Hele bir akşam olsun, tadını çıkaracağım Kamboçya'nın.
    Öperim :)

    ReplyDelete
  5. Diyecek bir şey bulamıyorum o kadar güzel ki. Sabahtan beri sayfan açık duruyor, bakıp bakıp duruyorum.

    Sayende gitmek istediğim yerlere biri daha eklendi. Eline koluna güç gelsin, diğerlerini de yaaz^^

    ReplyDelete
  6. Ella istedigin zaman gel hayatim 7/24 acigiz ;) Al cayini kahveni rahat bir zamaninda otur ekran basina benden tavsiye :)

    Joy hangisini en cok begendin merak ettim simdi :))
    Valla bu ilk yazi bitirdi beni, digerlerini yavas yavas yazarim ;)

    ReplyDelete
  7. Okumasi zevkli de, yazmasi epey yorucu olsa gerek. Ama sonraki yillara iyi yatirim oluyor yazmak, zamanla insan unutuyor zira. Fotograflar da olsa, o ani, hissettiklerini bu sekilde kayda aliyorsun iste, ne guzel!

    Gelelim bana... Hala inatla ah su sayfa diyorum! Opusenlerle Eiffel seyredecegime, fotograflari daha buyuk gormeyi, attaki kare kare zimbirtilar yerine yaziyi daha rahat ve hizli okumayi tercih ederdim elbet.

    Mizmiz Dilek :P

    ReplyDelete
  8. Aaaa esas yazacagimi unutmusum bak! O agaca bayildim ben!

    ReplyDelete
  9. Ne kadar abidik gubidik yemek ismi ve resmi varsa hepsini hızla geçip (dün geceki rakı-balık sofrasından sonra hiç çekemezdim.:D), dalıp gittim tapınakların görüntüsüne. Hani yazmayıp da sırf fotoğrafları koysan bile yetermiş bana.

    ReplyDelete
  10. Gerçekten güzeldi deklanşörüne sağlık :)

    çay ve simit

    ReplyDelete
  11. çay eşliğinde bu güzel yazı ve fotoğraflar çok iyi gitti. iyi uğraşmışsın ama değmiş. çok güzel görünüyor fotoğraflar. umarım bir gün ben de görebilirim. süpersiniz valla. gezmeye ve gezip gördüklerini bizimle paylaşmaya devam. bir sonraki yazıyı da merakla bekliyorum.

    ReplyDelete
  12. Berceste aynen oyle, insan birkac ay oncesini bile unutuyor, boyle detaylari animsayabilmek icin en uygun yol bu sanirim :)
    Sayfaya gelince... kesinlikle cok haklisin, bende fotograflari yukledikten sonra aynisini dusundum. Sanirim bir sonraki bolumle birlikte duz beyaz arkaplana gecis yapacagim :)

    AVRAM usta afiyet olsun ;) Sen fotograflara bak madem aradakileri okumasan da olur :))

    Ebruli cok sevdim bu lafi "deklanşörüne sağlık " :))

    gezenti umarim en kisa surede gorme sandin olur ;)

    ReplyDelete
  13. Al buyur bak, laf nasıl yanlış anlaşılmış. Okumadım demedim ki... o kadar güzel fotoğraflamışsın ki, başlıbaşına fotoğraflar bile Kamboçya'yı anlatıyor manasında idi yazdığım.. İnsan bazen, yazdığının nereye gideceğini ancak birisi söylediğinde görebiliyor. Bu aralar, bu konuda epey yetenekliyim. Yazıları okumaz olur muyum..

    ReplyDelete
  14. AVRAM usta yanlis anlayan sen olmussun yahu, ister oku ister fotograflara bak ben takmam hic oyle seylere, trip yapmam hic bak yazimi okumamis fotograflara bakmis diye :D
    Takil sen kafana gore ;)

    ReplyDelete
  15. vukuatsız bir gezi olmuş bu kez:)
    etkileyici mekanlar,
    görmek istediğim yerlerden biri...
    bu arada sayfanın yeni halini çok sevdim:)
    sevgiler....

    ReplyDelete
  16. CEPAYNASI dur daha gezinin geri kalanini anlatmadim yahu belki vardir vukuat :)
    Gercekten guzel olmusmu yeni hali? Zaten bircok kisi resimleri goremiyoruz diye sikayet ediyordu :D bu arada arkaplanda da hata olusunca bende degistirdim :)

    ReplyDelete
  17. Oh dunya varmis, yeni template hepimize hayirli ugurlu olsun :)

    Simdi sira fotograflarin accicik buyumesinde :)

    Bir de tuyo, Picasa kullaniyorsan, yazilari onunla yazip sonra rengini acabiliyorsun opak yapip. Dondurebiliyorsun da. Boylece butun fotografa boylu boyunca caprazdan yazabiliyorsun mesela.

    ReplyDelete
  18. hadi ya...bu gezide de vukuat varsa eğer size kurşun döktürmeli:)
    sayfa gerçekten çok güzel ve okunaklı olmuş...ben beyaz severim:)

    ReplyDelete
  19. Fotoğraflara bakmadan yazıyı okuyamadım ki! ve bayıldım çok güzel.
    Neyse çayımı yapayım bari de ikici sefere geleyim.
    Sevgiler...

    ReplyDelete
  20. Berceste bu kadar buyudu ya fotograflar buna da sukur :))
    Valla hic Picassa falan ugrasmiyorum bilgiyaraydan direk yukluyorum fotograflari, eh oyle yapinca da blogger'in uygun gordugu en buyuk fotograf boyutu bu :D

    CEPAYNASI okunakli oldu hakikaten, ama gozum hep eski arkaplani ariyor :))

    YAŞAMIN KIYISINDA buyrun gelin ne zaman isterseniz :)
    Fotograflar cok oldu diyordum ama cok olmasi daha iyi oldu sanirim bu sefer :)

    ReplyDelete
  21. Hepsinin uzerinde yazi var, onlari Blogger yaziyorsa bu isi ogrenmem lazim :) Picasa'dan da blogger'a yukle secenegi var ;-) Yalniz yuklenen boyutta ben gidip X large yapiver diyorum ;-) Benim son yazinin fotograflari da seninkinden az degil hani :)

    ReplyDelete
  22. O yazilari ben Photoshop ile ekliyorum, hemen copy-paste ile :))
    Picassa ile ugrasmak zor geliyor ne yalan soyleyeyim :)

    ReplyDelete
  23. ohhh ellerine sağlık, harika olmuş yazı. tapınaklar tam ama tam hayallerimdeki gibi... her an bir köşeden Lara fırlayacakmış gibi hissediyor insan. Çok karakteristik yapılar, eşsiz.

    yemek maceralarınızı da okurken aklıma hep Indiana Jones geliyor:) hani yemekte masaya gelen tuhaf tuhaf yaratıklar, yok çorbanın içinden göz, tarlıdan maymun beyni çıkıyordu ya :)))

    ReplyDelete
  24. Judy aynen oyle :D Cok cilgin Lara Croft pozlari da verdik dag tas tirmanip hoplayip ziplarken ama onlari yayinlamadim tabii :))) Bir tek sarmasiklar yoktu tirmanip oraya buraya atlayacagimiz :))
    Yemeklerde hakikaten Indiana Jones misali :)))

    ReplyDelete

Yorum birakan elleriniz dert gormesin ;)

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails